63 yaşında bir erkek. Gençlik günlerinin özlemiyle yaşamakta. Cinsel gücü gittikçe azalmakta. Tatile çıkması bile bir yük. Acaba andropoza mı girmişti? Gençliğinde yaptığı çılgınlıkları düşünüp, hayret ediyordu. Nasıl da arabayla Avrupa seyahati yapmışlardı? Bir günde bütün Roma’yı yürüyerek dolaşmak şimdi hiç de akılcı gelmiyordu. Hayat boş ve sıkıcı. Hatta yorucu. Fazla hareket sağlığına zararlı olabilir. Acaba tansiyonum mu yükseldi? Tansiyon aleti nerede?
Önceleri kitap okumak çok ilgisini çekerdi. Oysa şimdi aklını verip de okuduğunu anlamakta oldukça zorlanmakta. Bir filmi bile baştan sona seyretmek adeta ızdırap halini almış. Seyretse bile, daha sonra hatırlamakta güçlük çekiyor. En kötüsü ise, unutkanlık. Alzheimer hastalığını duymuştu ama hiçbir zaman kendisine yakıştırmamıştı. Acaba şimdi bu dert kendi başına da mı geldi? En iyisi bir doktora gitmek. Bariz bir fayda görmeyeceğinden emindi, ama çevresinin baskısına dayanamayıp, sonunda doktora gider.
63 yaşında erkek hasta. Her zaman sabah erkenden kalkıp, kahvaltıyı hazırlarken, artık uyanmakta zorlanmaya başlıyor. Sanki yatak mıknatıs gibi onu çekmekte. Hani 1 saat daha uyusa, işi mi bozulacak? Aslında düzenli bir uykusu da kalmamış. Bazen saatlerce uykuya dalamayıp, yatakta dönüyor. Dolayısıyla alamadığı yeterli uykusunu, sabah geç kalkarak telafi etmeye çalışıyor. Kalktığında ise taze meyve suyu yerine, iyi demlenmiş bir bardak çayı içmek ağır basıyor.
Eskiden olduğu gibi ailesiyle şakalaşma isteği de gittikçe azalmış. Sabah alışkanlıkları bir keyif olmaktan ziyade, rutin iş haline dönüşmüş. Her şeyi daha yavaştan alır hale gelmiş. Eşini öperek uyandıran adam gitmiş, yerine asık suratla yataktan kalkıp, hızla tıraşını olan, bir önceki günün ağırlığını üzerinden atamamış “yaşlı” bir adam gelmiş. Zaten her gün tıraş olması da gerekmiyor, o gün olduğu tıraşı ona birkaç gün yetmekte. Aynaya baktığında göbeğinin arttığını fark edip, ne kadar şişmanlamış olduğundan hayıflanıyor.
Eski gücünün de kalmadığının bilincinde. Çünkü önceden marketten dönüşte bütün torbaları tek başına taşıyabilirken, şimdi bir başkasının yardımına ihtiyaç duymakta. Bir koşuda üç katı da çıkıp evine giderken, dizlerinin ağrısı artık buna engel oluyor. Ruhsal yönden de belirgin çöküntü yaşamakta. En ufak bir gürültü O’nu çileden çıkarmakta. Değil torunlarıyla oynamak, etrafında koşuşmalarından bile rahatsız olmakta. Hatta onları kolaylıkla azarlayabilmekte bile.
Arkadaşlarının “huysuz ihtiyar” diye çağırmalarından da hiç hoşlanmıyor. Ara sıra pikniğe gitmeleri için ailesini teşvik ederken, piknik telaşı gözünde büyüyordu. Bunun yerine, evdeki köşesine çekilip kahvesini yudumlamak çok daha cazip görünmekte. Akraba ilişkileri, eş dost ziyaretleri zaten karısı tarafından gayet güzel yürütülmekte. Hayat mücadele etmeye değmezdi, ne de olsa yolun sonu yaklaştı. Biraz da öbür dünyayı düşünmeye başlamalı. Zaten neden yaşıyoruz ki? Gençliğinde yaptığı çılgınlıkları düşünüp, hayret ediyordu. Nasıl da arabayla Avrupa seyahati yapmışlardı? Bir günde bütün Roma’yı yürüyerek dolaşmak şimdi hiç de akılcı gelmiyordu. Hayat boş ve sıkıcı. Hatta yorucu. Fazla hareket sağlığına zararlı olabilir. Acaba tansiyonum mu yükseldi? Tansiyon aleti nerede?
Cinsel yaşamı iyiden iyiye kötüleşmişti. Aslında esas sıkıntısı buydu ama söyleyememişti. Önceden hiç olmazsa ayda bir kez de olsa eşi ile birlikte olurken, şimdilerde buna bile bahane bulması gerekiyordu. Neyse ki, karşı tarafın da ilgisi azalmıştı da, fazla bir sorun çıkmıyordu. Ama nerede o gençlik günleri! Fırsat yaratmak için eşiyle çabalamaları aklına geldikçe, morali bozulmuyor değil de. Bu yaştan sonra bunu gündeme getirip, tedavi arayışı içine girmeyi ise kendine hiç yakıştıramıyordu.
