Alzheimer: Bölüm 3

Zeynep dehşetle donup kaldı bir an ama sonra hemen harekete geçti. Annesinin üst bedeni giderek daha sıklaşan bir hareketle salınıyordu ve dışarıya doğru salınıyordu. Terasın yarı aralık kapısından ok gibi geçti. Son anda yan dönmese tam açılmamış kayar kapıya çarpıp kalacaktı. Bir yandan koşar adım ilerlerken uzanıp eliyle koltuğu yolundan itti. Önüne doğru tekrar baktığında annesinin baygın gözlerini gördü, kendinde değildi bu gözler, uykuya, bilinçsizliğe, baygınlığa kayıyor gibiydiler ve sonra görüntüden kaydılar. Düşüyordu annesi. Zeynep uçtu. Kolları açık ileriye attı kendisini. Bir eli korkuluğun boş duvarına çarptı, ileriye açık orta parmağı çarpmanın etkisiyle kırıldı. Az önce burada ayak bileği vardı annesinin. Diğer eli annesinin ayağını kavradı. Bileğin az altından kavramıştı ve elinden sıyrılıyordu ayak. Parmağı kırık diğer elini ikinci bir hamleyle ve tamamen körlemesine yukarıya doğru attı. Ayak hâlâ kayıyordu elinden. Kırık parmaklı eli yukarıda bir kumaş parçasına geldi ve sıkıca kavradı. Kavramanın etkisiyle kırığın kenarları birbirine ve daha kim bilir nelere sürtündü. Acıdan haykırdı Zeynep. Daha fazla tutamayacaktı. Bedeniyle bir hamle daha yaptı. Annesinin ayaklarını, baldırlarını kendi bedeniyle korkuluğun betonu arasında hapsetti. Sağlam elini bir cesaret açıp yukarıya uzandı, bu sefer bakarak annesinin belinden kavradı tüm koluyla. Vücudunu annesinin vücudundan ayırmadan biraz doğruldu, dizlerinin üzerinde yükseldi. Korkuluğun üzerinden annesinin bilinçsiz bedeninin sarkmış olduğunu görebildi. Tek koluyla kavradığı belinden içeri çekmeye çalıştı annesini. Gücü yetmiyordu. Bedenini ve sağlam elinin kolunu kullanarak ancak bu hâlde tutabiliyordu annesini. Bir ses geldi kulağına. Hıçkırıklar ve ara ara haykırışlar. Kendi sesi olduğunu fark etti sonra. Kırık parmağı zonkladıkça haykırıyordu. Ve her an hıçkırıyordu. Nazenin, Nazenin diye bağırmaya çalıştı. Tutabilecek miydi o zamana kadar? O gelene kadar hayata bağlı tutabilecek miydi annesini? Boşa çıkardığı eline baktı. Parmaklarından birisi çok garip bir açıda duruyordu. Midesi bulandı. Şimdi bayılırsa? Derin bir iki nefes aldı. Kırık parmağının iki yanındaki parmaklarının tırnakları kırılmıştı. Bir yandan haykırarak kırık elinin kolunu uzattı, uzattı, uzattı… Baş örtüsü aşağı doğru sıyrılmış, annesinin yüzünü ve başını tamamen kapatmıştı. Kırık parmağı dahil dört parmağını annesinin elbisesinin boynundan geçirdi. Kavrama hareketini yaparken ciğerleri sökülür gibi bir çığlık kopmuştu içinden. Kendini kalan tüm gücüyle geriye doğru attı. Annesinin bedeni korkuluktan geriye kendi bedeninin üzerine düştü. Baygın bedenin omuz kısmı kırık elini terasın zemininde sıkıştırdı. Neyse ki artık iki baygın beden uzanıyordu terasta. Kendinden geçerken gülümsedi Zeynep.

***

Zeynep annesinin odasında yatıyordu artık. Yatak odası büyüktü, bir çekyat almışlardı odaya orada uyuyordu. Kırık için ilk günler tüm elini kaplayan bir bandaja katlanması gerekmişti. Bir hafta sonra artık sadece kırık parmağını koruyan bir atelle dolaşabilme iznini koparmıştı doktordan. İşaret ve yüzük parmaklarının uç kısımları da minik birer bandajla korunuyordu.

Annesinin bilinçli hâlleri iyice seyrelmişti. Artık daha çok odasında vakit geçiriyordu. Terası unutur olmuştu. İçki isteği de azalmıştı. Uzun vakitlerini dalgın dalgın bakınarak, kendi kendine bir şeyler düşünerek geçirir gibiydi. Ama bu dalgınlık düşünmek miydi acaba? Düşündüğü şeyleri üst üste kurabiliyor muydu? Onunla konuşabileceği anları kaçırmamak için sürekli çevresindeydi. Yıllık izinleri falan boş vermiş, bir süreliğine ücretsiz izne ayrılmıştı. Oğlunu da gördüğü yoktu günlerdir, nasılsa duruyordu yerinde oğlu. Annesi durmuyordu ama, ellerinin arasından kayıp gidiyordu anneciği. Terastan düşmeden yakalamıştı belki ama yakaladığı şey kabuk muydu sadece? Bilinci, kişiliği o günden çok daha önce kayıp gitmeye başlamıştı ve neydi ki kalan geriye?

