BELEDİYELERİN, Yönetimin Sorumlulukları ve sonuçlar

İklim Değişimi; su, gıda ve yaşam güvenliğini tehdit etmekte! SDÜ Eğirdir Su Ürünleri Fak. Em. Öğretim Üyesi SDÜ SU ENSTİTÜSÜ Kurucusu -TTKD Bilim Danışmanı Dr. Erol KESİCİ ile iklim değişikliği konusunda yerel yönetimlerin sorumlulukları ve sonuçları ile ilgili bir söyleşi de bulunduk .

İnsan kaynaklı etkenlerden dolayı iklim değişikliğindeki hızlanma, özellikle içinde yaşadığımız 21.yy’ın en önemli insani sorunlarından biridir.

.İklim değişikliği; birçok etkenlere bağlı olması nedeniyle karmaşık bir yapıya sahiptir. İnsanın varoluşunun temel bileşeni olan doğal çevre günümüzde insan – doğa arasındaki ilişkilerin ulaştığı karmaşıklık ve çok boyutluluk nedeniyle iklim değişikliği gibi bir konunun da bu karmaşık ve çok boyutlu süreçler göz önünde bulundurularak ele alınması, tartışılması ve çözüm önerilerinin geliştirilmesi gerekmektedir.

İ KLİM DEĞİŞİMİNİN KENTSEL GÖSTERGELERİ ve SORUMLULUKLAR

Küresel iklim değişikliğinin bölgesel ve kentsel göstergeleri deniz seviyesinin yükselmesi, artan sıcaklıklar, şiddetli hava olayları, su güvenliği, gıda güvenliği olarak ortaya çıkmaktadır.

Nüfus artışı, daha çok para kazanma hırsıyla, doğa uyumlu sanayinin geliştirilmesi mümkünken, doğanın sömürülmesi ve her türlü atığın sorumsuzca bırakılmasıyla başlayan,  günümüze dek  artırılan atmosferdeki sera gazı yoğunluğu temel nedendir. Bu konuda bilim insanlarının uyarılarına rağmen; oy potansiyeli bakışıyla,  “ekonomik- siyasal gücü” olanların etkisiyle, küresel ısınma giderek artmıştır.

Sağlıklı suya- gıdaya ve yaşama ulaşım, tüm canlıların ve insanların en doğal anayasal haklarıdır. Bunun güvencesinin sağlanması ve yarına güvenle bakılması sürekli alışkanlık haline getirilen, birbirimizi suçlamak ve suçlu aramak olmamalıdır.  Bilimsel veri ve çözüm önerileri, bu konuda nelerin yapılacağı ve nasıl kimin yöneteceği bellidir

. Küresel ısınma ve iklim değişimi takdiri ilahi değil, takdiri siyasinin ve insanın eseridir. Bilim rehberdir ve çözümün kaynağıdır. Ayrıca; ülkeleri, kentleri yöneten insanların sorumlulukları olmazsa olmazım ve bağımlısı olduğumuz doğayı korumak olmalıdır/ olmalıydı.

İKLİMİ YÖNETEMEZSEN, KENTLERİ ve ÜLKEYİ YÖNETEMEZSİN!

Kentlerde,  her türlü insan kaynaklı faaliyetler olan teknolojik gelişme ve endüstrileşme arttıkça, sera gazı salınımları da artmaktadır ,bu durumda doğanın dengesini bozan, atmosferi olumsuzlaştıran. mevcut sera gazlarına yaklaşık %60 daha eklemlenmekte ve bu artış iklim değişikliğini ( atmosfer katmanlarında katmanında sıcaklıktaki soğuma, kış kutup girdaplarındaki değişiklik, yer yüzeyine doğru sıcaklığındaki artış, bulut örtüsündeki değişiklikler; kar örtüsünde azalış, yağış değişiklikleri, şiddetli yağış olaylarında artış.); iklim değişikliği de; hidrolojik ve tarımsal kuraklığı tetiklemektedir.

KENTSEL SORUNLAR ve YÖNETİLMEZLİĞİN SONUÇLARI

Bölgesel ve kentsel alanlarda oluşan etkileri arasında;  alt yapının olumsuz etkilenmesi,  sağlıklı suya ve gıdaya ulaşmakta zorluk çekilmesi, temel kentsel hizmetlere erişimde yaşanacak olumsuzluklar ve yaşam kalitesinde düşüş giderek artmaktadır.( Sağlık, hastalık ve sosyo-ekonomik sorunlar). Güvensizlik!

