Bir çocuğa müzik aleti çalmayı öğretmek gibi bir amacınız varsa; ilk yapmanız gereken, enstrümanın onun en iyi arkadaşı olabileceğini anlatmaktır. Her türlü duygusunu paylaşabileceği, kendini ifade edebileceği ve iyi hissetmesini sağlayan bir arkadaş. Bu bağı kurmaya yardımcı olabilecek bildiğim en güzel yöntemse “hikâyeler”.
Ortaokulda en zorlandığım derslerden biri tarihti. Bütün o savaşların, antlaşmaların tarihlerini ezberlemek işkenceydi benim için. Ta ki yeni tarih öğretmenimiz gelene kadar. Dersi öyle bir masal havasında anlatırdı ki, kitapta yazılanlardan daha fazlasını hiç fark etmeden ve gözümü bile kırpmadan öğrenmiş olurdum. Teneffüse çıkmak için dakikaları sayan ben, yeni öğretmenden sonra artık dersin nasıl geçtiğini bile fark edemezdim. İşte hikâyelerin gücü bu denli etkili ve biz bu öğrenme tekniğini her alana uyarlayarak kullanabiliriz.
Kelimelerin gücü tıpkı müzik kadar ilham verici fakat ikisinin bir araya gelmiş ve masala dönüşmüş halinin mucizevi etkileri olabiliyor. Benim de derslerimde öğrencilerimle kullandığım ve her seferinde geliştirdiğim bu teknik, özellikle küçük çocukların üzerinde muazzam etkiler yaratıyor. Çünkü hikâyeler müziği, müzik de hikâyeleri besliyor.
Son zamanlarda derslerimde gelişimine tanıklık ettiğim beş yaşındaki piyano öğrencim Mert’in vasıtasıyla, hikâyeleştirmeye dayalı eğitim modelinin çocukları nasıl değiştirdiğinden ve geliştirdiğinden bahsetmek istiyorum size. Yaşadıklarımız ve onun her derste gözümün önünde gösterdiği ilerleme paylaşılmaya değer.
Çocuklar piyano dersine ilk başladıklarında, biraz çekingen ve piyanonun heybetinden hafifçe tedirgin şekilde dururlar genellikle enstrümanın önünde. Mert de aynı duyguları hissedenlerden biriydi. İlk derste onun piyanoya tereddüt ederek baktığını görünce “ Piyano bir hayvan olsaydı sence ne olurdu?” sorusunu sorduğumda; siyah beyaz tuşları ve piyanonun kocaman siyah gövdesini süzdükten sonra, bir anda gözleri parlayarak “ Beyaz dişli siyah bir canavara çok benziyor, sanki beni yiyecekmiş gibi ” demişti.
Aslına bakarsanız verdiği cevap yaşına göre gayet mantıklıydı. Ben de onun yaşında bu kadar büyük ve gürültülü bir enstrümanla karşılaşsaydım muhtemelen aynı duyguları hissederdim. Sonuçta önünüzde gerçekten sesler çıkartan kocaman bir nesne var.
Çocuklar dünyayı yeni yeni tanıyıp anlamlandırmaya çalıştıkları, sonsuz bir hayal gücüne sahipler. Güneş yeşil, çimenlerse mavi renkte olabilir; uçamayanlar uçabilir ve nesneler de canlanabilir. Sınırlar ve kurallar onların dünyasında işlevini kaybediyor çünkü. İşte bu yüzden biz yetişkinlerden çok daha yaratıcı fakat aynı zamanda her şeyi olduğu gibi basit haliyle kabul edebilen bir bakışa sahipler. Ta ki sınırlayıcı ve kısıtlayıcı eğitim sistemine adım atana kadar!
Mert okula henüz gitmediği için okuma-yazması yoktu. Bu durum biz eğitmenler için bazen daha zorlayıcı görünse de aslında çocukların zihninde yeni dünyalar yaratmak için harika bir fırsat. Bizim için işin geliştirici kısmı, oyunlaştırılmış ve çocuklar kadar üretken dersler tasarlayarak onların hayal gücüne yetişmeye çalışmak.
