BU KEZ KALEMLER ÖZGECAN İÇİN YAZSIN, SESLER ÖZGECAN İÇİN YÜKSELSİN…
İstediğimiz kadar kadın-erkek eşitliğinden bahsedelim.
Türkiye yine bugünlerde “kadın olmak” mı “adam olmak” mı daha zor, bunu tartışıyor. Keşke tartıştığımız tek şey bu olsaydı.
Özgecan Aslan’ın katillerinin ‘iyi hal indirimleri’nden nasıl da güzel faydalanabileceğinden, 3-5 sene yatıp çıkacağından bahsediliyor.
“Adalet” dediğimiz kavram bu kadar basit olamaz. Her olaydan sonra da hakkında atıp tutabileceğimiz kadar ucuz. Olmamalı en azından! Kişiler, olaylar yargılanabilir ama “adalet” yargılanmamalı, ondan şüphe duyacak kadar güvensiz olmamalı. “Hukuk”un olduğu bir ülkede “adaletin varlığı”nı tartışma konusu yapmak bile ne denli utanç verici. Asıl bu tartışılmalı işte.
Bir de kendini bilmezlerin söyledikleri var tabi, ağzı var diye konuşanlar. ‘Yapmıştır bir halt’ deme cüretini gösterenler, Özgecan’ın duysa öldüğüne utanacağı laflar, 20 yaşında bir can’ın katledilmesini böyle küçültenler, ölüye bile saygısı olmayanlar. Hala ‘kıyafet’i tartışan bir zihniyet nasıl yaşar bu toplumda?
‘Tek başına ne işi vardı o saatte’ demeye cesaret edilebilir mi? Bu yüzsüzlüğü nerden gördü ki, ona bunu söyleyebilme cesaretini kim verdi ki, düşünce özgürlüğü nasıl yanlış algılandı ki bu lafı edebiliyorlar ve kimse bir şey demiyor? Asıl bu tartışılmalı işte.
En son beynimizde yarattığımız eşitsizliği anlatan bir örnek vermiştim. Keşke eşitsizlik de bu kadarla sınırlı kalsaydı. Çok yakışıklı bir adamın, evden çıkarken parfüm sıktığında “Peşime ya bir kız takılırsa?” diye endişelendiğini gördünüz mü?
Sanki var oluş tabiatında ‘kadın’a ithaf edilmiş gibi görünen- gösterilen ‘namus’ kavramını göğüslemek isteyen bir erkek yok mu? Ben etek giydiğimde neden sokağa korkarak çıkıyorum? Bu eteğin mini de olması gerekmiyor, canım Müslüman ülkemin, canım vatandaşına “bacak”ın “b”si yetiyor.
Hangimiz laf yemedik ki yolda yürürken? Ya da rahatsız edici bakışlara maruz kalmadık?
Ben çoğu zaman keşke çirkin olsaydım diyorum; ama ne yazık ki zaten genç, yaşlı, güzel, çirkin de fark etmiyor bunun için. Ve artık buna da alışmış olmak, kabullenmek, -süslendiysek bir de- normal bile görmek bazen, fazlaca anormal değil mi?
Lafa gelince ‘anamız, bacımız’ deniyor ama mini etek giyen kıza laf atan, gözleriyle resmen tecavüz eden ‘namussuz amcalarımız’a bir şey denmiyor.
Özgecan tam benim yaşımdaydı. O gün arkadaşlarıyla dersten çıkınca AVM’ye gezmeye gitmiş. Tam da benim arkadaşlarımla yaptığım gibi. Kendimi onun yerine koymak çok zor olmadı. Ben 20 yaşında ne hayallere sahibim, çok değil birkaç saat uzağımda tam da benim gibi bir kızın başına neler geliyor…
Belki ertesi gün için planları vardı, umutları vardı illa ki, geleceğe yönelik hedefleri. İnsanoğlu bu, geleceği merak eder durur ya, psikolog olduğunu, kendi bürosunu açtığını, evlendiğini, çocuklarını bile daha önce hayal etti, arkadaşlarıyla konuştu bunları belki de.
