Aile Mahkemesi Tarafından Verilen Tedbir Kararında Geçen İfadeler Nedeniyle Masumiyet Karinesi İhlal Edilmiştir

18.10.1982 kabul tarih 2709 kanun numaralı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 09.11.1982 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 23.07.1995 tarihli 4121 sayılı Kanunun 1. Maddesi ile değiştirilmiş olan başlangıç hükümlerine göre;

“Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda; Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyetinin ebedi varlığı, refahı, maddi ve manevi mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde; Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;”

Belirlenmiş hüküm altına alınmıştır.

Anglo Sakson hukukunun bir armağanı olan “suçsuzluk karinesi” hem Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde hem de Anayasa’da düzenleme altına alınan bir ilkedir. Suçsuzluk karinesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ nin 6. maddesinde adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak 2. fıkrasında hüküm altına alınmıştır. Anayasanın ise 15. maddesinde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının durdurulması başlığı altında çekirdek haklar arasında ve suç ve cezalara ilişkin 38. maddesinde hüküm altına alınmıştır.

Anayasa 36. Maddeye ise; hak arama hürriyeti başlığıyla; adil yargılanma hakkı; 03/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanunun 14 üncü maddesiyle, “ile adil yargılanma” ibaresi eklenmiştir.

Temel hak ve özgürlüklere ağır müdahalelerde bulunulması sonucunu doğuran ceza muhakemesi faaliyeti gerçekleştirilirken uyulması gereken bazı ilkelerin olması, bir devleti insan haklarına saygılı, demokratik devlet ve hukuk devleti olarak nitelendirebilmek için önem arz etmektedir. Bu ilkelerden biri olarak masumiyet(suçsuzluk) karinesi de yine Anayasanın 15. maddesinde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının durdurulması başlığı altında çekirdek haklar arasında ve suç ve cezalara ilişkin 38. maddesinde hüküm altına alınmıştır.

Çalışmada; Anayasanın temel ilkeleri bağlamında; AİHM ve AYM kararları ışığında masumiyet karinesi irdelenecektir.

YARGITAY

8. HUKUK DAİRESİ

Esas : 2016/20969 Karar : 2016/17213 Tarih : 19.12.2016

HMK 391. Madde

İhtiyati Tedbir Kararı

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan mal rejiminin tasfiyesi davasında: davalı adına kayıtlı taşınmazların tapu kaydı ve banka kayıtları üzerine ihtiyati tedbir konulması talep edilmiş, Mahkemece 16.05.2016 tarihli ara karar ile ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiştir. Ara karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

6100 sayılı HMK’nun 391/3. ve 394/5. fıkralarında ihtiyati tedbir ile ilgili olarak Mülga 1086 sayılı HUMK’nun da yer almayan yeni bir hak arama yolu öngörülmüş ve HMK’nun 341. maddesinde “İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar”, HMK `nun 362. maddesinde ise “Temyiz edilemeyen kararlar” başlığı altında yer alan düzenlemelerden sözü edilen kanun yolundan maksadın “istinaf” olduğu hususu açıkça hüküm altına alınmıştır.

Ne var ki, HMK’da öngörülen kanun yollarından istinaf başvurularının inceleneceği merciler olan bölge adliye mahkemelerinin ara kararın verildiği tarihte henüz faaliyete geçmemesi nedeniyle HMK`da daha sonra eklenen Geçici 3. maddeyle istinaf hükümlerinin uygulanması bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar ertelenmiş ve bu amaçla birtakım genel geçiş hükümleri öngörülmüştür.

Bilindiği üzere, ihtiyati tedbir, HMK`da “Geçici Hukuki Korumalar” üst başlığı altında taraflar arasındaki ihtilafın çözümüne katkı sağlayan ve asıl yargılamada verilen hükmün gerçekleştirilmesini temin eden ve hakların korunması bağlamında aynı zamanda Hukuk Devleti ilkesinin ayrılmaz bir parçası olarak hak arama hürriyeti kapsamında değerlendirilebilecek bir usul hukuku müessesesi olduğunda kuşku yoktur.

Temyiz yolu da, açık bir şekilde hatalı veya kanuna aykırı biçimde ortaya çıkmış kararların düzeltilmesini amaçlayan olağan bir kanun yoludur. Bu anlamda temyiz “ hukukun hiç uygulanmaması veya yanlış ulgulanması” sebebine dayanır. Zira temyiz, hem kararın daha üst seviyedeki bir mahkeme tarafından denetlenmesinin sağlanması, hem de şekli bakımdan kesinleşmesini ertelemesi itibariyle tam bir kanun yoludur. Oysa istinaf, yukarıda belirtildiği gibi hukuki

denetim yanında (vakıa) yerindelik denetimi de yapan bir kanun yoludur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 6. maddesine göre: “Hiçbir kimse veya organ, kaynağını Anayasa’dan almayan bir Devlet yetkisini kullanamaz”. Yine Anayasa’nın 142. maddesine göre de: “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi kanunla düzenlenir”. Nitekim bu husus 6100 sayılı HMK’nun 1. maddesinde: “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenindedir,” şeklinde düzenlenmiştir. Aynı ilkeye Yargıtay’ın Mahkemelerin görevi kamu düzeni ile ilgilidir: “kıyas veya yorum yolu ile genişletilemez” şeklindeki kararında (YİBK. 1977/4-4) de yer verilmiştir.

Bu bakımdan mahkemelerin görev ve yetkilerinin kıyas ve yorum yoluyla genişletilmesi olanaklı bulunmamaktadır. Bu itibarla HMK’nun 391. ve 394. maddelerinde geçen “kanun yolu” ibaresi ile kastedilenin istinaf yolu olduğu, Geçici 3. madde yollamasının sadece HUMK`nun temyize ilişkin hükümlerini kapsadığı ve ihtiyati tedbire ilişkin kararların nihai nitelikte kararlardan olmadığı, ayrıca bu konuda özel bir düzenlemenin de bulunmadığı gözetildiğinde bu tür kararların temyiz yolu kapsamında incelenebilmesi mümkün değildir (YİBK…. K.).

Talep, ihtiyati tedbir talebinin reddine dair ara karara ilişkin olup, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun … sayılı ilamı uyarınca ilk derece mahkemelerince verilen ihtiyati tedbir taleplerinin reddi veya bu taleplerin kabulü halinde, itiraz üzerine verilen kararlara karşı temyiz yolunun kapalı olduğuna karar verildiğinden ihtiyati tedbire ilişkin kararların temyizi kabil değildir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, 29,20 TL peşin harcın temyiz eden davacıya iadesine, 19.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bu konu hakkında benzer makaleler için tıklayın

Avukatlarımızın Yazısını Oylar mısınız?