HDP’nin eski Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ ve diğer11 milletvekili, birbirinden bağımsız yürütülen soruşturmalar dayanak gösterilerek 4 Kasım 2016 günü sabahın erken saatlerinde gözaltına alınıp ardından tutuklanarak ailelerin bulunduğu yerlerin çok uzağındaki çeşitli cezaevlerine gönderildiler. Bu hususla ilgili İHD Genel Merkezi’nin raporuna bakılabilir. [1]
Selahattin Demirtaş hakkında uygulanan haksız gözaltı ve tutuklamanın kaldırılması için öncelikle soruşturma aşamasında yetkili sulh ceza hakimliğine, kovuşturma aşamasında da yargılamayı yapan Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’ne tutukluluğunun sona erdirilmesi için itiraz etmiştir. Bu yolların etkisiz kalması üzerine Türkiye Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur. Anayasa Mahkemesi’nden makul sürede karar çıkmaması üzerine de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuştur. AİHM kararından önce, AYM de ulusal yargı merci kararlarının Anayasaya uygun olduğuna karar vermiştir.
AİHM’in 14305/17 başvuru nolu Selahattin Demirtaş – Türkiye kararı, 20 Kasım 2018 tarihinde açıklanmıştır. Bu kararda Türkiye’nin, Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğu ile ilgili olarak AİHS’in 5. maddesinin 3. fıkrasını (makul bir süre içinde yargılanma ve tutuksuz yargılanma hakkı), sözleşmenin 18. maddesini (sözleşmede belirtilen hak ve özgürlüklere bu sözleşme hükümleri ile izin verilen kısıtlamaların öngörüldükleri amaç dışında uygulanamaması) ve sözleşmeye Ek 1 Nolu Protokol’ün 3. maddesini (seçme ve seçilme hakkı) ihlal ettiğine karar vermiştir. Bu kararla Türkiye ile ilgili ilk defa olarak AİHS’in 18. maddesinin ihlal edildiği kararı verilmiştir
Bu kararın anlamı, bir siyasi partinin Eş Başkanı olması ve seçilmiş milletvekilliği gözönüne alındığında bu kişinin siyasi gerekçelerle tutuklandığı, AİHS’teki sınırlamaların kötüye kullanıldığıdır. Bu durumda şu tespitleri yapmak gerekecektir:
AİHM kararının gereği bir an önce yapılarak Selahattin Demirtaş’ın tahliye edilmesi gerekir. Bu karar emsal alınarak halen tutukluluğu devam eden seçilmiş eski ve yeni milletvekilleri, belediye başkanları, il genel meclis üyeleri ile belediye meclis üyelerinin bir an önce tahliye edilmesinin bir zorunluluk olduğunu belirtmek isteriz.
AİHM’in özellikle OHAL döneminde Türkiye iç hukukuna gönderme yaptığı kararları hepimizde büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı. AİHM’in bu kararı ile Türkiye iç hukukunun etkili olmadığı ortaya çıkmış durumdadır. Bu durumda Anayasa Mahkemesi’nin işlevini tartışmak gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi, AİHM içtihatlarına bağlı kalacaksa bu rolünü bir an önce oynamalı, özellikle siyasi hassasiyet gösteren başvurularda AİHM içtihadına uygun karar verme konusunda özen göstermelidir.
İnsan Hakları Derneği
[1] http://www.ihd.org.tr/tutuklu-milletvekili-ve-belediye-baskanlari-icin-gerceklestirilen-hapishane-ziyaretlerine-iliskin-ihd-raporu/