Dolandırıcılık suçlarının en yaygın olanı olan “Bilişim Sistemleri Suretiyle Dolandırıcılık” suçlarında mağdurların yanında çoğu zaman hesapları kullanılan kişiler şüpheli ve sanık pozisyonunda olduklarından mağduriyet yaşanmaktadır. Gördüğümüz dava dosyalarında bu bağlamda çeşitli mağduriyetler yaşandığını görmekteyiz. Çünkü suçun asıl failleri kendilerini gizleyerek hesap sahibini kullanmaktadır. Bazı dosyalarda faillerin hesap sahiplerini, iş bulma vaadiyle, legal kazanç vaatleriyle iradelerini sakatlayarak başka hesaplar açtırdığını ve hatta sim kartlarının dahi kullandıklarını görmekteyiz.
Peki bu kadar ihmali yapan hesap sahibini kanun korumalı mıdır? Asıl konuyu bu şekliyle ele almalıyız. Esasen, hangi davranışların hileli olup olmadığı konusunda genel bir kural koymak oldukça zor olmakla birlikte, bu konuda olaysal olarak değerlendirme yapılmalı, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmak suretiyle sonuca ulaşılmalıdır.
Sözü edilen suç tipinin genelde ilan sitelerde yaşandığını görmekteyiz. Yaşanan bu dolandırıcılık vakalarının kökenine girdiğimizde ise yine “eğitimsizlik” ve “ekonomik” problemlerin olduğunu görüyoruz. Kişiler ilanlarda normalin çok altında gördükleri ürünlere sahip olmak adına o an için kontrol etmesi ve dikkat etmesi gereken hususları görmezden gelerek hareket etmektedir. Aynı şekilde banka hesabını başkasına suç saikiyle olmaksızın kullandıran kişide mağdur ise bu durumda bir diğer mağdura üstünlük tanınması doğru bir yaklaşım mıdır? Benim görüşüme göre böyle olmamalı..
Dolandırıcılık suçuna konu olayda özellikle mağdurun gerekli özeni gösterip göstermediği, gerekli özeni gösterseydi suçun oluşmama ihtimali mahkemece göz önüne alınmalıdır. Keza hesabının başkaları tarafından kullanıldığını ve suç saikiyle hareket etmeyen kişininde sosyolojik durumu, suçtan önce ve sonraki süreçlerdeki faaliyetlerinin de önemli olduğunu düşünüyorum.
Örnek vermek gerekirse, ilan sitesinde araba satın alımı için ödenen kaporanın gerekli evraklar ve bilgiler istenmeden ödenmesi oluşan mağduriyetten ötürü yürütülen soruşturma sonucu sadece hesabı kullanılan kişi kadar mağdur olduğunu söylemek gerekiyor. Kişilerin kendi kusur ve hatalarından faydalanmaması gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/239 E. , 2021/110 Kararında Hileye yönelik şu ifadelerde bulunmuştur;
Öğretide de hile ile ilgili olarak; “Olaylara ilişkin yalan açıklamaların ve sarf edilen sözlerin doğruluğunu kuvvetlendirecek ve böylece muhatabın inceleme eğilimini etkileyebilecek yoğunluk ve güçte olması ve bu bakımdan gerektiğinde bir takım dış hareketler ekleyerek veya böylece var olan halden ve koşullardan yararlanarak, almayacağı bir kararı bir kimseye verdirtmek suretiyle onu aldatması, bu suretle başkasının zihin, fikir ve eylemlerinde bir hata meydana getirmesidir.” (Sulhi Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler 2004, s. 453.), “Hile, oyun, aldatma, düzen demektir. Objektif olarak hataya düşürücü ve başkasının tasavvuru üzerinde etki doğurucu her davranış hiledir.” (Nur Centel/Hamide Zafer/Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Cilt I, Beta Yayınevi, 4. Baskı, Eylül 2017, İstanbul, s. 502-503.) biçiminde tanımlara yer verilmiştir.
