Üstad Necip Fazıl şöyle der:
Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.
Demek ki sanat, Allah için yapılırsa sanatmış. Allah rızası dışındaki gayeler içinse sanat, ancak sokakta çocukların oynadığı çelik çomak oyunu kadarmış.
Yukarıda üstadın beyitlerini okuduk. Eğer Necip Fazıl olmasa, o beyitler olmazdı. Neden? Çünkü sanat ruh ve kalp işidir. Öyle olmasa rastgele harfleri serpiştiren herkes şair olurdu. İstiklal Marşımız da nice zahmetler neticesinde Mehmet Akif’in yüreğinden kopup gelmemiş miydi? Onca ödüle rağmen yazılamayan İstiklal Marşı, Allah için yazan Mehmet Akif’in kaleminde anlam kazanmıştı. Aynı duyguları başkası başka şekilde yazabilirdi ama o zaman o İstiklal Marşı olmazdı. Demek ki sanat, sanatkârından bir parçadır.
Şu âlemde Allah’a ulaşmanın sayısız yolu vardır. Herkes kendi ilgi alanına göre Allah’a giden bir yol bulur. Her meslek erbabı da kendi mesleğindeki işaretlerden yol bularak ulaşır Allah’a. Örneğin biyolog yaratılışın güzelliğine, doktor insan vücudundaki ahenge, ziraatçı doğadaki işleyişe, uzay bilimci evrenin yaratılışına bakarak bulur Allah’ı. Her sanat sanatkârını gösterir ve kainat Allah’ın sanatlarından bir sanattır.
Bazen devasa boyuttaki gezegenleri görmez de iki satır şiirle hidayet bulur insan. Bazen gerçeğinden değil de çizilmiş resimden alır dersini. Sanatın Allah’a ulaştıran birçok dalı vardır. Yeter ki kişinin kalbinde hidayete aralı bir kapı olsun.
Sanat, insanın içini, dışını ve çevresini güzelleştirir. Çoğu zaman bir sözü sanatlı söylemek, düz olarak söylemekten daha etkilidir. Kur’an’ı dahi sanatlı okumak övülmüş hadis-i şeriflerde. Efendimiz(ASV):
“Sesinizi güzelleştirmek suretiyle Kur’ân okuyuşunuzu süsleyiniz.”
İbn-i Mâce, İkame: 176 buyurmuşlar.
Sure aynı sure, ayet aynı ayettir ama bazen bir okuyuştan daha çok etkileniriz, öyle değil mi? Bir ezandan, bir kıraatten etkilenip Müslüman olan nicelerini görmüşüzdür. Mahallemizin camisindeki mimari ve motifler bile yabancı insanları etkilemektedir. İşte bunlar, hep sanatın İslam’la birleşmesinin güzellikleridir.
Allah varlıkları sanatlı yaratmıştır, dolayısıyla sanatı, değişikliği, güzelleştirmeyi sever. Bir elma ile bir portakal aynı şekilde ama farklı tatlarda olabilirdi. Ancak bakıyoruz ki yalnızca elmanın bile beş bin çeşidi var. Sokağımızdaki manavda bile en az üç çeşit domates var. Demek ki tek çeşitle kalmamak, monotonluğa düşmemek, aynı işi farklı şekillerde ve birbirinden güzel yapmak da bir sanattır.
Yaptığımız her sanatla biraz daha yaklaşırız Allah’a. Öyle olmuyorsa o sanat gereksizdir. Şair bilir ki en güzel manalar ve kafiyeler Kur’an’dadır. Öykü yazarı bilir ki en güzel kıssalar bir öz olarak Kur’an’da anlatılmıştır. Birkaç cümleye dünyanın var oluşunu, kıyameti ve mahşer yerini sığdırır yüce Allah(CC). Seslerimizin, yüzümüzün, parmak izlerimizin farklı olması hep Allah’ın sanatlı yaratmasının güzellikleridir.
Sanat, kişinin kendisini iyi hissetmesine imkân sağlar. Kendini iyi hisseden kimsenin de hakka ve hakikate meyli olur. Bugün insanları Hakk’tan uzaklaştıran en büyük etken kanaat, sabır ve şükür eksikliğidir. Sanat, insanın iç huzurunu sağlamasına yardımcı olur. İç huzuru olan kimse de sabırlı, şükürlü ve kanaatkâr olur.
Sanat demişken, müzikle tedaviyi ve bu amaçla müziğin hayatın her alanına yayıldığını unutmamak lazım. Osmanlı’da ezanların ve salâların makamları bile insanı hayrete düşürecek hikmetlere sahiptir. Sabah ezanı sabâ makamında okunurdu ki saba makamının uyandırıcı etkisi vardır. Dinginlik ve neşe vesilesi olması sebebiyle öğle ezanı rast makamında okunurdu. İnsanda alçakgönüllülük hissi uyandıran Hicaz makamı ise ikindi ezanında kullanılırdı ki bunun hikmeti şu olsa gerek: İkindi vakti, çalışanlar açısından en yoğun ve tahammülün en aza indiği vakittir. İnsanlar biraz alçakgönüllü ve sabırlı olsunlar ki toplumsal düzen bozulmasın.
Segâh insanda manevi duygular uyandırması sebebiyle akşam ezanı segâh makamında okunurdu ki insanlar akşamın başında iç muhasebelerine başlasınlar. Uşşak makamıyla okunan yatsı ezanı ile insanlar dinlenir ve uykuya hazır hale gelirlerdi.
Cuma salaları cıvıl cıvıl ve neşeli bir makam olan Nihavent makamında okunurdu ki insanlar Cuma gününü bayram havasında karşılasınlar. Ölenlerin salası ise insanı yatıştıran, dinlendiren ve sabra vesile olan Hüseyni makamında okunurdu.
Güzel sanatların her birinde Hakk’a giden bir yol vardır. Zira bütün sanatlar Allah’tandır. Hep tartışılagelen bir meseledir, “Sanat, sanat için midir? Yoksa sanat, insan için midir?” Bir Müslüman olarak biliriz ki dünyadaki bütün imkânlar ve hatta imtihanlar gibi, sanat da Hakk’a ulaşmak içindir.
Bakınca içinizin açıldığı manzaralar gibi, yüreğinize iyi gelen şekiller, sesler, desenler de vardır. Kimisi bir karikatürle bulur Allah’ı, kimisi bir ezgi ile. Yeter ki bulmak istesin. Yeter ki nasibi olsun.
Şu da var ki sanat, anlayan için kıymetlidir. Muhteşem bir hatla ‘S’ harfini yazdığınızı düşünün. Okuma yazma bilmeyen bir çocuk için o sanat eseri olsa olsa bir yılan resmidir. Kur’an harfleri için kargacık burgacık diyenler de işte böyle sanattan anlamayan kişilerdi.
Ne kadar bulutlu olsa da hava, gündüz biliriz ki Güneş bulutların arkasındadır. Ne kadar gizli olsa da Allah, biliriz ki ruhundan üfürdüğü her insanın kalbinde ve sanatında Allah’tan bir iz vardır. Zira bütün sanatları ve sanatkârları yaratan Allah’tır. Vesselam.
Sezgin Özbay
Nisanur Dergisi, Şubat 2021