Zeynep dedi annesi. Zeynep silkinip kurtuldu düşüncelerinden. Annesi yatağında kendini yukarı çekmiş, dikleştirdiği yastığına yaslanmış dikkatle ona bakıyordu. Annesiydi bu gözlerden bakan. Her türlü kusuruna rağmen özlediği annesi. Toprağa gömülmek yerine kendi bedenine gömülmüştü annesi. Ve şimdi işte topraktan çıkan bir cesedin eli gibi, bilinci bu mezar bedenin içinden çıkıvermişti.

Atıldı, sarıldı ellerine annesinin. “Annem, ne yaptın sen?”

Beklenmedik uzunlukta bir bilinçlilik hâliydi. Dertleştiler. Ne yaptığını, neden yaptığını anlattı annesi. Ağlaşa ağlaşa konuştular. En ufak bir günaha tahammülü olmayan annesi… Alkolle, bilinçsizlikle, gevşeklikle asla işi olmayan annesi… Hayatını son nefesi için, son nefeste imanla gitmek için yaşamış annesi… Aklını tamamen kaybedip öbür dünyada Araf’ta kalmaktan nasıl korktuğunu anlattı. Öbür dünyada da bu dünya gibi bir yaşama hapsolmuş olmaktan korktuğunu anlattı. Kendi canını alamazdı tabii. Ama öyle korkuyordu ki aklını kaybetmekten, Araf’tan. Kendi canını almanın binbir çeşit şekli ve gerçekten intihar olarak yorumlanıp yorumlanamayacağı üzerinde düşünür olmuştu. Öylece aklına gelmişti işte. Ayyaş hâliyle değil! Ayyaş olarak ölüp son nefesini o aklını kaybetmiş kişiyken veremezdi. Bilinçli hâliyle de atlayamazdı ki aşağıya! O zaman doğrudan cehenneme düşerdi terastan. Bilinçli hâlinde ama henüz alkolün etkisiyle kafası bulanıkken, yanlışlıkla düşebilirdi kenardan. O zaman intihar olmazdı değil mi? Ve bilinci yerinde olduğu için de o günahsız yaşamıyla imanla gitmeyecekti de nasıl gidecekti?

Ah annem annem, asıl şimdi değil mi değerli olan hâlin? O kibirle, o kendinden emin hâlinle, kendi yapıp ettiklerine güvenerek, nasıl kurtulacaktın ki? Hiç pişmanlık yaşamadan, tövbe edecek hiçbir şeyin olmadan… O zaman hayatının kendisi koskoca bir kibir abidesi olmaz mıydı? Söylemedi bunları tabii annesine. Zaten derinlerde bir yerde bunu artık anladığını hissediyordu annesinin. Anladığını umuyordu.

Sarılmış ağlaşırlarken, kolları gevşedi annesinin. Omuzlarının sarsıntısı kesildi. Biraz geriye çekilip yüzüne baktığında, şaşkınlık gördü. Şaşkınlık bile değil, sadece boş bir bakış, neyin ne olduğunu anlamaya çalışan bir çaresiz bakış.

“Biraz şarap yok mu?” dedi annesi.

Sinan Canan’ın Sinirbilim Notları

YAŞLILIK

Yaşlılık insanın geçirdiği en normal ve doğal süreçlerden biridir. Her ne kadar modern tıp ve kozmetik tarafından zihnimize bir “hastalık” yahut istenmeyen bir durummuş gibi kodlansa da, yaşlanma, biyolojik her canlının yeterince yaşaması durumunda mecburen geçireceği bir dönemdir. Yaşlanma, bedendeki biyokimyasal metabolik yeteneklerin azaldığı, bedenin savunma ve onarım mekanizmalarının yavaşladığı ve yıkım faaliyetlerinin yapım ve onarım süreçlerine üstün gelmeye başladığı bir dönemdir. Yaşlanma sırasında bedenin temel süreçlerini sürdürme konusundaki enerjikliği düşerken, dokuların su tutma kabiliyetinde azalma, bedende artık maddelerin birikmesi, hücrelerin bölünmesi sırasında meydana gelen hatalı ve sakat hücrelerin sayısının artış göstermesi, bu sürecin doğal sonuçlarından bazılarıdır. Mesela yaşlı insanlarda derinin kırışmaya başlaması, özellikle derideki bağ doku katmanlarının genç yaşlarda içlerinde tutabildikleri su miktarını muhafaza edemeyip daha düşük bir hacme sahip olmalarından kaynaklanır.