Önceleri kitap okumak çok ilgisini çekerdi. Oysa şimdi aklını verip de okuduğunu anlamakta oldukça zorlanmakta. Bir filmi bile baştan sona seyretmek adeta ızdırap halini almış. Seyretse bile, daha sonra hatırlamakta güçlük çekiyor. En kötüsü ise, unutkanlık. Alzheimer hastalığını duymuştu ama hiçbir zaman kendisine yakıştırmamıştı. Acaba şimdi bu dert kendi başına da mı geldi? En iyisi bir doktora gitmek. Bariz bir fayda görmeyeceğinden emindi, ama çevresinin baskısına dayanamayıp, sonunda doktora gider.
Doktor: İleri yaşta olup da böyle yakınmalarla gelen bir erkekte Andropoz, ya da daha doğru ifadeyle geç başlayan hipogonadizim düşünülebilir. Cinsel fonksiyonlarda önemli değişikliklerle birlikte pek çok organın çalışmasını etkileyerek, hayat kalitesinde anlamlı bozulmalara yol açmış olması, bu tanımızı destekler. Ancak, aynı belirtilere başka önemli hastalıkların da yol açabileceğini akıldan çıkarmamak lazım.
Hasta muayene edildiğinde, testisler küçülmüş ve yumuşamış, vücut kıl dağılımı seyrekleşmiş, kas kitlesi ve vücut şeklinde değişiklikler ile kemik erimesine bağlı sekeller ortaya çıkmış olarak bulunabilir. Bununla birlikte, bahsedilen değişikliklerin hepsinin de aynı anda ortaya çıkması gerekli değildir. Belirtilerin şiddeti kişiden kişiye değişebilir.
Cinsel fonksiyon bozukluğu olan ve hipogonadizim şüphesi olan erkeklerde öncelikle kanda total testosteron düzeyi ölçülür. Bunun sabah 08.00-10.00 arasında yapılması çok önemlidir. Özellikle yaşlılarda total testosteron ölçümleri erkeklerin gerçek androjenik durumlarını yansıtmayabilir. Bu nedenle, eğer total testosteron düzeyi normalin alt değerlerine yakınsa, biyolojik yararlanımı olan, serbest testosteron düzeyine de bakılması gerekir. Burada sözü geçen serbest testosteronun hesaplanması; total testosteron ve SHBG (seks hormonu bağlayan globülin) düzeylerini kullanarak yapılır.
Cinsel yetersizlikten yakınan erkeklerde, kan şekeri ölçümleri yapılarak diyabet ekarte edilmelidir. Gerçekten de erektil disfonksiyon, diyabetli hastalar arasında dört kat daha sık görülür. Bunlarda ayrıca kan yağları ve kolesterol değerleri de ölçülmelidir. Gerekli durumlarda diğer hormonlara da bakılabilir. Ancak yine vurgulanması gerekir ki, kalp-damar hastalıkları başta olmak üzere başka sistemlere ait hastalıkların atlanmaması için, dikkatli olunmalı ve detaylı bir değerlendirme yapılmalıdır. Örneğin, tansiyon sıklıkla normalin üst sınırını geçmiştir. Ya da, bir kemik dansitometri (yoğunluğu) tetkiki kemiklerde erimenin başladığını ortaya koyabilir. Bu yaş erkekler günlük aktiviteleri sırasında düşmemeye dikkat etmeli, aksi takdirde iyileşmesi aylar alabilecek kemik kırıklarına maruz kalınabileceği akılda tutulmalıdır. Bir erkek için bu yaşlarda en büyük dert, özellikle bacak kemiklerinde ortaya çıkabilecek kırıklardır.
İleri yaş erkeklerin yarısından fazlasında rastlanabilecek prostat büyümelerini ortaya koymak ve olası bir prostat kanseri riskine karşı mutlaka parmakla prostat muayenesi yapılmalı ve kanda prostata spesifik antijen (PSA) düzeyi ölçülmelidir.
Yukarıdaki yakınmalarla gelen bir erkekte, kanda testosteron hormonu da düşük bulunmuşsa, androjen tedavisine başlanılabilir. Eğer sakıncalı bir durum yoksa hormon tedavisine başlanılmasında erkeğin hangi yaşta olduğu önemli değildir.
