Eşlerin ve ailenin bir arada yaşadığı, yaşamsal faaliyetlerini devam ettirdiği taşınmaz olarak tanımlanabilir. Aile konutu tektir ve yayla, tarla gibi taşınmazlar aile konutu olamayacaktır. Bir taşınmazın aile konutu olması, onu diğer taşınmazlardan hukuki açıdan ayırır. Aile konutu olarak tapuya şerh edilmiş bir taşınmaz üzerinde, eşler birlikte söz sahibi olurlar. Bu şerhin verilebilmesi için eşler TMK anlamında evli olmalıdır. Yani birlikte yaşama ve imam nikahı bu şerh için yeterli olmayacaktır.
Aile konutu TMK’da veya sair herhangi bir kanunda tanımlanmadığından, kanunlarda yer aldığı şekilde, doktrin görüşlerine bakılarak ve Yargıtay kararları çerçevesinde özelliklerine değinmek gerekmektedir. Aile konutunun ilk özelliği tek olmasıdır. Şöyle ki; aile konutu, ailenin yaşamını sürdüğü merkez olarak tanımlandığından bu merkezin tek olması büyük önem arz etmektedir.
Keza hayatın olağan akışına uygun olan da ailelerin tek bir yaşam merkezi olmasıdır. Ailelerin sosyoekonomik düzeyine göre birlikte yaşadıkları birden fazla konut olabilir fakat yaşamlarının büyük bir bölümünü idame ettirdikleri konut tektir. Müşterek yaşam merkezi olarak belirlenmiş, aile için önem arz eden, dışardan bakıldığından da sürekli barınma saiki ile yaşandığı düşünülen merkez aile konutu olarak kabul edilmektedir.
Aile konutunun tek olma unsuru tabi ki mutlak değildir, yukarıda da bahsettiğimiz üzere; her ailenin kendilerine özgü bir yaşam tarzı olduğundan, çeşitli durumlar ailenin birden fazla aile konutu olmasına sebep olabilir. Örneğin; eşlerin mesleki faaliyetleri, çocukların eğitimi, çeşitli sağlık problemleri istisnalar söz konusu ise aile konutunun birden fazla olabileceği kabul edilmektedir.
İkincil nitelikte konutlar konusunda ise, benzer nitelendirme yapmamız mümkün değildir. İkincil nitelikte konutlar hiçbir suretle aile konutu olarak değerlendirilemezler. Örneğin; yazlık, dağ evi, kış evi, yayla evi gibi konutların aile konutu olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bu tip konutların kaybı halinde çocukların ve eşin barınma hakkı zedelenmeyecektir. Açıklanan tüm bu sebepler doğrultusunda aile konutunun en önemli özelliklerinden biri tek olması ve yokluğu halinde eş ve çocukların barınma hakkının zedelenmesi halidir.
Aile konutun korunması Türk Medeni Kanunu 194. Madde kapsamında korunmaktadır. İşbu madde kapsamında koruma, eşlerin evlilik birliğinin resmi olarak sona ermesi, aile konutundan taşınılıp aile konutu niteliğine son verilmesi halinde sona ermektedir. Evlilik birliği boşanma ile sona erebileceği gibi; eşlerden birinin ölümü yahut evliliğin iptali halinde de sona erer. Ölüm halinde her ne kadar evlilik birliği sona erse de sağ kalan eşin miras payı ve TMK kapsamında aile konutu üzerindeki hakları miras hukuku ve mal rejimleri kapsamında korunacaktır.
TMK 240. madde ile edinilmiş mallara katılma rejiminde, TMK 254 ve 255. maddeler ile paylaşmalı mal ayrılığı rejiminde, TMK 279. madde ile mal ortaklığı rejiminde ve TMK 652. madde ile de eşler arasındaki mal rejimi ne olarak belirlenmiş olursa mirasçı sıfatı ile miras paylaşımında, sağ kalan eşin aile konutu üzerindeki talep haklarını korumaya yönelik düzenlemelere yer verilmiştir. İşbu maddelere göre; evlilik birliğinin eşlerden birinin ölümü ile sona ermesi halinde sağ kalan eş, belirlenen mal rejimine göre hak talep edebilecektir.
Örneğin, edinilmiş mallara katılma rejimi belirlenmiş ise katılma alacağına, paylaşmalı mal ayrılığı rejiminde miras ve paylaşmadan doğan hakkına, mal ortaklığı rejiminde ortaklık payına dayanarak hak tanınmasını talep edebilecektir. Miras Hukuku kapsamında ise miras payından düşülmesi suretiyle, aile konutu üzerinde kendisine mülkiyet, intifa veya oturma hakkı tanınmasını talep edebilecektir.
Aile yaşamı için son derece önemli olan yaşanılan konutun, mülkiyet hakkına sahip olan eşin diğer eşin rızası olmadan devretmesi veya bir hakla sınırlandırması; kira sözleşmesi ile sağlanmış bir aile konutu söz konusuysa, sözleşmenin tarafı olan eşin diğer eşin rızası olmadan bu sözleşmeyi feshetmesi, ailenin mutluluğu ve geleceğine önemli ölçüde zarar verir ve toplumsal yapıyı bozacaktır. Bu durumun önüne geçmek adına hukuk sistemimizde aile konutu şerhi ile aile konutu üzerinde hak sahibi olan eşin tasarrufları, diğer eşin rızasına bağlanmıştır.