İklimsel değişimden en çok etkilenen ve etkilenmeleri giderek artan  insanlar  ekonomik kaygıları giderek artan, iş bulamayan, işsiz kalmaları artan, kentlerde yaşayan yoksul gruplar, gelişmekte olan ülkelerdeki gecekondu sakinlerinin yanı sıra kıyısal alanlarda yaşayan, toprak kayması gibi jeolojik sakıncalı bölgelerde ve yamaç alanlarına yakın yerlerde yaşayanlar, depremlere karşı hassasiyeti yüksek alanlarda bulunan nüfus ve yapılar gibi oldukça yaygın bir nüfus olarak belirlenmektedir (UN-Habitat, 2018)

. ALT YAPI MI – ÜST YAPI MI?

Kentlerdeki alt yapının  yetersizliği  ya da rastgeleliği; yerleşim birimlerinin iklim değişikliğine karşı savunmasızlığının göstergesi olarak ortaya çıkmaktadır.

*Evlerde, yollarda, sulama sistemlerinde zayıf altyapıya sahip alanlarda ve doğal riskli olan fay zonları gibi alanlarda taşkın, zemin kaymaları gibi hasarlarla, Yüksek sıcaklıklar ve uzun ısı dalgaları sonucunda, asfalt ve yol, köprü ve bina malzemelerinin daha hızlı bozulması giderek artmaktadır.

*Kıyı kenarlarında ve küçük adalardaki yerleşmeler, deniz seviyesinin yükselmesi ve fırtına dalgalanmalarından etkilenirken, bu alanlar ve iç yerleşimler, doğrudan altyapıya bağlı iklim ile ilgili olaylardan (örneğin, nehir havzasının sel baskınlarına, toprak kaymalarına ve benzerlerine yol açması) ve diğer sektörler üzerindeki etkilerle (örneğin su temini, tarımsal faaliyetler, insan göçü) dolaylı olarak etkilenebilmektedir (Moss, Brenkert, Malone),

*Deniz seviyesindeki muhtemel bir yükselişten ve fırtına dalgalanmalarındaki artıştan dolayı kıyılardaki su baskını riskine karşı, insan yerleşimlerinin ve altyapının savunmasızlığı, yaşamsal altyapının (havalimanı, limanlar ve otoyollar) ve kıyılardaki geniş kentsel yerleşimlerin yoğunluğu bu dolaylı iklim faktörünün incelenmesini gerektirmektedir. Kıyı işletmelerinin yanı sıra havalimanı ve limanlar üzerindeki riskler göz ardı edilmemesi gerektiği bildirilmektedirlidir. (MoE/)

Mevcut durumda, dünya arazi kaynaklarının % 40’ından fazlası, arazi bozulumu ve çölleşmeyle tehdit edilen kuru alanlarda (diğer bir deyişle, yarı nemli, yarı kurak ve kurak bölgeler) bulunmaktadır. Geçtiğimiz yıl bunun izlerini belirgin bir şekilde  yaşadık.. Bilinen bilimsel , yönetsel önlemler alınmadığında ,önümüzdeki yıllar gelecek bizim için de  büyük sorunlara  neden olacaktır.

Günümüzde dünyadaki birçok yerleşim yeri su sıkıntısı çekmektedir. Bu sayının nüfus artışı, arazi kullanımındaki değişiklikler, yağış ve sıcaklık artışına bağlı nedenlerle değişmesi beklenmektedir. Ayrıca, su kaynaklarının mevcut durumu ve değişiminden sadece toplumun farklı sosyo-ekonomik yönlerden etkilenmekle kalmayacak, hükümet politikalarının da ortaya çıkacak bu sorunlara çözüm geliştirmesi gerekeceği bildirilmektedir (Moss, Brenkert, Malone, 2001).

. KURAKLIK GÖÇ DEMEK! NEREYE GİDECEĞİZ ? ORTA ASYADAN YENİ GELMEDİK Mİ?

