Başarılı ve örnek bir kadın akademisyen; Prof. Dr. Sibel Çalışkan Kadayıfçılar

Hacettepe üniversitesi tıp fakültesi göz hastalıkları anabilim dalı’nda görev yapan Prof. Dr. Sibel Çalışkan Kadayıfçılar ile meslek hayatı ve başarısındaki faktörlerle ilgili görüştük.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi göz hastalıkları anabilim dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Sibel Çalışkan Kadayıfçılar, Türkiye’de kadın akademisyenlerin akademik kariyerde yardımcı doçentlikten profesörlüğe ilerlerken, belirgin bir cinsiyet ayrımcılığı ile karşılaşmadığını belirtiyor.

Kendinizden bahseder misiniz?

1966 yılında Ankara’da doğdum. Annem T.C. Ziraat Bankası’ndan emekli bankacı, babam da yüksek teknik öğretmen. 6 yaş küçük bir kız kardeşim var, üniversitede peyzaj mimarlığı eğitimi aldı; ancak o zamanlar Ankara’da uygun iş imkanı olmaması nedeniyle bankacı oldu. Çalışan anne çocuğu olarak bakıcı problemi nedeniyle, çocukluğumda iki kış anneannemlerle Derince’de, bir kışı da Adapazarı’nda babaannemlerle geçirmişim. İlkokulu Anıttepe İlkokulu ve TED Ankara Koleji’nde, ortaokulu Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’nde, liseyi de Ankara Fen Lisesi’nde okudum. Eşim Sezer Kadayıfçılar ile Uzmanlık Sınavı’ndan bir gece önce sınav stresini azaltmak için gittiğim Fen Lisesi mezunlarının yemeğinde tanıştım. Liseye benim başladığım yıl O mezun olmuş. Makine mühendisi ve endüstri yüksek mühendisidir. Halen Bilkent Üniversitesi’nde çalışıyor. On üç yaşında Ece isimli ortaokul 8. Sınıf öğrencisi bir kızımız var.

Doktor olmaya nasıl karar verdiniz?

Çocukken hemen her çocuk gibi gördüğüm sevecen doktorların da etkisi ile çocuk doktoru olmayı isterdim. Lise çağlarında bilgisayar mühendisliği başta olmak üzere mühendislik bölümleri ilgimi çekmeye başlamıştı. Fen liselerinde o zamanlar ya mühendislik ya tıp seçilirdi. Ailem doktor olmamı istiyordu. Annem el işlerine yatkınlığım nedeniyle, cerrahide başarılı olacağımı düşünmüştü. Lisede tanıtım için bizi ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’ne götürdüklerinde, öğrencilerin proje için aylarca laboratuvarda makine başında çalıştıklarını görünce, meslek hayatımda makinelerle değil insanlarla olmayı istediğime karar verdim. Sınav zamanı gelince babamın verdiği öğüt ise, gerektiğinde bağımsız olarak yapabileceğim bir meslek seçmem oldu. Üniversite için ÖSS’de (Öğrenci Seçme Sınavı) Türkiye 7.’si, ÖYS’de (Öğrenci Yerleştirme Sınavı) eşit ağırlıklıda Türkiye 3.’sü olarak ilk tercihim olan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne yerleştim.

Akademik hayatınız nasıl gelişti?

Hacettepe Üniversitesi İngilizce Tıp Fakültesi’nden 1990 yılında mezun oldum. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’nda 1990 yılında başladığım uzmanlık eğitimimi 1994 yılında tamamladım. 1995-1998 yılları arasında Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’nda uzman ve yardımcı doçent unvanıyla öğretim üyesi olarak görev yaptım. Orada retina biriminin kuruluşunda yer aldım. 1996 yılında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’nda 3 ay misafir öğretim görevlisi olarak bulundum. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’nda açılan kadroya müracaat ederek, uzmanlık eğitimimi aldığım bölüme Eylül 1998’de öğretim üyesi olarak tekrar döndüm. 1998’den beri Prof. Dr. Bora Eldem ile birlikte özellikle retina ve uvea alanında çalışıyorum. Kasım 2000’de Doçent, Nisan 2006’da Profesör oldum.

Yurtdışı tecrübeleriniz neler oldu, yurtdışındaki çalışmalarınızın size katkıları neler oldu?

Tıp fakültesinde dördüncü yılın sonunda öğrenci değişim programı ile Avusturya Graz Üniversitesi Göz Kliniği’nde 1 ay staj yaptım. İlk keratoplastiyi orada gördüm. Kliniğin en üst katındaki araştırma bölümünde iki adet elektron mikroskobunun olması beni çok etkilemişti. 1996 yılında, İngiltere’de Moorfields Göz Hastanesi’nde ve 1997 yılında ABD’de Wisconsin Üniversitesi Oftalmoloji ve Görsel Bilimler Departmanı’nda misafir öğretim üyesi olarak bulundum. Yurtdışında medikal ve cerrahi retina konusunda deneyim kazandım, o zamanlar ülkemizde yeni olan indosiyanin yeşili anjiografinin yaşa bağlı makula dejenerasyonundaki yerini değerlendirme fırsatım oldu. İlk nesil OCT cihazı ile ABD’de tanıştım. Çok merkezli çalışmaların nasıl yürütüldüğünü görme imkânım oldu.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’nın uzun bir süre tek kadın profesörü siz oldunuz. Bu makamda erkeklerin daha fazla olmasını siz neye bağlıyorsunuz?
Bölümümüzün ilk kadın profesörü Prof. Dr. Sevgül Bilgiç’tir. Kendisinin emekliliğinden sonra ben altı yıl tek kaldım. Bu makamda erkeklerin daha fazla olmasını TUS öncesi dönemde cerrahi branşlarda kadınların asistanlık için tercih edilmemesine bağlıyorum.

