Barış Manço kendi döneminin çocuklarının sevgilisiydi. “Adam Olacak Çocuk” programıyla 1988-1998 yılları arasında çocukların gönlüne taht kurmuştu. Şimdiki zamanın kahramanı ise Haluk Abi; ama o program yapmıyor, iyilik yapıyor.
Haluk Levent benim ve benim gibi rock sever akranlarımın ilk gençlik yıllarında (yaklaşık 25 sene önce) bir akım olarak Anadolu Rock müziğini devam ettiren isimlerden biriydi. Onun tüm şarkılarını ezbere bilir, konserlerinde kendimizden geçerdik. Aradan yıllar geçti ve Haluk Levent’in başka bir yönü ortaya çıktı. Onun bu yönü müzisyenliğinin bile önüne geçerek yalnızca rock sever çocukların ya da gençlerin değil, duyarlı pek çok insanın sevgilisi olmasını sağladı: Hayırseverliği.
Yaklaşık bir yıl kadar önce televizyonda Haluk Abi’nin bir konserine denk geldim ve tabii evin salonunda coştum da coştum. Sonra da eşime, bana 40. yaş günü hediyesi olarak Haluk Abi’yle bir sahne ayarlamasını söyledim. (Ölmeden önce yapılacaklar listemde yer alıyor Haluk Abi’yle beraber şarkı söylemek!) İşte o zaman öğrendim ki Ahbap diye bir yardım derneği varmış ve Haluk Abi bu oluşuma destek veren kişilerle zaten sahne alıyormuş, onların kendisiyle ilgili isteklerini yerine getiriyormuş, hatta hayırseverlere kahvaltı bile hazırlıyormuş!
“Günaydın!” ya da “Uyan da balığa gidelim” diyebilirsiniz, ama hayatında ilk kez Açıkbeyin’de yazmaya başladıktan sonra bir sosyal medya hesabı açan (Twitter) biri olarak gündemin çok cahiliyim ve bu cehaletim beni Haluk Abi’nin yaptığı güzel işleri bilmekten mahrum etmiş. Geç olsun güç olmasın diyelim.
Ahbap ’tan haberim olmasa da daha 1990’larda Haluk Abi’nin ekolojik konularla ilgili duyarlılığından haberdardım. Bergama’daki siyanürle altın arama faaliyetlerine, Akkuyu’da nükleer güç santrali kurulması planlarına karşı sesli tepki gösteren kaç sanatçımız vardı? Ben bilmiyorum ama Haluk Abi’nin bunlara tepkisini çok net hatırlıyorum.
Sanatın işlevi tartışıladursun ben burada sanatçının halk için işlevinden bahsetmek istiyorum. Sanat üreten insanların ilk görevi şüphesiz o sanattan hoşlanan kişilere sanatsal bir zevk yaşatmak. Bu görevi, üretimi piyasada “tutan” her sanatçı yerine getiriyor zaten. Fakat sanatçının sanatsal zevk vermenin ötesinde bir işlevi daha var: Hayranlarına (takipçilerine) örnek olmak.
Bu söylem kulağınıza çok klişe gelebilir, bana da öyle geliyor. Fakat geniş kitleler tarafından takip edilen insanların takipçilerce taklit edildiği ve pek çok açıdan örnek alındığı da tarihsel ve toplumsal bir gerçek. Bu nedenle şöhret ciddi bir sorumluluk . Şöhreti olmayan sıradan bir insanı bile çocukları model alıyor ve bu durum o kişi için epey ağır bir yük. Örneğin ben bir anne olarak, normalde çok rahat yapabileceğim ama çocuğumun yapmasını istemediğim şeyleri çocuğumun önünde yapmamam gerektiğini hissediyorum ve bu beni sınırlıyor. Bir de sanatçıları düşünün! Milyonlar onları takip ediyor ve tek bir eylem ya da söylemleriyle pek çok kişinin hayatını etkileyebiliyorlar. Ne kadar da ağır bir yük! (Murat Kekilli’nin “Bu akşam ölürüm” şarkısı pek çok gencin intiharına sebep olmuştu. Şüphesiz sayın Kekilli bunu hiç istememişti ama bu olay sanatçının hayranları üzerindeki etkisine dair çok çarpıcı bir örnek teşkil ediyor.)
Bu yük bir yandan da çok büyük bir güç. Kitleleri harekete geçirme ya da toplumsal bir duyarlılık oluşturma adına kullanılabilecek bir potansiyel şöhret . Bence Haluk Abi sanatçılığından gelen şöhreti “iyi” yönde kullanan çok güzel bir örnek. Hatta diğer sanatçılar için de son derece iyi bir model.
Haluk Levent 2020 yılında Türkiye’nin en güvenilir insanı seçildi ve buna tepki gösterdi. Ben kendime güvenmezken siz bana nasıl bu kadar güvenirsiniz anlamında sitemvari bir tepki bile verdi. Uzun süre de Twitter’da sabit tweet olarak “Kendimden başka kimsenin kahramanı değilim!” cümlesi kaldı. Her ne kadar çok güzel işler yaparak insanların güvenini kazansa da, Haluk Levent de bir insan ve eminim her insan gibi pek çok kusuru var. Kendisi bunların farkında olduğu ve kendini bildiği için, “kahramanlık” payesini reddediyor. Çünkü sanırım o da biliyor ki şöhret insanı bozabilen bir şey , bu nedenle kendisine yönelik abartılı ifadeleri kerih görüyor. Hem zaten Haluk Abi’nin toplumsal ve ekolojik duyarlılığı çok da kutsanması gereken hasletler değil, zaten sanatçıda olması gereken özellikler.
Sanat -tıpkı bilim ve felsefe gibi- yüksek bir insanî faaliyet olduğu için sanatla uğraşan kişilerin uğraşmayanlara göre daha âkil olması beklenir. Hele hele sanat ince bir zevk gerektirdiği için duyarlı insanların işidir ve sanatçı, sanatla uğraşmasını mümkün kılan özelliğinin doğal bir sonucu olarak gördüğü, duyduğu, algıladığı acılar, haksızlıklar, kötülükler karşısında duyarsız kalamaz. Yani sanatçı duyarlılığında şaşılacak bir durum yok, asıl garipsememiz gereken sanatçıların duyarsız olması.
Bilim insanlarının, filozofların ve sanatçıların toplumda öncü kişiler olmaları beklenir. Çünkü bilim, felsefe ve sanat, yalnızca insan canlısına has olduğunu -diğer canlılarda olmadığını- düşündüğümüz “insan başarıları”dır. Bu nedenle insanı insan yapan bu alanlarla uğraşan kişilerin, insanlığı mevcut durumundan daha iyi noktalara taşıması beklenir. Velhasıl bilim insanlarının, filozofların ve özellikle de sanatçıların vurdumduymaz insanlar olmalarını yadırgarız. Ne var ki tüm dünyada sanatçılar dünyayı daha iyi bir yer haline getirme misyonunu ifa etme noktasında çok da gayretli görünmüyorlar. Bu gayretsizliğin ardında sahip olduğu ünü, parayı ve hatta -demokratik olmayan bazı ülkelerde- hayatını kaybetme korkusu yatıyor olsa gerek. Neyse ki bizim ülkemizde sanatçılar kendilerini görece rahat ifade edebiliyor ve güzel işler yapabiliyorlar, Haluk Abi gibi…
Ne diyelim, sayıları artsın!
Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Madonna Olacakmış! Gülmeyin 😊