Aile konutu şerhi ile aile konutu olarak kullanılan gayrimenkule ilişkin kira sözleşmesi yahut mülkiyet hakkı, malik veya taraf olmayan eşin rızası olmadıkça devredilemez, konut üzerindeki haklar sınırlanamaz. Ailenin menfaati söz konusu olduğu hallerde, rıza göstermeyen eş için diğer eş hakim müdahalesi talep edebilir. T.C. Başbakanlık Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce çıkarılan 1.6.2002 tarih ve 2002/7 No’lu genelge uyarınca, tapu kütüğüne aile konutu şerhi, malik olmayan eşin talebi ile verilebilecektir.
Şöyle ki; evlilik birliğinin resmen devam ettiğini ispatlayan belge ile ilgili konutta beraber yaşandığını ispatlayan muhtardan alınabilecek ikametgahın mevcudiyeti halinde tapu müdürlüğüne yapılan başvuru neticesinde bu şerh verilebilecektir. Aile konutuna ilişkin hukuki güvenceler; evlilik ölüm, boşanma, iptali ve sair sebeplerle sona erinceye yahut şerh kaldırılıncaya kadar devam edecektir.
Genel olarak toplumumuzda ailenin oturduğu evi kiralayan veya maliki olan kocadır. Koca, 20-30 yıl sonra karısından boşanmak istediğinde; kadın boşanmayı kabul etmeyince, koca müşterek yaşanan evden ayrılıyordu. Yani evi terk ediyordu. Ev kiralıksa kiraları ödemiyordu. Koca, ev sahibine yeni adresini bildiriyordu.
Ev sahibi ödenmeyen kiralar için icra takibi yapıyor ve mahkemeden tahliye kararı alıyordu. Ev sahibi kesinleşen kararı infaz için, kadının ve çocukları haberi olmadan kapıya (eve) icra memuru gönderiyordu. Üç-beş gün gibi kısa bir zamanda kadın ve çocuklar sokağa atılıyordu.
Kocanın maliki olduğu evde ailenin (eş ve çocukların) oturması halinde de koca boşanmak istediği kadını zor durumda bırakmak için, kadın ve çocukların haberi olmadan tapu dairesine gidiyor, ailenin oturduğu evi üçüncü kişiye satıyordu. Üstelik yeni malike kendi adresini veriyor, açılan haksız işgal ve tahliye davalarından sonra eş ve çocukları hiçbir şekilde haberdar etmiyordu. Takip edilmeyen dava kısa zamanda karara bağlanıyordu. Yeni malik davadan habersiz olan kadın ve çocukları icra yoluyla sokağa atabiliyordu.
Karı-koca müşterek hayatlarını birlikte oturdukları evde, yani aile konutunda geçiriyorlar. Çocuklar bu evde doğup büyüyor. Birçok acı tatlı olaylar bu evde yaşanıyor. Boşanma halinde, çocuklarıyla birlikte bu evde oturmaya alışmış olan eş, 20-30 senelik anılarını, köklerini bırakıp başka bir ortamda hayatını devam ettirmeye zorlanıyordu.
Üstelik evlilik birliğini bozmak istemediği halde ve hiç kusuru yokken genelde evden ayrılan kadın ve çocuklar oluyordu. İşte aile konutu kavramıyla kanun koyucu, parçalanması önlenemeyen ailenin bir kısmının özellikle çocukların mümkün mertebe eski yaşantı ve düzeninin devamını sağlamaya çalışmıştır.
Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmek için, mülkiyeti ölen eşe ait olan aile konutu üzerinde, kendisine katılma alacağına mahsuben intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir. Eğer sağ kalan eşin katılma alacağı yetmez ise, üzerine bedel ilave ederek de aile konutu üzerinde intifa veya oturma hakkını talep etmeye hakkı vardır. Sağ kalan eş intifayı yani kullanma hakkını seçtiğinde gerekirse aile konutunu kiraya da verebilir. Oturma hakkını seçerse o evde sadece ve sadece oturmak zorundadır.
TMK`nın getirdiği aile konutu uygulamasıyla yukarıda anlatılan olumsuz ve mutsuz durumlar önemli ölçüde önlenecektir. Artık kira sözleşmesinin feshi veya ailenin oturduğu evin satılması veya boşanma ve hatta ölüm halinde dahi aile konutuyla ilgili işlemlerde, diğer eşin özellikle toplumumuzda kadının rızasının da önemi olacaktır.
Aile konutu kavramına getirilen hükümler, ailenin kullandığı ev eşyalarını da kapsamaktadır. Boşanma, ölüm veya herhangi bir sebeple ayrılık meydana geldiğinde, eşlerden biri katılma veya miras alacağına mahsuben ev eşyalarının mülkiyetinin kendisine verilmesini de isteyebilir.
Bu konu hakkında benzer makaleler için tıklayın