Bölümünüzde kadın profesör olarak hem iş arkadaşlarınızın hem de hastalarınızın size bakışı nasıl? Bu konuda ilginç anılarınız ya da anekdotlar varsa bahseder misiniz?

İş arkadaşlarımın, hocalarımın profesör olduktan sonra bana bakışında bir farklılık hissetmedim. Bir iki yıl öncesine kadar aynı odayı yıllarca paylaştığımız oda arkadaşım Prof. Dr. Hayyam Kıratlı bana “Hocaanım” diye hitap etmeye başladı. Bir de retina birimimizdeki hastalarımdan biri 9 yıldır bana, her gördüğünde “Profesörüm” diye hitap eder.

Genel itibarıyla Türkiye’de akademik anlamda erkek egemen bir ortam söz konusu mu?

Türkiye’de genel anlamda erkek egemen bir ortam söz konusu. Ancak akademik anlamda bu daha az belirgin. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2014 verilerine göre, Türkiye’de üniversite öğrencilerinin yüzde 45.8’i, akademisyenlerin yüzde 41’i, profesörlerin yüzde 28.4’ü kadın. Avrupa Birliğinde kadın profesör oranı yüzde 20 imiş. Sağlık bilimlerinde kadın akademisyen oranı Türkiye’de
yüzde 35.4, Avrupa’da ise yüzde 17.8. Kadın akademisyen oranının kadın profesör oranına bölünmesiyle hesaplanan cam tavan indeksi ise ülkemizde ideale yakın çıkmış. Yani ülkemizde kadın akademisyenler, akademik kariyerde yardımcı doçentlikten profesörlüğe ilerlerken belirgin bir cinsiyet ayrımcılığı ile
karşılaşmıyorlar.

Cinsiyetlerinden dolayı kadınların başarıyı yakalamalarının önünde engellerin olduğunu düşünüyor musunuz? Sizce tıp kadınlar için uygun mudur?
Kadınların erkeklere göre dezavantajlarının olduğunu düşünüyorum. Aile ve çocuk sorumlulukları buna başlıca örnek. Bence tıp kadınlar için uygun bir meslek, ancak uzmanlık alanının iyi seçilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ben cerrahi branş istiyordum, ortopedi stajını ve internlüğünü de severek yapmıştım, ancak yoğun bir ameliyat gününden sonra, nöbette de ameliyatlara girmek ve ertesi güne ameliyatlarla devam etmenin fiziksel olarak kaldıramayacağım bir tempo olduğunu gördüm. Ayakta uzun süre kalınca asistanlıkta bile bacaklarım şişiyor ve ağrıyordu. Ne kadar sevseniz de fiziksel sınırları bilmek ve zorlamamak gerektiğini düşünüyorum.

Kadınlar daha fazla başarılı olmak için ne yapmalı?

Daha organize olmalı. Öncelikleri belirlemeli. Her işi ben yapacağım diye uğraşmamalı ve aşırı mükemmeliyetçi olmamalı.

Başarınızın sırrı nedir?

Eğitim hayatında başarımın sırrı dersi derste duyarak öğrenmek idi. Daha sonrasında evde bir tekrar bana yetiyordu. Meslek hayatımdaki başarımın sırrı ise ailem, özellikle eşim. Yardımcımız olsa da ev işlerinde çoğu yük onun. Market alışverişi gibi işleri de eşim üstlendiği için hastanede hasta ve iş yoğunluğundan yapamadığım literatür takibi, konuşma hazırlama, makale yazma gibi faaliyetleri akşam ve hafta sonları evde gerçekleştirebiliyorum. Kızımız Ece’yi de okula o götürüp getiriyor, okulu ile de benden daha çok ilgilenecek vakti var. Gerçi ben de ödev ve proje gibi akademik işlerinden sorumluyum. Bundan keyif alıyorum, hazırladığı projeler ufkumu açıyor.

Yaptığınız bilimsel-klinik çalışmalardan bahseder misiniz?

Çalışmalarım genellikle retina ve uvea konularında olup Science Citation Index’te 49 uluslararası yayınım mevcut. Türkçe ve yabancı dildeki kitaplarda bölüm yazarlığı yapmaktayım. 2002 yılından beri Bora Hocamla uluslararası çok merkezli klinik çalışmalarda yer almaktayız. Yaşa bağlı makula dejenerasyonu, ven tıkanıklığı, diabetik retinopati, diabetik makula ödemi ve enfeksiyöz olmayan posterior üveitlerin tedavileri başlıca araştırma konularımız. Retina-uvea birimimizin katıldığı çok merkezli bu çalışmaların 15’i tamamlandı, bunların 8’i SCI’ye giren dergilerde yayınlandı. Halen üveitle ilgili 4, DMÖ ile ilgili 1, YBMD ile ilgili 2, koroidal neovasküler membranlar ile ilgili 1 ve diğer makula ödemleri ile ilgili 1 olmak üzere 8 uluslararası klinik araştırma devam ediyor. Bunun yanı sıra araştırma görevlisi arkadaşların uzmanlık tezleri ve diğer klinik araştırmalarda da danışman ve yürütücü olarak görev alıyorum.

Ophthalmology Life 2015 22. Sayı