Testosteron tedavisinde kullanılan ilaçlar ağızdan alınabilir, cilt üzerine sürülerek veya yapıştırılarak tatbik edilebilir ya da enjeksiyon şeklinde uygulanabilir. Ülkemizde daha çok cilt üzerine sürülerek uygulanan jeller ile uzun süre etkisini devam ettirebilen, kas içerisine uygulanan enjeksiyon tedavisi tercih edilmektedir. Jeller karın, omuz ya da kol üzerinde temiz ve kuru bir alana sürülerek uygulanır. Nadiren ciltte tahriş gibi yan etkileri görülse de, kullanımı oldukça rahat ve güvenilirdir. Yakın zamanlarda, etkisini 2 hatta 3 ay devam ettirebilen enjeksiyon tedavileri uygulanmaya başlamıştır. Yılda sadece 4 kez enjeksiyon yapılmasının yeterli olduğu testosteron enjeksiyonları, uzun süreli androjen tedavisinde yaygın bir kullanım alanı bulmaktadır.
Yeterli bir testosteron replasmanı yorgunluk, depresyon ve uyku bozuklukları üzerinde hızlı bir düzelme sağlar. Ruh halini düzeltir, hastanın kendini daha iyi hissetmesini sağlar. Testosteronun Alzheimer’s hastalığını önleyici etkisi bulunduğuna dair çalışmalar vardır.
Yaşlı erkeklerde androjen tedavisi yapılmasının cinsel arzu ve fonksiyonlar üzerinde olumlu etkileri bulunabilir. Değişik çalışmalarda hipogonadal erkeklerde penil sertliğin ve cinsel performansın düzeldiği bildirilmiştir. Ancak ereksiyon bozukluklarının sadece androjen eksikliğinden kaynaklanmadığı göz önüne alınırsa, her olguda testosteron kullanılmasından mutlak bir fayda da beklenmemelidir. Eğer testosteron verilmesi ile penil sertleşmede yeterli sonuç alınamıyorsa, PDE 5 inhibitörleri olarak bilinen bir grup ilaç da eklenmelidir. Penis içine yerleştirilecek protezler (http://www.americanmedicalsystems.com), günümüzde oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Diğer seçenekler arasında vakum tedavisi ve penise ilaç enjeksiyonları da hastaya sunulmalıdır.
Testosteronun vücut ve organlara ait yağ miktarını azaltıcı etkisi bulunur. Bununla birlikte, sıvı ve yağ-dışı vücut kitlesindeki artışa bağlı olarak, erkekte kilo artımı da görülebilir.
Uzun süreli testosteron tedavileri kemik yoğunluğunu düzelterek, kemik erimelerinin ve dolayısıyla kırıklarının önüne geçebilir.
Testosteronun kanda trigliseridleri azalttığı ve hem total hem de LDL, yani kötü kolesterolü düşürerek lipid profilini düzelttiği, neticede damar sertliği riskini azalttığı bilinmektedir. Kardiyak durum üzerine ise koruyucu bir etkiye sahiptir. Fibrinolitik aktiviteyi artırarak ve fibrinojeni düşürerek, emboli gelişmesini önler ve neticede koroner arter hastalıklarını azaltır.
Yaşlanan erkekte testosteron kullanılarak yapılan hormon tedavisinin en önemli tartışması, prostat üzerine olabilecek istenmeyen etkileri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Prostat kanseri saptanmış bir erkekte testosteron tavsiye edilmesi genelde kabul edilen bir görüş değildir ve tedaviye başlamadan önce bunun elimine edilmesi için her türlü gayret sarf edilmelidir. Bunun yanı sıra, tedavi sürecinde PSA değerleri sürekli olarak takip edilerek, gizli kalmış bir prostat kanserinin olası aktivasyonunun erken dönemde saptanması da sağlanılmalıdır.
Bir de testosteron kullanırken ortaya çıkabilecek yan etkilere dikkat edilmelidir. Testosteronun östrojene çevrilmesi ile hafif ya da orta derecede göğüslerde büyüme, yani jinekomasti gelişebilir ve bazen ağrılı da olabilir. Testosteronun sivilce gelişimini artırıcı özelliği de vardır. Bazı erkeklerde gece uykularında apne nöbetlerini de uyarabilir.
Testosteron tedavisi yapılacak hastaların prostat büyümesine bağlı belirtilerinin kontrol edilebilmesi bakımından 6 ila 12 ay aralıklarla kontrolü uygun olur. Tedavini ilk yılı içerisinde 2 veya 3 kez, daha sonra ise her yıl parmakla prostat muayenesi ve PSA ölçümü mutlaka yapılmalıdır. Gerekirse prostattan iğne ile biyopsi alınması önerilir. Tedaviden önce hematokrit ve lipid profilleri tayin edilmeli, belirli aralıklarla da tekrar edilmelidir.
Sonuç olarak, yukarıda dinlediğimiz hastamız kontrollü testosteron tedavisine alınmış olup, tedavisi halen başarıyla sürmektedir. Kendisini daha iyi hissettiğini, destek tedavileri ile de mutlu bir seks hayatına kavuştuğunu ifade etmektedir.