30 yıldır çiftçilerin sorunlarına çözüm üreten, verim ve kaliteli üretim yapmalarına katkı sağlayan, hayatı arazide geçen isim: Tahsin Özkan

Türkiye’de çok sayıda zirai ilaç, gübre ve tohum bayisi bulunuyor. Hemen her bölgede bayilerin sayısı artsa da teknik hizmet veren bayi sayısı çok sınırlı. Adana’da 30 yıldır Zirai İlaç, Gübre ve Tohum bayiliği yapan Sayın Tahsin Özkan, sahaya inip teknik hizmet veren, çiftçilerin sorunlarını çözen, verim ve kaliteyi yakalamalarına yardımcı olan, bununla beraber hak ettikleri geliri aldırıp üretime devam etmelerini sağlayan nadir bayilerden biri. Özellikle narenciye, buğday herbisitleri ile sebzecilik alanında uzman olan ve çözümleriyle tarımsal üretimde fark yaratan Uğur Tarım İlaçları Şirketi sahibi Sayın Tahsin Özkan’ı bu ay dergimize konuk ettik.
Sayın Tahsin Özkan, çiftçi bir ailenin çocuğu, ancak Ziraat Mühendisi olma hayali bir akrabasını örnek alması ile başlamış. Lise yıllarından itibaren Ziraat Mühendisliğini hedef edinen Sayın Özkan, 1985 yılında Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümünü kazanarak hedeflerini gerçekleştirmede ilk adımı atmış. 1989 yılında mezun olan Sayın Özkan, bu tarihten itibaren çiftçinin sorunlarına kafa yormuş ve onların üretime devam etmelerini sağlamak için hep projeler geliştirmiş. Sayın Özkan, o yılları şöyle anlatıyor: “1989 yılı Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü mezunuyum. İyi bir derece ile mezun oldum. Babam çiftçilik ile uğraşıyordu. Buğday, arpa, pamuk üretiyor, aynı zamanda küçük aile işletmesi şeklinde hayvancılık yapıyordu. Ziraat Fakültesini tercih etmem de en büyük etmen halamın oğlu oldu. O başarılı bir mühendis idi ve çok iyi yerlere geldi. Okulu bitirirken Bayer’de staj yaptım. Aynı firmada promotör olarak çalıştım. Kısa dönem askerlik görevimin ardından Hoechst firmasında Adana Teknik Sorumlusu olarak iş hayatıma devam ettim. 1993 yılının sonuna kadar Hoechst’te başarılı çalış-malara imza attık. 1997 yılına kadar da aynı firmada bölge satış sorumluluğu yaptım. 1997 yılının sonunda firmanın genel müdürü rahmetli Abdurrahman beyden zorla izin alarak işten ayrıldım. “Bizden ayrılıp başka firmaya gideceksen kabul etmiyorum” demişti, ben de kendi işimi kuracağımı söyledim. 1998’de bayiyi açtım, o zamandan bu zamana zirai ilaç, gübre, tohum ala-nında çiftçilerimize hizmet vermekteyim. Tohumda Pioneer ve Verim’in baş bayisiyiz. Sahada teknik hizmet verip, çözüm odaklı çalışıyoruz. Özellikle narenciye, buğday herbisitleri ve sebze gruplarında seçkin yerimiz var. Ağırlıklı olarak narenciye üzerine hizmet veriyoruz. Yıllarca arazi çalışmalarımın yoğunluğundan iş yerine uğramadığım oldu. Son 5 yıldır sahaya fazla inmiyorum, ama mühendis arkadaşlarım haftanın 6 günü arazideler. Çok büyük problem olur ise ben de araziye gidiyorum. İç Anadolu Bölgesinde ekilişlerimiz var. Bölgemdeki hem sanayilik domates hem de tohumluk patates ekimlerine teknik danışman olarak gidiyorum.”

