Fran Capo dünyanın en hızlı konuşan kadını. Guinnes Rekorlar Kitabına geçen bir hız rekoru; dakikada 603 kelime. Bu, saniyede 10 kelime demek!
Kurduğu farklı maceraperest gruplarıyla buz otellerde uyuyor, dağlara tırmanıyor, su altı mağaralarına dalıyor, yeni yerler keşif ediyor, yarış arabaları kullanıyor… İnsanların kalıplardan çıkıp sınırları zorladıklarını görünce de ondan mutlusu yok. Yazdığı dokuz kitaptan biri olan “Adrenaline Adventures: Dream it, Read it, Do it!” adlı kitabını, insanların dışarıya çıkıp, dünyayı keşif etmeye motive edebilme amacıyla yazmış.
Dünyanın en hızlı konuşan kadını olmasının yanında, Kilimanjaro Dağının zirvesinde ve ayrıca denizin derinliklerindeki Titanik enkazında kitabını imzalayan ilk yazar olma ünvanlarıyla Guinness ‘e giren iki dünya rekoru daha var.
Aynı zamanda konferanslarda motivasyon ağırlıklı konuşmalar yapıyor, kitap yazıyor, seslendirme sanatçılığı yapıyor, maceraperest ve komedyen.
Onun kadar zengin olmasa da, Fran Capo da hayata Richard Branson gibi bakabilenlerden: “İşi iş, oyunu da oyun olarak görmüyorum. Herşey hayatın ta kendisi!”
Tüm bunların başlangıcı beklemediği anda karşılaştığı bir soru ve buna pek de düşünme fırsatı olmadan, cesaretle verdiği “evet” cevabı. Yani herşey bir “ evet ” ile başlıyor. Hayatımızda önümüze ne fırsatlar çıkıyor ve hangilerini (bize çok doğal gelen mazeretlerimizden dolayı) farkında bile olmadan kaçırıyoruz?
Ufak barlarda komedyenlik ve bir radyo istasyonunda sunuculuk yaparken gelen o fırsatlardan birini kaçırmayan Fran Capo …
Ve işte onun hayatını değiştiren ‘evet’inin hikayesi:
“ Yaptığım stand-up komedyenlik işi bana New York’ta WBLS-FM isimli radyo istasyonunda hava ve trafik durumu sunuculuk işinin kapısını açmıştı. Sunuculuğu Mae West’in uzun süredir kayıp olan kız kardeşi June East karakterini canlandırarak yapıyordum.
Bir gün, the Daily News’den gazeteci Dinah Prince beni aradı ve benim hakkımda bir makale yazmak istediğini dile getirdi. Makale için yaptığı röportaj bittikten sonra bana şu soruyu sordu: “Daha sonra ne yapmayı planlıyorsunuz?”
O zaman planladığım herhangi bir şey yoktu, bu nedenle zaman kazanmak için ne kasdettiğini sordum. Karşımda The Daily News’dan bir kadın oturuyor ve benimle ilgilendiğini dile getiriyordu! Bu yüzden ona bir şeyler söylemeliydim.
Ağzımdan şu sözler döküldü: “En Hızlı Konuşan Kadın olarak Guinness Rekorlar Kitabına geçmek istiyorum.”
Makale ertesi gün gazetede çıktı. Yazar benim En Hızlı Konuşan Kadın olma hakkındaki sözlerime yer vermişti. O gün saat 5:00 dolaylarında, Larry King Live programından bir telefon aldım, beni programa davet ediyorlardı. Rekoru o programda kırmamı istiyorlar ve beni saat 8:00’de bir limozin ile alacaklarını söylüyorlardı. Sadece üç saatim vardı. Ben ‘baskı’ diye işte buna derim!
Larry King Live programını daha önce hiç duymamıştım ve telefondaki kadının Manhattan Kanalı’ndan olduğunu duyunca, kendi kendime, “Hmm, bu kanal şu porno kanalı, değil mi?” dedim, ama karşımdaki kadın ısrarla bana bunun ülke çapında bir televizyon programı olduğunu ve böyle bir şansın insanın karşısına yaşamında sadece bir kez çıkacağını söyledi.
O gece New Jersey’de çıkmam gereken bir programım vardı ve yerime birini bulmam gerekiyordu. Buldum da… ve bana verdikleri süre dolmadan beş dakika önce telefon açıp, Larry King Live’da çıkmak üzere hazır olduğumu söyledim.
Sonra da şovda ne yapacağımı düşünmeye başladım kara kara. Guinness’i aradım ve en hızlı konuşma rekorunun nasıl kırılabileceğini sordum. Bana ya Shakepeare’den ya da İncil’den birşeyler okumamı önerdiler. Birden, annemin bana ezberlettiği doksanbirinci ilahi aklıma geldi. Shakespeare ile hiçbir zaman çok iyi geçinmemiştik, bu yüzden tek şansım İncil’di. Hiç durmadan prova yapıyordum. Çok heyecanlıydım. Saat tam 8:00’de beni bir limuzin aldı.
Stüdyoya gidene kadar yolda provamı sürdürdüm. Stüdyoya vardığımızda artık dilim tutulmuştu. Görevli kadına, “Peki ya rekor kıramazsam ne olacak?” dedim. “Kırıp, kırmamanız Larry’nın umurunda olmaz” dedi. “Onun önemsediği tek şey, bir şeyi ilk kez onun televizyonunda denemeniz.”
Kendi kendime düşündüm: Başına gelebilecek en kötü şey ne? Ulusal bir televizyonda aptal durumuna düşmek mi? Hiç önemli değil. Bunun rahatlıkla üstesinden gelebilirim. Peki ya bir rekor kırarsam ne olurdu? Bu işte harika bir şey olurdu.
Böylece elimden gelenin en iyisini yapmaya karar verdim ve yaptım da. Rekoru kırdım ve ulusal bir televizyonda dakikada 585 sözcük konuşarak Dünyanın En Hızlı Konuşan Kadını ünvanını kazandım. (Aynı rekoru bir sonraki sene Las Vegas’daki Guinness Museum’da dakikada 603.32 sözcük konuşarak yeniledim.)
Meslek yaşamımda bir anda yıldızım parlamıştı.
Bana sık sık bunu nasıl başardığımı sorarlar. Ya da ilk kez nasıl sahneye çıktığım veya ilk kez ne zaman bungee jumping yaptığım gibi, başardığım pek çok şeyi nasıl başardığımı. Onlara çok basit bir yaşam felsefesinden yola çıktığımı söyledim:
Herşeye önce ‘evet’ yanıtını veririm , sonra da kendi kendime “Şimdi bunu nasıl başarabilirim?” sorusunu sorarım. Daha sonra da düşünürüm: Başaramazsam, başıma gelecek en kötü şey nedir? Başaramazsam, başaramam. Peki ya başıma gelebilecek en iyi şey nedir? Başarmak!
Yaşam sizden başka ne bekleyebilir ki? Kendiniz olun ve iyi vakit geçirin! ”
Ve Steve Jobs ‘ın bir sözüyle de bitiriyor:
“Her gününü hayatının son günüymüş gibi yaşa, günün birinde haklı çıkarsın.”