15 Temmuz gecesi gaflet ve dalalet içinde olanlar, Türkiye’yi bölmek için her yolu deneyen Batı’nın ve ABD’nin taşeronluğu yapanlar, bin yıl evvel Sultan Alparslan önderliğinde Anadolu’yu kendine yurt yapan bu necip milletin müştak olduğu yegâne içeceğin şehadet şerbeti olduğunu unutmuşlardı. Hiçbir gücün iman gücünden üstün olmadığını ve “Lâ Galibe İllallah” hakikatini kulak ardı etmişlerdi. Onun için kaybedenlerden olmuşlardı.
O gece “Bayrakla dertleşen/Toprakla birleşen/Can verip devleşen/Birileri var”dı. Yine o gece “Ezan dinmez diyen/Bayrak inmez diyen/Şehit ölmez diyen/Birileri var”dı. Onlar sözlerinin eriydiler. Onlar o tertemiz kanlarının son damlasına kadar, milleti millet yapan bu mukaddes değerleri korudular. Onların sayesinde arşta ezan dinmedi, gönderden bayrak inmedi. Hakikatte şehitler de ölmedi. Çünkü Rabbimiz “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.”(Bakara 154) diyor.
O gece ellerde rengini kandan alan bayrak, dillerde tekbir, yollarda şehadete koşan, şehit düşse de esir düşmeyen bir millet vardı. Bu yüzden “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” hakikati bir kere daha tecelli etti o gece.
O gece “Ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum” düşüncesiyle meydanlara indi vatanseverler. Onlar da tıpkı Mevlâna gibi ölümü şeb-i arus(düğün gecesi) olarak gördüler. Dünyaya yurtseverlik dersi veren vefakâr halkımız 15 Temmuz’dan sonra başlayan demokrasi nöbetlerinde arzı döşek, arşı yorgan ettiler kendilerine. Meydanlarda bir olduk, iri olduk, diri olduk, kardeş olduk, hep birlikte Türkiye olduk. “Tek devlet, tek vatan, tek bayrak, tek millet” diye haykırdık hep bir ağızdan. Adeta “ba’su bade’l mevt” hâlini yaşadık. Vatan aşkıyla yanan kalplerimiz Türkiye diye attı. Temmuz sıcağında bayrağın altında gölgelendik.
O gece zümrüdü anka gibi küllerinden doğdu bir millet. Ebrehe’nin filleri ebabil kuşlarına yenildi. Her zaman olduğu gibi sünnetullaha rağmen göklerden gelen karar neticeyi belirledi. 15 Temmuz ruhu, dünyevîleşme hastalığını şehadet iksiriyle sağalttı. 15 Temmuz şairlere ilham verse de, bu gecenin en güzel şiirini o gece ölümün kollarına atılan milletimiz yazdı. Böylelikle vatanın candan ve canandan önde olduğunu bir kere daha gösterdi.
O gece iman küfre, sevgi nefrete, sadakat isyana, sükûnet öfkeye, su ateşe, aydınlık karanlığa, fecir geceye, hürriyet esarete, Hilâl Salib’e, nikbinlik bedbinliğe, umut umarsızlığa, inam hıyanete, sağduyu cinnete, İbrahimî duruş Nemrutî hezeyanlara galip geldi çok şükür.
O gece hüzünlerin en koyusuydu gök kubbeyi kaplayan. O gece hezeyanlarını kusanlara karşı meydanlardaki dik duruşundan asla taviz vermeyen, meydanlara çıkıp hıyanet odaklarına meydan okuyan, mertlikte sınır tanımayan, tarihin tozlu sayfalarından çıkmış dosdoğru bir millet gördük. O gece ateşte açan çiçekler, kan kırmızı karanfiller gördük. Dualara tutunan, dualarla çoğalan, duaları kendine kalkan yapan bir millet gördük.
15 Temmuz birileri için tarihin en kirli, birileri için de tarihin en temiz ve nadide sayfalarından biridir. Tarih, milletin parasıyla askerî mekteplerde okuyup da o gece içinden çıktıkları millete silah doğrultan satılık apoletlileri de, en büyük sermayesi vatanı ve imanı olan, vatan için gözünü kırpmadan ölümün kollarına atılan kahramanları da yazacaktır. Aynı tarih, o gece önceden duyum alıp ATM’lere ve gıda stoku yapmak için marketlere koşanları da, “Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,/Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda” diyerek eşiyle ve çocuklarıyla helâlleşip meydanlara koşanları, bir hilâl uğruna bayraklaşanları da yazacaktır. Ne mutlu bayrak için ölerek bayraklaşan serdengeçtilere!…
15 Temmuz, Hakk’ın yanında olanlarla Hakk’tan ayrılanların çetin imtihanıdır. Bir anlamda bir sınanma gecesidir 15 Temmuz. Herkes o gece kendi imtihanını verdi. Hakk’tan yana olanlar her iki cihanda da kazanırken, Hakk’tan ayrılanlar her iki cihanda da kaybetti. Mehmet Akif ne güzel söylemiş: “Allâh’a güven, sa’ye sarıl, hikmete râm ol/Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.” O gece Müslüman Türk milleti aynen Akif’in belirttiği üzere hareket etti. Netice hepimizin malumu… Rabbimizin Fil Suresi’nde belirttiği gibi “Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Derken onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi kılıverdi.”