“Çiftçilik bitiyor, genç nesil köyleri boşaltıyor”

Sayın Özkan, yaptığımız söyleşide hep sektörün ve çiftçilerin sorunlarına parmak bastı. Özellikle çiftçilerin tarımsal üretimde hak ettikleri geliri alamamasından şikayetçi. Yıllardır fiyat istikrarının sağlanamadığını, bu durumun üreticileri zor durumda bıraktığını vurgulayan Sayın Özkan, “Fiyat politikası ülkemizde maalesef yok. Tarıma dayalı enflasyonu üretime göre düşük belirlersek aradaki zincir parayı kazanıyor. Üreten çok düşük maliyete satıyor, tüketen de çok yüksek fiyata yiyor. Aradaki grup yani halciler, tüccarlar, nakliyeciler ve market zincirleri hiçbir masraf etmeden üreticiden aldığı ürünü 4 kat fazlaya satıyor. Buğdayda, mısırda, ayçiçeğinde, soyada ithal ürün getiriliyor. İthal ürün gelince piyasa ister istemez düşmeye başlıyor. Şuan bölgemizde mısır hasadı başladı, ancak Ukrayna’dan mısır getiriliyor. Tonu 6.600 TL olan mısır, 5.400 TL’ye düştü ithalat sebebiyle. Çiftçi bu sebeple zarar ediyor. Gübre, mazot fiyatı 4 kat, tohum fiyatları da 3 kat arttı, bu girdi maliyetleriyle çiftçinin para kazanması mümkün değil. Çiftçilik neredeyse yok olacak. Ayçiçeği hasadının yoğun olduğu dönemde ham yağ ithalatı yapıldı, geçen yıl 5.800 TL olan yağlık ayçiçeği, şuan 10.500 TL’ye alınıyor. Olması gereken fiyat 14.000 – 15.000 TL’dir. Toprak Mahsulleri Ofisi ve yağlı tohum birlikleri, fiyat açıklamadığı, çiftçiyi desteklemediği için bu sıkıntılar yaşanıyor. Belli başlı 5 firma fiyatları belirliyor. Devletimizin çiftçinin maliyetlerini hesaplayarak fiyat belirlemesi gerekiyor. Devlet işe el atmadığı sürece çiftçimiz büyük sıkıntı yaşamaya devam edecek. Çiftçiyle beraber tarıma dayalı tüm sanayi kolları sıkıntıya girecek. Örneğin, Adana’da sanayi, küçük iş-letmeler hep çiftçilere bağlı. Kısacası çiftçilik bitiyor, genç nesil köyleri boşaltıyor” diyor.

“Tarım ülkesiydik, ithalat ülkesi olduk”

Sayın Özkan, yeni mezun ve işsiz Ziraat Mühendislerine de çok üzüldüğünü dile getiriyor. Ziraat Fakültelerinin işlevsiz olduğunu, donanımlı mezun veremediğini kaydeden Sayın Özkan, sayısı 30’u geçen Ziraat Fakültelerinin hemen hemen yarısının acilen kapatılması gerektiğinin altını çiziyor. “Ziraatı bilmeyen Ziraat Mühendisleri mezun ediyoruz” diyen Sayın Özkan, konuşmasını şu sözlerle sürdürüyor: “Birçok üniversiteye Ziraat Fakültesi açılmasını yanlış buluyorum. Günümüzde 30’dan fazla ziraat fakültesi var. Biz mezun olduğumuzda 6 ya da 7 Ziraat Fakültesi vardı. Tarım-daki nüfus oranımız bundan 15-20 yıl önce yüzde 30 civarındaydı, 10 yıl önce yüzde 24’lere düştü, şimdi yüzde 8’lerdeyiz. Tarım alanı daralıyor. Kentleşme, sanayileşme derken tarım topraklarımızı kaybettik. Tarım alanı bu kadar daralırken, çok sayıda Ziraat Mühendisi vermek yanlış. İş yerimde 4 tane stajyerim var, bunları yetiştiriyorum ve kadroma katacağım. Ancak çoğu genç mühendis bu şansa sahip değil. Öyle yeni mezun geliyor ki, pamuk ve soya bitkisini ayıramıyor. Türkiye’de en fazla 10 Ziraat Fakültesi olmalı ve dört dörtlük Ziraat Mühendisleri yetiştirilmelidir. Ziraatı bilmeyen Ziraat Mühendisleri mezun ediyoruz, bu çok acı bir durum. Sektörümüz geriye gittiği için bu kadar mühendisi kaldıramaz. O yüzden bu çocuklar farklı sektörlerde iş hayatına devam edecek. Nüfus çoğalıyor, gıdaya ihtiyaç artıyor, ama biz maalesef tarıma gereken önemi vermiyoruz. Pandemi tarımın bize ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Üretim politikasını düzeltmediğimiz müddetçe muhtaç duruma düşeceğiz. Tarım ülkesiydik, ithal ülkesi olduk. Kendi kendine yeten 7 ülkeden biriydik, şuan her şeyi ithal ediyoruz. Tarımda politikasızlıkla her şeyimizi kaybettik.”