YAŞLANAN BEYİN

Yaşlanmayla birlikte beyin de küçülür ve bu aslında tamamen normal bir süreçtir. Belirgin bir patolojik durumun yokluğunda bile, beyin 65 yaşın üstünde ciddi bir hacim kaybına uğrar. Bunun temel nedeni yine beyin dokusunun su içeriğinin azalması ve zamanla ölüp yenilenemeyen sinir hücrelerinin bıraktığı boşluklardır.

40’lı yaşlardan sonra beynimiz sürekli olarak ve gittikçe artan oranlarda küçülür. Özellikle 60’lardan sonra bu küçülme hızlanır ve yılda ortalama %5 gibi bir hacim kaybı normaldir. Fakat sürekli ve düzenli fiziksel egzersizin, yaşlılığa bağlı bu kaybı en aza indirdiğini ve hatta durdurduğunu biliyoruz.

BUNAMA ve ALZHEIMER

Alzheimer hastalığı gibi hastalıklar ise yaşlılığa bağlı olarak ortaya çıkan sinirsel bozukluklardır. Alzheimer hastalığı modern tıp ve beslenme sayesinde ömürlerin uzadığı gelişmiş toplumlarda, gittikçe daha önemli hâle gelen bir sağlık sorunu olmaya devam ediyor. Hastalığın ilk başlangıcı, genellikle beynin hipokampus adlı bölgesinde başlayan özel bir plak birikimidir. Bu plaklar, hücrelerin oluşturduğu bozuk bir proteinin hücreler arasında yığılmasıyla oluşur ve daha sonra bu yığınlar hücrelerin gittikçe artan bir hızda ölmesine neden olur. Hipokampus bölgesi hafıza ve yön bulma gibi işlevlerle ilgili olduğundan, Alzheimer hastalığının ilerleme aşamalarında önce hafızada bozukluklar ve yol bulmada sorunlar oluşmaya başlar. Hipokampus aynı zamanda beynimizin şakak (temporal) lobları içinde bulunduğundan ve koku duyusu için de önemli merkezlerden biri olduğundan, koku duyusunun kaybı ilk ve önemli işaretlerdendir. Hafızadaki bozukluklar ise önce yeni öğrenilen deneyimlerin hatırlanamaması olarak da bildiğimiz “anterograd amnezi” (ileri-doğru bellek yitimi) şeklinde karşımıza çıkar. Çünkü hipokampus, yeni öğrenilen deneyimlerin kalıcı uzun süreli belleğe transferi ile de görevli olan bir merkezdir ve Alzheimer hastalığı söz konusu olduğunda bu işlevi sekteye uğrar. Eski hatıraların hatırlanamaması şeklindeki “retrograd amnezi” (geriye-doğru bellek yitimi) ise çok daha ileriki aşamalarda görülebilen bir sorundur.

Henüz kesin bir tedavisi bulunamamış olan Alzheimer hastalığı zamanla ilerleyerek beynin diğer bölümlerini de etkiler ve gittikçe muhakemede, kişilik algısında, duygu kontrolünde sorunlar şeklinde kendini göstermeye başlar. Daha da ileri safhalarda hastaların bedensel işlevlerini kaybetmeleri, ruh hâllerinde köklü değişiklikler ve nihayet kendi başlarına hayatlarını sürdürmelerine izin vermeyecek ağırlıkta belirtilerle ilerler.

NEDEN?

Alzheimer hastalığına neyin neden olduğunu söylemek zordur. Fakat genel bir gözlem olarak, aktif bir zihinsel yaşamı, sosyal olarak canlı bir çevresi olan ve rutin dışı deneyimlere açık insanların Alzheimer gibi rahatsızlıklara daha az yakalandığını biliyoruz. Sağlıklı ve bedenen aktif bir yaşlanmanın, bunama tipi rahatsızlıklara karşı koruyucu olduğu da bilinenler arasında. Genetik bazı faktörler tespit edilmiş olsa da bunlar “erken başlayan Alzheimer” denen çok erken yaşlarda belirti vermeye başlayan özel bir Alzheimer tipi için daha çok geçerlidir ve yaşlılığa bağlı tiplerindeki nedenler hâlen belli değildir.

NELER YAPILABİLİR?

Alzheimer ve yaşlanmaya bağlı bilişsel işlev kayıplarının önüne geçmek için bildiğimiz bazı önlemleri şu şekilde sıralayabiliriz:

SONUÇ

Özetle, Alzheimer aslında insan ömründeki zihinsel etkinlik, uyku düzeni ve stres  seviyesinin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor ya da çıkmıyor olabilir. Aktif, fiziksel olarak hareketli ve duygusal-bilişsel olarak kaliteli bir yaşam, Alzheimer gibi bir çok istenmeyen duruma karşı en iyi önlemlerin başında gelmektedir.