Beş yaşındaki bir çocuk için önemli olan; piyanodaki Do ve Sol arasında kaç sesin olduğu ya da Mi ve Fa aralığının neden yarım ses olduğunun matematiksel bilgisi değildir. Onun için önemli olan, parmağıyla dokunduğu her tuşun çıkardığı ses ve o seslerin onda uyandırdığı meraktır. Çünkü bir enstrümanı öğrenmek sevgiyle başlar, merak duygusuyla gelişir. Mert’e derslerimizde kazandırmak istediklerim de bu temele dayanıyordu. Piyanonun, notaların ve seslerin, hayal gücünün izin verdiği kadar hikâyeyi kaldırabilecek, büyük bir dünyaya sahip olduğunu anlatmaktı.
Onun için piyano, beyaz dişleri olan siyah büyük bir canavardı, peki bakış açısını değiştirip onu yemek isteyen değil de arkadaş olmak isteyen bir canavar olsa nasıl olurdu?
Yapmamız gerekenin ilk etapta Mert’in enstrümana karşı tedirgin duruşunu çözmek olduğunu düşündüğüm için aklımdan geçen bu cümleyi kendisiyle paylaştım. Fikir hoşuna gitmişti. Eğer isterse ve ona bir şans verirse, piyanosuyla her türlü oyunu oynayabileceğinden bahsettim. Elbette bu cümle ilk olarak onu oldukça şaşırttı fakat ilk şaşkınlığı üzerinden atar atmaz merak eden gözlerle bakmaya başladı. Bastığı her farklı tuştan çıkan sesin, onun içindeki çeşitli duygulara karşılık geldiği ve isterse duygularını bu seslerle anlatabileceği hakkında konuştuk önce.
Bir çocuğun yaşı ne kadar küçükse müzikle kurduğu ilişki de o denli saf ve bizlere göre kolay oluyor. Eminim aklınızdan “ Beş yaşındaki bir çocuk duygularını nasıl isimlendirebilir ki? ” benzeri sorular geçiyordur. Evet hepsini isimlendiremez belki ama “ hissedebilir ”. Müziğin, resmin, edebiyatın, dansın, kısacası sanatın kaynağı bu temel üzerine kuruludur zaten.
Derslerimizin ilk günlerinde konusunu benim başlattığım, notaların porte çizgileri arasında yaptığı macera dolu yolculuk hikâyeleriyle başladık. Zaman içinde beni dinledikçe hem kelime dağarcığı hem de katılımı öyle güzel yükseldi ki artık başlı başına müziği ve konusu olan gerçek masallar üretmeye başladı. Her derste kullandığı yeni karakterler, olay örgüsü, karakterlerin masal içindeki ruh durumlarını anlatan ufak melodiler gittikçe arttı. Seslerle oynamayı öğrendi. Daha güzel melodiler çalabilmek için iki elini en iyi şekilde kullanmaya ve notaları daha iyi öğrenmeye verdi dikkatini. Artık piyano onun için canavar değil, en sevdiği oyun arkadaşına dönüştü. Bunun yansımalarını hayatının içinde farklı alanlarda da görmeye başladık. Mesela tablette oynadığı süper kahraman oyunlarında arka planda çalan müziği beğenmediğinden ve daha güzel olabileceğinden bahsetmeye başladı. Neden beğenmediğini sorduğumda; herkes üzgün görünüyordu ama müzik çok eğlenceli geldi bana, sanki uygun değildi; biz daha güzelini yapabiliriz!” benzeri cümleler kuruyordu artık. İçime işleyen en önemli cümlesi ise “ Demek ki Süper Kahramanlar da bizim gibi üzülebilir ya da yorulabilirmiş; o zaman biz de onun için güzel bir müzik yapalım ve daha az üzülsün ” oldu.
Bu güzel ilerleyişin tek şahidi ben değilim artık. Sizin de gördüğünüz gibi küçücük bir hikâye ve oyunla gelinen noktanın özeti bunlar. “Tüm bu gelişimin başlıkları neler?” derseniz, “ Piyanoyu ve notaları öğrenmek, duyguları tanımak, seslerle ruh halini ifade edebilmek, empati, estetik bakış açısı, dil gelişimi ve yaratıcılık.” diye cevaplarım sizi. Yıllardır uzmanların üstüne basarak anlatmaya çalıştığı bilgilerin toplamı, gözümüzün önünde şekilleniyor. Öyküler ve masallar her yaştan insanın fakat özellikle de çocukların hafızasına ve kelime dağarcığının gelişimine büyük düzeyde katkı sağlıyor. Yani hikâyelerle de enstrüman öğrenmek ve öğretmek gayet mümkün.
Eğer bu yazı hoşunuza gittiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Sizi kaç notayla satın aldılar?