“Girdi maliyetleri ve hava şartları rekolteyi düşürdü”

Sayın Özkan, bu sezon Adana’da birçok üründe rekolte kaybı yaşandığına dikkat çekiyor. Özellikle soğuk zararı ve girdi maliyetleri nedeniyle verimde düşüş yaşandığını dile getiren Sayın Özkan, “Bölgemizi ikiye ayırıyoruz, ova ve kuzey diye. Kırsal bölgedeki çiftçilerimiz kuru tarım yaparlar ve buğday ile ayçiçeği ekerler. Bu sezon bölgede buğdayda don zararı yaşadık. Kırsalda ise kuru tarım yapanlar taban gübresini minimuma çektiler. Üstten iki gübre atması lazım (nitratlı veya üre) bunu da tek attılar. Gübre fiyatlarının artması çiftçiyi ister istemez zora soktu, uygun dozda gübre atılmayınca da verim kaybı yaşandı. Ama buğdayda verim kaybının asıl nedeni soğuk. Mısırda da verim kaybının sebebi gübre noksanlığı diyebilirim. Ayçiçeğinde yine taban gübresini hiçbir çiftçi kullanmadı, çünkü gücü yok çiftçinin” ifadelerini kullanıyor.

“Sumi Agro ile başarılı çözümler elde ediyoruz”

Sayın Tahsin Özkan, sektörün önde gelen firmalarıyla direkt çalışıyor, ancak Sumi Agro’yu her zaman ayrı bir yere koyduğunu söylüyor. Sumi Agro ile başarılı çözümlere imza attıklarını belirten Sayın Özkan, “Sektörün önde gelen tüm firmalarıyla direkt çalışıyorum. Sumi Agro ile apayrı bir ilişkimiz var. Bize çok destek oluyorlar. Hemen hemen tüm ürün gruplarını çalışıyoruz. Mısır ve buğdayda en iyi çıkışı sağlayan mikro-granül gübresi Sumistarter ile Bud builder, Alexin K, Safe N gibi kaliteli yaprak gübrelerini, bitkisel kökenli amino asitleri olan Kaishi’yi, hayvansal kökenli aminoasit olan Siapton’u yoğun şekilde gözü kapalı çiftçilerimize tavsiye edip kullandırtıyoruz. Sumi Agro’nun ürünlerini kullandırmamızın sebebi kalite, sonuç ve mükemmel olmasıdır. Fungusit ve İnsektisit grubunu tüm bitkilerde uyguluyoruz ve başarılı çözümler alıyoruz. Çiftçimiz Sumi Agro’nun ürünlerini ismini söyleyerek istiyor” şeklinde konuşuyor.

“İhracatta pazar ağımızı mutlaka genişletmeliyiz”

Adana, Türkiye narenciye üretiminde ilk sıralarda gelen illerimiz arasında ve üretim alanı her geçen yıl genişliyor. Sayın Tahsin Özkan, narenciye üretim alanının genişlemesini doğru bulmadığını vurguluyor ve gerekçesini şöyle açıklıyor: “Adana bölgesi çok yoğun şekilde narenciye üretimine döndü, bu doğru değil. Kooperatifleşme yapılmalı ve ihracata ağırlık verilmeli. Mesela narenciye ekim alanı arttığı için pamuk ekecek yer kalmadı. Pamuk sadece kıyı bölgelerinde ekiliyor. Kısal bölgelerde de damla sulama ile beraber narenciye ekimi arttı. Bu kadar ekim alanı demek, üretimin artması anlamına gelir. Üretim fazlalığı da mutlaka sıkıntı doğuracaktır. O yüzden iyi bir politika izlenerek narenciyede kooperatifleşmeye gitmek gerekiyor. Son iki yıldır narenciye para etmiyor. Rusya ve Ukrayna’ya bağlı olduğumuz için herhangi bir siyasi krizde ürün elde kalıyor. Biz üretim olarak İspanya ve İsrail’den çok çok iyiyiz, ancak pazarımız Avrupa olmayınca kaliteli üretim işe yaramıyor. Sadece Rusya, Ukrayna ve Orta Doğu ülkelerine kaliteli narenciyemizi pazarlayabiliyoruz. Pazar ağımızı mutlaka genişletmeliyiz. Yoksa en küçük siyasi etkide narenciye fiyatı düşmeye devam edecektir. İç tüketimimizden fazla narenciye üretiyoruz, o yüzden ihracat kaçınılmaz. Ticaret Bakanlığı’nın ihracatla alakalı hiçbir çalışması olmuyor. Çiftçi sahipsiz, üretici sahipsiz. Ziraat Odaları ne işe yarar zaten anlamış değilim. Bir tek Çiftçiler Birliği siyasi baskı yaparak çiftçilerin hakkını savunuyor. Genel olarak baktığımızda çiftçi sahipsiz.”

