Ne kadar gürültücü bir toplumuz. Gürültü yapmayı o kadar seviyoruz ki. Evlilik merasimi günü dat dat korna sesi ile çınlatırız her yeri, sünnet düğünü olur aynı şey, asker uğurlanır aynı şey. Mahalle aralarında faaliyetlerine izin verilen tamircilerin gürültüsü, otomobillerini modifiye edip caddelerde fink atanların gürültüsü… Tam bir rezillik… Ne kanun uygulayıcılar tepki gösterir buna, ne de halk… Genlerimize işlemiş tepkisizlik. O kadar alışmışız ki kötüye.
Geçtiğimiz pazar günü mahallemizdeki ekmek fırınının odun kesme sesiyle uyandık. Mübarek saatlerce odun kesti. Gözünü seveyim, bu işi hafta içi ya da en kötüsü cumartesi halletsen, ne olur. Hani acil bir durum da yok savaş, kıtlık falan. Bırak millet sakin kafa uyusun biraz ya da sakin sakin ne yapıyorsa yapsın evinde…
Telefon ettim, “gözünüzü seveyim, komşuluk hakkı için” falan dedim, resmen yalvardım en kibar sesimle. Yok! Aynen devam. Mecburen zabıtayı aradım… Öf zabıta konusu ayrı bir dert!
Geldi mi bilemem, geldiyse de 3 saat sonra gelmiş olmalı. Zira gürültü epey daha devam etti. “İlgili işletmeyi uyardık” şeklinde geri dönüş yaptılar bana. Telefonu açan kişiye sordum: Pazar günü böyle bir gürültü yapmak kanuni mi? diye. Bana verilen cevap “bir daha olursa, bizi arayın!” Ama ben bunun kanuni olup olmadığını öğrenmek istiyorum. Kanuniyse bileyim, susayım ve bu sefer dikkatimi bu yanlış kanunun düzeltilmesine yoğunlaştırayım. Kanuni değilse de bileyim ki, ona göre daha rahat konuşayım. Ama telefonun başına koydukları kişi bunu bilmiyor ki!
Neyse, kısacası şehir planlaması, mahalle planlaması yapılmayan bir şehirden ne beklenir? Daha iyisini tecrübe etmemiş insanlardan ne beklenir?
Çok şükür, ulu önder Atatürk az buçuk modernite getirdi de, “batı”nın tırnak içinde “medeniyeti”nden izler gördük memlekette biraz. Yoksa halimiz hepten haraptı.
İzdiham görüntüleri
Gazetelerde, televizyonlarda son zamanlarda daha sık duyar olduk şu tür haberleri:
Akepe’nin kalelerinden Konya’da, vatandaş kırtasiye yardımı almak için birbirini ezdi…
Bitlis’in Tatvan ilçesinde ucuzluk izdihamı yaşandı.
İstanbul Sultanbeyli’de bir mağazanın açılışa özel indirim yapacağın duyan yaklaşık 3 bin kişi, mağaza önünde toplanınca, mağaza kepenleri kapattı; polis güvenlik önlemleri aldı.
Vatandaşın biri, ucuz bir üründen kopardığı 2,5 TL’lik bir etiketi, 100 TL’lik reçelin üzerine yapıştırdı; durum kasada fark edildi…
…
Memleketin her köşesinden izdiham haberleri yükseliyor: İstanbul, Ankara, Aydın, Sivas, Erzurum, Bitlis, Çankırı…. Memlekette birbirini ezen ezene…
Bu ülkede fiyatları iyice artan bebek mamalarına, çalınmasınlar diye kilit takıldı. Daha ne olsun?
Ağzı laf yapmaya başlayan bebeden, beli bükülmüş ihtiyara kadar herkes ekonomi konuşur oldu. Herkesin gündemi geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı.
Ağzı laf yapan bebe derken abartmıyorum. Bizzat şahit oldum. Küçük bir kız çocuğu, bir restoranın önünden geçerken, elini tutmakta olduğu annesine, “burası pahalıdır değil mi?” diye sordu. Belli ki, içeri girmek istedi ama annesinin kendisini oraya götüremeyeceğini biliyordu.