Kuraklık, çölleşme ve diğer su kıtlığı biçimlerinin dünyadaki insanların yaklaşık üçte birini etkilediği tahmin edilmektedir ve dünyanın birçok yerinde tüketim ve göç paternlerini etkileyerek daha da kötüye gideceği Ekosistemlerin dayanıklılığı veya baş etme ve uyum kapasitesinin saptana bilmesi için üç değişken alınmaktadır:

nüfus yoğunluğu; SO2 emisyonları / alanı; ve bir ülkede yönetilmeyen arazinin yüzdesi (Moss , Brenkert, Malone, 2001). Bu değişkenlerin doğal sistemlerin uyum kapasitelerinin belirlenmesinde önemli olduğ öngörülmektedir (UNWWAP).

İklim değişiklinin artmasının kentsel büyüme ve kentsel faaliyetlerle doğrusal ilişkisi olduğu araştırma bulgularında işaret etmekte olduğu önemli bir noktadır. Bu nedenle iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması için, küresel ve ulusal ölçekteki göstergeler de göz önünde bulundurularak bölge ve kent planlarında da iklime duyarlı politika ve stratejilerin geliştirilmesinin gerekli olduğu görülmektedir( Academia Journal )

DOĞANIN- İKLİM KRİZİNİN DEĞİL, İNSANLARIN; KENTİ – DOĞASINI NASIL İNŞA ETTİKLERİYLE ÇOK YAKINDAN İLGİLİDİR

Gün geçtikçe etkisini daha fazla hissettiren insan sebepli iklim değişikliği, kentler için de büyük bir tehdit unsuru olarak karşımıza çıkmakta. Aniden bastıran yağışlar, aşırı hava olayları, sıcak hava dalgaları, sadece kentli gündelik yaşam pratiklerimizi engellemiyor, aynı zamanda can kayıplarına, sosyal ve ekonomik maliyetlere sebep oluyor.

İklim krizi, elbette az sayıda kişinin yapacağı küçük değişikliklerle çözüme kavuşmayacaktır ancak arz talep dengesini sağlayan tüketicinin de üzerine düşen sorumluluğu yerine getirme bilinci ile hareket etmesi ve yaşantısında belli değişikliklere gitmesi gerekiyor.

İklim değişikliğine karşı mücadelede atılması gereken ulusal düzeydeki adımların yanında yerelden atılacak adımların değişimi hızlandıracağını bilmek çok önemlidir.

Çözüm; İKLİM İÇİN KENTLER KURMAKTA

KENTLERİN GELECEK KUŞAKLARA YAŞANIR HALDE TAŞINMASININ YOLU; KENTİN NASIL İNŞA EDİLECEĞİ KONUSUNDA VERDİKLERİ KARARLARA ”BAĞLIDIR.

Bu sebeplerle İKLİM İÇİN KENTLER diyerek yerel yönetimlerin; Öte yandan kentler iklim değişikliğine karşı mücadele için de önemli fırsatlar barındırıyor.

Nasıl bir gezegende yaşamak istediğimiz ve nasıl bir gelecek arzuladığımız, yaşam alanlarımızı, kentlerimizi nasıl inşa edeceğimizle ve dönüştüreceğimizle de yakından alakalıdır. Yerel yönetimler de oluşturacakları iklim eylem planlarıyla;

– Yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği alanında atacağı adımlarla fosil yakıt

bağımlılığımızı azaltabilir

– Kent ulaşımında toplu taşımaya, yaya ve bisiklet ulaşımına öncelik vererek kentleri araba

odaklı olmaktan kurtarabilir

– Kentin içinde ve çeperinde kalan yeşil alanları koruyabilir, nefes alacağımız yeni yeşil

alanlar oluşturabilir

– Sürdürülebilir ve çevreci bir katı atık yönetimi sayesinde ortaya çıkan hava, su, toprak

kirliliğini engelleyebilir. Deniz kıyı ve işgallerine hangi amaçla olursa olsun son verilmesine

katkı sunabilirler.

– İvedilikle iklim değişikliğine karşı mücadeleyi stratejik planlarına almalarını,

– İklim değişikliğine karşı azaltım ve uyum başlıklarını kapsayan iklim eylem planlarını

hazırlamalarını,

– Yapılacak iklim eylem planlarının kente yaşayanlar, kurumlar arası işbirliğine açık ve

katılımcı şekilde hazırlana bilirliğinin büyük bir önem arz ettiği belirtilmektedir.”

HABER: BÜLENT ÖZGEN