“Devlet gücünü göstermeli, üreticisini korumalıdır”

Sayın Tahsin Özkan ile 30 yıllık tecrübesine dayanarak tarım sektörünün sorunlarını da konuştuk. Sayın Özkan, sektörün yapısal sorunlarının bulunduğunu, bunların çözümü noktasında devlete büyük iş düştüğünü aktarıyor. Sayın Özkan, sektörün sorunlarını ve çözüm önerilerini şöyle sıralıyor: “Sektörümüzün en büyük problemi tarımda politikasızlık ve fiyat istikrarsızlığı. Havza bazlı üretim sistemine geçip bölgelere göre ürün deseninin oluşturulması lazım, kendi ihtiyacımızdan fazla olan üretimi ihraç etmek için program oluşturulması gerek. Dünya’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Almanya, Fransa, İspanya gibi ülkeler bu sistemi uygulayıp kooperatifler sayesinde tarımda ihya oldular. Bizim bir yasamız var, gayri safi milli hasılanın yüzde 1’i oranında tarıma destek verilmesi gerekiyor. Ne destek var, ne program var. 20 yıl önce havza bazlı sisteme geçilmişti, kooperatifler işlevsiz hale gelince başarılı olunamadı. Köyler boşaldı, genç nesil çiftçi yok. Bunun göstergesi olarak da üretim azalacak. Siz sadece büyük çiftliklerde hayvan yetiştirerek bu ülkenin et ve süt ihtiyacını karşılayamazsınız. Eskiden köylerde her ailede 15 tane, 30 tane hayvan olurdu. Her aile buğday, yem bitkisi vs. ekerdi. Şimdi var mı, yok. Maliyetleri karşılayamadığından hayvanlar hep kesime gitti. Bu büyük bir tehlike. Her bölgeye aynı tarımsal desteği vermek yanlış. Ova ile kırsalın buğday verimi aynı değil. Ovadaki dönüme 800 kilogram alırken, kırsalda kuru tarım yapan 500 kilogram zor alıyor. Kırsaldakine destek verilerek tarımın içinde tutmak gerekiyor. Küçük çiftçi tezgahını bozduğu zaman o tezgahı kesinlikle yeniden kurma şansı yok. Tezgahtan kastım; traktör, pulluk vs. Bunları satarken örnek veriyorum 100 bin liraya satar, aynısını alabilmesi için 1 milyon lira lazım. Alabilir mi, mümkün değil. Sosyal yaşantıda da biz çiftçilerimizin hakkını yiyoruz. Şehirdeki insan daha sosyal hayat yaşıyor, çocuğu daha güzel okulda okuyor, öğretmen, doktor seçme hakkı var. Köydeki adamın böyle bir şansı yok. Bu insanları köyde tutacak geliri sağlamadığınız müddetçe tarım kötüye gider. Çiftçi hangi malı kaça mal ettim, kaça satacağım bilmiyor, ama bilmesi lazım. Bugün belli başlı firmaların açıkladığı fiyat üzerinden çiftçiye darbe vuruluyor. 5 kişinin ağzına bakıyoruz. Devlet burada gücünü göstermeli, üreticisini korumalıdır, ama yok. Lisanslı depolar yapıldı, güzel bir proje. Ofis vasıtasıyla çiftçinin ürünü alınıyor, borsada fiyatlar belirleniyor. Yalnız fiyatları yarı kamu olan borsalar belirlemiyor. Borsalara fiyat belirleme yetkisi verilmelidir. Bahsettiğim büyük firmalar fiyat ne açıklanırsa açıklansın çiftçinin ürününü almak zorunda. Örneğin, Adana’da natürel kuruyan mısır dünyada sayılıdır. Siz natürel mısırın glikozunu Avrupa’da faaliyet gösteren gazlı içecek firmalarına ko-layca satarsınız. Çünkü onlar bunu kullanmak zorunda. İşlenmiş glikoz istemez Avrupalı. Elimizde böyle bir kozumuz varken, biz onlara avuç açıyoruz. Devlet, TMO aracılığıyla taban fiyat belirlemeli, üreticisinin yanında olmalıdır.”