Aşk; Hoşumuza Giden Bedenlerin İçine Hayal Ettiğimiz Ruhları Yerleştirmenin Adı mı?

Fikir Atölyesi’ne anlamlı, düşündüren hatta zaman zaman başka diyarlara götüren o kadar güzel yorumlar geliyor ki.. Her sabah, her gece, her fırsatım olduğumda çocuklar gibi heyecanla okuyorum onları.

Geçenlerde “Yüz Yıl Sonra Dünyada Bambaşka İnsanlar Olacak” yazımıza gelen bir yorum da aldı beni benden… 21. yorum, yazan Deniz.

“Hayata çok da başkalarını katmamak gerekiyor bence. İlle de her gün beni mutluluğa götürecek bir şeyler yapmak zorunda olmamalıyım. Yani bilinçli olarak. Yani tanımadığımız insanlara gülümsemek ya da birilerine beğendiğimiz bir özelliğini söylemek gibi şeylerden bahsediyorum. Tamam, bunlar insana kendini iyi hissettiriyor ama bunları yapmak için benim kendimi iyi hissediyor olmam gerekiyor önce… İçimden geldiği için yapmalıyım…

Sabah gözümü açtığım için mutlu olmalıyım herşeyden önce. Eminim o mutluluk yüzüme yansıyordur ya da farkında olmadan gülümsüyorumdur. Eğer o günü yaşayacağımın gerçekten farkındaysam karşılaştığım insanlar da benimle bu farkındalığı paylaşıyor olmalı. Çünkü onlar da bana gülümsüyorlar :)

Ama her zaman değil..

Çünkü bazı sabahlar o günü yaşamak için bir sebep bulamıyorum. Düşünüyorum. Yataktan çıkmak için iyi bir sebebim olmalı… Yok! Yüzyıllarca hareketsiz kalmak istiyorum. Bunu engelleyemem, insanım. Mutsuzluk da bana ait bir şey.. Onu da yaşamalıyım. Herkes yaşamalı.. Yoksa mutluluğun ayrımına nasıl varabilirim??

Farklılıksa şurada ortaya çıkıyor. Bir gün geriye dönüp mutsuz geçirdiğim zamanların sebeplerine baktığımda, gülecek bir şeyler bulabiliyorsam – ki gerçekten çok komik şeylerle karşılaşıyorsun – ‘dünya gerçekten keyifli bir yer’ diyebiliyorum…

Dünya mucizelerle ve sürprizlerle dolu.. Bence olduğu gibi kabul etmek lazım. Güzel günler kadar kötü olanlar da yaşadığımı hissettiriyor bana… Kalbimin boş olduğu günler yerine aşk acısıyla bir meyhanede içmeyi tercih ederim örneğin.. Günler hep aynı geçecekse, varsın içimde hüzün hareket etsin, gezinsin.. En azından nefesimi derinleştirir..”

Aynı yorumu ertesi günü tekrar okuduğumda sanırım beni en çok sonu etkilemişti:

“Güzel günler kadar kötü olanlar da yaşadığımı hissettiriyor bana… Kalbimin boş olduğu günler yerine aşk acısıyla bir meyhanede içmeyi tercih ederim örneğin.. Günler hep aynı geçecekse, varsın içimde hüzün hareket etsin, gezinsin..”

Aşk gerçekten de yataktan çıkmak için en iyi sebeplerden biri.

31 Aralık 2006’da “ Aşk ” için içimden gelenleri sıralamışım Yaşamın Listesi’ni yapan İlk 5’de.

1. Acı çekmek (bilerek, isteyerek, haz alarak)
2. Kör olmak (önceki herşeyin anlamının azalması)
3. Uğruna her türlü saçmalığı yapmaktan keyif almak
4. Adını bile duymanın sende kimyasal değişiklik yaratmaya yetmesi
5. Yaşam enerjisi (kendi varoluş farkındalığının doruk noktası)

Mutlaka sizin de kendinize özgü bir hikayeniz var aşk için. Hele yaşadıysanız onu… Sizde bıraktığı izler olumluysa, o aşk yanı başınızdaysa bugün de, buraya farklı şeyler yazacaksınız. Acısı kalmışsa yüreğinizin bir yerlerinde… O zaman başka.

Ama hepsi aşk.

Aşıkken kaçımız aşkın sebebini sorgular ki. Onu doyasıya yaşamak varken…

Bugüne kadar İlk 5’deki yazıya gelen 77 yorum içinde aşka dair o kadar muhteşem anlatımlar var ki, bazılarını paylaşmak istiyorum sizle. Hepsi farklı katılımcılardan…

– Shakespeare’in dediği gibi, hoşumuza giden bedenlerin içine hayal ettiğimiz ruhları yerleştirip bunu “aşk” sanıyoruz!

– Aşk, karşındakini bulunmaz hint kumaşı sanmanla hıyarın teki olduğunu anlaman arasında geçen zamandır.

– “Bir gün beni bırakıp gidersen ben de seninle gelebilir miyim” dedirten durum.

– “Dünyaya bir daha gelsem sevgilim arar bulur yine seni severim” diyebilmektir aşk.

– Aşk yirmi yaşında bir kızın mühürlü dudakları, yasaklı elleridir. Ve o ellere dokunup o dudakları doyasıya öpmek caizdir.