14 Şubat’a uyandığımız bir günde kanımızın kaynaması gerekirken resmen kanımız dondu. Bakmayın 14 Şubat’ın ‘Sevgililer Günü’ olduğuna. Bize bir hocamız anlatmıştı. İlk ortaya çıktığında ‘Sevgi Günü’ymüş. Herkes birbirinin; annesinin, babasının, yolda karşılaştıklarının bile ‘Sevgi Günü’nü kutlarmış. Bugüne gelene kadar ‘Sevgililer Günü’ olmuş, ama kökünde ‘sevgi’ olan bir gün yaşamamız gerekirken vahşeti gördük bugün. Bu normal bir ölüm değil, bu normal bir cinayet değil. İşin içinde bir de tecavüz var.
Ben kendi adıma ‘tecavüze uğramaktansa ölmeyi tercih ederim.’ Bu öyle utanç verici bir şey… Onların uçkurunun diyeti Özgecan’ın hayatı oluyor. Bu vahşilik, bu canilik, bu resmen katletmek… Bu cinayeti nerden tutsanız elinizde kalıyor. Her bir noktası ayrı sorgulanmalık…
Nasıl olur da bir ‘baba’ böyle bir işin içinde olur, hem de ‘kendi oğlu’yla? O dolmuşta o demir çubuk neden bulunur? Öldürdünüz, peki ya o ceset neden yakılır? ‘Biber gazı’nın acısına dayanamamış olacak ki, Özgecan’ı defalarca bıçaklıyor.
Eline diken batsa acısından ağlar ve tecavüze direnen bir kızı defalarca bıçaklıyor bu da yetmiyor demirle vuruyor. O kadar da zeki ki DNA’sı kalmasın diye Özgecan’ın ellerini kesiyor. Onun ellerine dokunmaya kıyamayanların olduğu bir dünyada ellerini kesiyorlar. Bir kızın ellerini…
Bu soğukkanlılık nereden gelir, bu insanların sahip olmadığı vicdanı, Allah korkusunu sorgulamayı ben çoktan geçtim.
Evet, eşitsizlik var. Yadsınamaz bir güç farkı var. Erkeklerin kadınlardan daha güçlü olduğu gerçeği… Bu güç farkı da onların uçkuru ve bizim namusumuzla dengede tutuluyor ya işte bu sorgulanmalı. Erkek kadını dövebiliyor da kadın erkeğe sesini yükseltemiyor işte bu sorgulanmalı.
Gelelim o 3 adama. Ben onları tutuklayıp götüren polislerden biri olsaydım linç etmek isteyen halka onları vermemek için kendimi zor tutardım. Ben kendi içimde onlara cezamı şöyle kestim: Evet hadım edilsinler, evet idam edilsinler, evet yakılsınlar…
Bir kez de işin içine siyaset karışmadan, herkes Özgecan için bir şeyler yapsın. Bu ülkede Özgecan için bir şeyler yapılsın. Bu ülke bir Münevver Karabulut faciası yaşadı hala unutamadı- unutulmamalı da. Münevver’de akıllanmayan, Özgecan’da akıllansın. Artık ‘bu ülkede kadın olmak zor’ muhabbeti yapılmasın. Bu ülke, kadınlarına sahip çıksın.
En çok üzüldüğümde, babalar yine kızları için endişelendi. Babam, haberleri izledikten sonra bana yine ‘aman kızım dikkat et, geç saatlerde tek başına dışarda olma’ dedi, uyardı.
Yine biz terbiye ediliyoruz da, bu pisliği yapanlar ahlaksızlık kusuyor yine hiçbir şey yapılmıyor.
Sevgilerimle
Beyza Yanık / www.heykadin.com
Hukukçu