Zamanın başbakanı Bülent Ecevit döneminde yazar kasa fırlatarak protestoda bulunan ve döneminin sembollerinden biri haline gelen o ünlü esnaf bile, “Ecevit’i özlediğini” söyledi bir röportajında. Sonrasında barışmışlar, Ecevit iş konusunda yardımcı olmuş kendisine. Hala ruhuna dua ediyormuş merhum Başbakan’ın. Şimdi fırlatılsın bakalım o kasa. Geçtim kasayı, mendil fırlatamazsın.
Yukarıda yaşananlar aslında kasa fırlatmaktan beter de, anlayana…
Seçim yaklaşıyor. Kasaya Arap ülkelerinden para girecek nasılsa. E üretim yokken para girecek? Enflasyon? Aman boş ver! Günü kurtarıyoruz ya. Arkadan gelenin canı çıksın!
Bilerek ve isteyerek
Ülke, bilerek ve isteyerek bu şekilde yönetiliyor: O şirkete gelir garantisi, şu şirkete bilmem ne garantisi veriliyor ve sonuç: devlet kasası tamtakır… Ülkenin bu güzelim, verimli topraklarında üretim yapmak da, hayvan beslemek de sevimsiz hale getirildi… Herkes hazır yiyici. Köyler bile… Ülkemiz, dışarıya bağımlı hale getiriliyor. Sonra da en ufak bir krizde “amanın dış güçler!”
A partisi, B partisi fark etmez. Devlet malı bu kadar kolay yandaşa, candaşa peşkeş çekilmese sosyal devlet yönümüz de güçlenirdi…
Sonuçta, her işin başı liyakate varıyor…
Her kim ki, haram karıştırıyorsa işine, en ağır yazar kasalar düşsün başına!
Yeni bahane: İklim!
Microsof’un sahibi Bill Gates, Corona’dan sonraki yeni tehdidi açıklayarak, durumu “en korkunç şey” olarak niteledi ve iklim değişikliğine işaret etti. Böylece, dünyayı şekillerinden senaristlerden biri olan Gates vasıtasıyla, geleceğimizi karartmak için kullanılacak yeni olguyu da öğrendik: küresel sıcaklık artışı.
Artık, bu bahaneyle dünyanın farklı yerlerinden devasa bir göç hareketi başlatılır da, ulus devletlerin düzeni allak bullak edilirse, sakın şaşırmayın…
İklim değişikliği bahane, çeşit çeşit fesat planı uygulamak şahane olacak…
Millet Bahçesi orada, peki millet nerede?
Geçtiğimiz günlerde aldığım bir duyum üzerine Omurilik Felçlileri Derneği (OFD) Beykoz Şubesi Başkanı Saniye Efe ’yi aradım. Beykoz Çayırı’na yapılacak olan Millet Bahçesi nedeniyle OFD’nin de Ortaçeşme merkezde bulunan ofisinden çıkarılacağını öğrendim. Saniye Başkan’ın sesi oldukça keyifsiz ve endişeliydi. Doğrusu, derneğin bina olarak açıkta bırakılmayacağına hiç şüphem yok. Tüm Beykoz onlara sahip çıkacaktır. Beykoz’da gerçekten yardım amacıyla çalışan ve hatta çok çalışan 3 dernek varsa, onlardan biridir OFD. Ve sadece Beykoz çapında değil Türkiye çapında da güzel hayır işlere imza atar Beykoz şubesi.
Evet OFD Beykoz, açıkta bırakılmaz. Ancak 2 tane büyük engelli aracı bulunan, üyeleri tekerlekli sandalyeye mahkûm insanlardan oluşan bu dernek, neden illa ki taşınılmak isteniyor, anlamış değilim? Siz derneğe yeni bir bina yapın (zaten şu anki bina eski ve de prefabrik yanılmıyorsam) ama Millet Bahçesi içinde olsun. Oraya tüm üyelerin ayağı alışık, hem de düz ayak. Araba park etmek için de elverişli. Üstelik, içeride derneğe çok lazım olan depolar var. Ki, bu depolara hasta bezleri, tekerlekli sandalyeler vesaire konuluyor.
Yani kısacası, OFD’yi yerinden oynatmayın! Ne olur yani Milet Bahçesi içinde kalsa? OFD Beykoz, pozitif ayrımcılığı hak ediyor.
Sizce?