– Gelip geçicidir; üstelik geleceği ve gideceği zamanı söylemez…
– Çilek tadındadır.
– Ekmek, şarap, sen ve ben…
– “İyi ki varım” diyebilmek…
– Gözlerine bakarken ağladığını farketmek.
– “Zarar veririm” endişesiyle dokunmaya bile korkmak.

– Günü yaşamaktır aşk;
1- Müzik dinleyerek uyanmaktır (yatakta salınarak).
2- Şıpıdık terliklerle havuza paytak paytak yürümektir (havlu POpoya dürülmüştür).
3- Gazete okuyarak, hafif bir kahvaltıdır dostlarla birlikte edilen, portakal suyudur içilen.
4- Hep beraber en kral ortama gidip akşamüstü içerek, müzik dinleyerek, dostlardır sizi sarhoş eden, şen kahkahalardır, hakikattır, sırdaştır o canlılık, arJanTİNDe en baba CAnQU’nuzdur.
5- Arabayla deli gibi evde geçireceğin ateşli dakikaları düşünerek hızlanmaktır AŞK…

– Bir gece otobüse binip bilmediğin bir şehire o’nu görmeye gitmektir…
– Geçmişin-geleceğin önemini yitirmesi, sadece o anın anlamlı olması…
– Bir gün terkedileceğini bilmek…

– “Aşk kısa süreceğini baştan bildigimiz bir şenliğe konuk olmaktır. Bir keşfetme tutkusudur. Ortak yaşamaya başlayıpta da aşık olduğumuz insanın bütün yanları, yönleri, incelik ve ayrıntılarıyla tanıdığımız zamana kadar sürer aşk. Gündelik yaşamın yavanlığı içinde aşkın görkemli parıltısı biz istemesekte solar. Vahşi doğası kaçınılmaz olarak evcilleşir. İlişkiye dinginlik ve sevecenlik egemen olur. (…) Eğer sevgiye dönüşemiyorsa biter.” (İnci Aral: ‘Anlar İzler Tutkular’) AŞIK olmamışlar da alıntı yapar böyle :)

– Uyanınca ilk O’nu düşünmek.
– Yatarken en son O’nu düşünmek.
– O’nunla birlikte geçirdiğin zamanın hiç bitmemesini istemek.
– Buluşmaya giderken O’nu gördüğün zamandan O’na doğru yürüyüp “nasılsın” diyene kadar ki geçen zamanda normalde dakikada bilmem kaç defa atan kalbinin ritminin normalde olduğundan bilmem kaç kat daha fazla atması (yüce Rab’bim ben mi kurdum bu cümleyi? Aşk insana neler yaptırıyor?)

– Onu düşündüğünde kalbinin şiddetinden neredeyse ağzında attığını hissetmektir.
– Ondan her ayrıldığında kokusunu ellerinden koklamaktır. Sanki elleri hep ellerinde gibi.
– Gece yatarken onun avuç içlerinde uyumak isteğidir.
– Aşkın ilk zamanlarında heyecandan hiç bir şey yiyememek, daha sonra mutluluktan yemek yiyemediğiniz günlerin acısını birlikte çıkarmaktır.
– Ve aşk ne yazık ki hayatta her zaman herşey demek değildir. Aşk uzaktan güzeldir bir kelebek gibi. Ellerine alıp sevmeye başladığında onu incitirsin ve belki de dikkatsizlik ile onu öldürebilirsin.

– Aşk bir rüya’dir, uyanınca biter.
– Aşk bir para’dır, harcanınca biter.
– Aşk bir baş kaldırıştır, idamla biter.
– Aşk bir köleliktir, azad olunca biter.
– Aşk bir arzudur, vuslatla biter.

– Aşk; beyindeki elektrik kesintisidir… Böylece vücut kalpteki jeneratör ile çalışmaya başlar. Ne yazık ki jeneratör benzinle çalıştığından maliyeti yüksektir… Geçici bir durum olduğundan elektrik gelince onu kapatırız.

– Hayatta sadece bir kere yaşanır.
– Aşk diye bir şey vardır ve sahicidir.. Yalan veya efsane değildir.. Aksini söyleyenleri kendi hallerine bırakmak en iyisi.

– Mazoşizm
– Obsesyon
– Özlemek
– Kıskançlık
– Mutsuzluk
Sonuç: uzak durmak lazım!

– Aşkı çizmek mümkündür asıl zor olan onu silmektir.
– Aşk başkalaşmaktır…

– Aşk = Hayattır.

———–

Şimdi ise merak ettiklerim geliyor:

Siz hiç aşık oldunuz mu? Neydi o?

Ben zamanında olan şanslılardanım. Ter kokusunun en güzel parfüme tercih edildiği günlerdi…

Bugün pişmanlık hissetmemem ne peki? Bunda suçu zamana atacak kadar duygusuz da değilim… O zaman?

Henüz bilmediğim başka birisiyle, bir daha, yeniden… Olur mu? Bilmem. İstemem de bilmeyi. Bozulmasın büyü.

Yoksa siz de kalbinizin boş olması yerine aşk acısıyla bir meyhanede içmeyi tercih edenlerden misiniz? İçerken eskisi mi geliyor, yoksa yenisinin hayali mi sizi çeken?

Yıllar bazı şeyleri basitleştirirken, diğerlerini içinden çıkılmaz yapıyor. O yüzden belki de bu hayat enerjimiz…