Yaşam bekleyerek geçiyor. Sadece kuyruklarda beklemekten bahsetmiyorum. Hayallerimizi de bekliyoruz. Korkularımızı da bekliyoruz. Bazen günü yaşamak yerine geleceği bekleyen bir bostan korkuluğuna dönüşebiliyoruz.
20 yılı aşkın süredir veri, iş zekası, makine öğrenmesi, yazılım gibi alanlarda eğitim veriyor, danışmanlık yapıyor, projeler geliştiriyor ve yönetiyorum. Bu süreçte teknik konuları anlamaları için insanlara günlük hayattan örnekler vererek anlatma yaklaşımından çok yararlandım. Ama aynı zamanda teknik ortamlardan da bireysel ve toplumsal yaşam için dersler çıkardım.
Bu tersine dersleri sağlayan şey, teknik ortamların yüksek izlenebilirlikte deney imkanları sağlaması. Hayatın kendisi karmaşık ama o hayatın çeşitli yönlerini desteklemek için geliştirilen yazılım ve veri ortamları çok daha belirli kurallara uyan, basitleştirilmiş yapılar. Bu basitleştirilmiş yapılarda hayatın içinde görünmez hale gelen bazı olguları daha belirgin olarak izlemek mümkün.
İşte beklemek halimiz üzerine de böyle bir çıkarım yapmak mümkün.
Yazılımda senkron ve asenkron programlama diye birbirinden bir hayli farklı iki yaklaşım vardır. Senkron programlamada bir işlemi başlatır ve sonuçlanmasını uygulamada başka bir şey yapamadan beklersiniz. İşlem bitmeden sonraki adıma geçemezsiniz. Asenkron programlamada ise bir işi başlatır ve sonucunu beklemeden başka işlere bakabilirsiniz.
İyi de başlattığınız işin akıbeti ne olacak? Onun sonucunu almanın da çeşitli yöntemleri vardır. Mesela bir geri dönüş adresi belirtebilirsiniz ve başlattığınız işlem bitince o geri dönüş adresiyle haberdar olursunuz ve asenkron işlemin devamını gerçekleştirirsiniz. Ya da bir yardımcı işlev oluşturursunuz ve bu yardımcı işlev belirli aralıklarla asenkron başlatılmış görevin akıbetini sorgular. Böyle yöntemler kullanarak, beklemeden işinize devam ettiğiniz o asenkron işi havada bırakmamış olursunuz.
Bankada işlem yapmanız gerektiğini ve bunun için şubeye gittiğinizi düşünün. Kalabalık bir gün denk gelmiş, sıra numaranızı aldınız ama daha çok var. Beklemeniz gerekiyor. Senkron programlama modunda çalışmak, elinizde sıra numarası, gözünüz sıra numaralarının yandığı tabelada başka hiçbir şey yapmadan beklemektir. Özellikle sıra yavaş ilerliyorsa asenkron programlama modundaki gibi çalışmak daha iyi olabilir.
Peki nasıl olacak?
Basit gibi duruyor değil mi? Peki önemsiz mi? Beklemeyle sıkça vakit geçiriyorsanız önemli olabilir. Haftada diyelim on saatiniz bekleme ile geçiyorsa, bu sürenin de beş saatini yukarıda saydığım yöntemleri kullanarak işe yarar hale getirebilirseniz, senede yaklaşık 250 saatlik bir kazanç elde edersiniz.
Ama bu yüzeysel örnek sadece konuyu anlamanızı sağlamak için verildi. Biraz daha derinlere girelim.
Hayallerinize ne dersiniz? Korkularınıza? Kaygılarınıza?
Gelecekle ilgili nasıl davranıyorsunuz?
Gelecekte ümit ettiğiniz hedeflere, gelecekte düşmekten korktuğunuz durumlara karşı nasıl davranıyorsunuz? Ümitleriniz ve korkularınız sizi senkron moda düşürüyor mu sık sık?
Ümit ettiğiniz şeyler için faydası olmayan hayaller kurmaya dalıyor musunuz? Bunu yaparak bugünü yaşamayı ıskalıyor olabilir misiniz?
Gelecekle ilgili korktuğunuz şeyler için faydasız kaygı nöbetlerine kapılıyor musunuz? Bunu yaparak bugünü yaşamayı ıskalıyor olabilir misiniz?
Kurduğunuz hayaller için tabii ki çaba sarf edin. Korktuğunuz ihtimalleri uzaklaştırmak için tabii ki çaba sarf edin. Ama geleceğe ilişkin ümit ve korkuyu bugününüzün üstüne senkron bir yük olarak yüklemenize ne gerek var? Unutmayın senkron çalışma çok verimsizdir, kaynak tüketir, çıktısı zayıftır.
Yukarıdaki yöntemleri buraya uyarlayalım mı?
Nasıl yani böyle her şeyi tekniklerle, yöntemlerle mi yaşayacağım diye düşünüyorsanız, nasıl yürüdüğünüze bir kafa yorun. Bundan sonraki adımlarınızı ustalaştığınız bir yöntem kullanmadan, kafanıza göre, rahatça, artistik bir şekilde atmayı deneyin. Bakalım neler oluyor?
Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazı sizin için geliyor: Uydurup Kendimizi Kandırıyoruz