Yerleşmiş uygulamalar ve öğretideki baskın görüşlere göre ortaya konulan ilkeler göz önünde bulundurulduğunda; hile, maddi olmayan yollarla karşısındakini aldatan, hataya düşüren, düzen, dolap, oyun, entrika ve bunun gibi her türlü eylem olarak kabul edilebilir. Bu eylemler bir gösteriş biçiminde olabileceği gibi, gizli davranışlar olarak da ortaya çıkabilir. Gösterişte, fail sahip bulunmadığı imkânlara ve sıfata sahip olduğunu bildirmekte, gizli davranışta ise kendi durum veya sıfatını gizlemektedir. Ancak sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Kanun koyucu yalanı belirli bir takım şekiller altında yapıldığı ve kamu düzenini bozacak nitelikte bulunduğu hallerde cezalandırmaktadır. Böyle olunca hukuki işlemlerde, sözleşmelerde bir kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış bulunuyorsa bu basit şekildeki aldatma, dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmeyecektir. Yapılan yalan açıklamaların dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için, bu açıklamaların doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin eklenmiş bulunması gerekir.
Failin davranışlarının hileli olup olmadığının belirlenmesi noktasında öğretide şu görüşlere de yer verilmiştir: “Hangi hareketin aldatmaya elverişli olduğu somut olaya göre ve mağdurun içinde bulunduğu duruma göre belirlenmelidir. Bu konuda önceden bir kriter oluşturmak olanaklı değildir.” (Veli Özer Özbek/Koray Doğan/Pınar Bacaksız, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 15. Baskı, Ankara 2020, s. 717.), “Hileli davranışın anlamı birtakım sahte, suni hareketler ile gerçeğin çarpıtılması, gizlenmesi ve saklanmasıdır.” (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Yetkin Yayınevi, 13. Baskı, Ankara 2020, s. 439.), “Hilenin, mağduru hataya sürükleyecek nitelikte olması yeterlidir; ortalama bir insanı hataya sürükleyecek nitelikte olması aranmaz. Bu nedenle, davranışın hile teşkil edip etmediği muhataba ve olaya göre değerlendirilmelidir.” (Centel/Zafer/Çakmut, s. 509.)
Bir başka deyişle bir başkasının hesabının kullanılması, hesap kartından para çekilmiş olması bu kişinin suçu işlediği anlamına gelmeyecektir. Mahkeme, tereddüte yer vermeyecek deliller elde ederek hesap sahibinin suça iştirak edip etmediğini kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespitinin yapmasını gerekmektedir. Bilişim sistemleri suretiyle işlenen suçlarda kişilerin modemleri ve bilgisayarları trojan yazılımlarla hacklenerek bu bilgisayarlar ve ip numaraları üzerinden işlem yapması halinde faile suç verilmeyecektir. Çünkü bilişim dilinde hedef bilgisayar artık “zombi” tanımıyla uzaktan erişime açılarak verilen talimatları yapmaktadır. Bu sebeple bilgisayar sahibinin değil bu erişimi yapan asıl faillerin tespiti gerekir. Yine bir başka örnekte ise tv yayını yapan televizyon şirketinin hacklenerek müstehcen yapılmasından ötürü tv firması yetkilileri hakkında cezalandırma yoluna gidilmeyecektir. Çünkü cezanın şahsiliği ilkesi devreye girecektir.
Yukarıda anlattığım suç tiplerinde cezanın şahsiliği ilkesi nasıl devreye giriyorsa nitelikli dolandırıcılık suçlarında hesap sahipleri üzerinde de titizlikle araştırma yapılmalıdır. En baştan hesap sahibinin hakkında şüpheli sıfatıyla hareket etmek lekelenmeme hakkının da ihlali olacaktır. Banka hesap sahipleri sonunda yapılan eylemlerden ötürü kendi izlerinin sürüleceğini bilmektedirler. Hesap sahibi mağdurların suçlu olduğunu iddia edip kendilerinden masum olduğunu ispat etmeleri için delil istemek ceza hukukunun genel kaideleriyle de bağdaşmayacaktır.
Sonuç olarak tarafıma gelen şikayetler ve mağduriyetler üzerine yazdığım bu yazıda;
Dolandırıcılık suçlarının mağdurları bariz kendi ve özen yükümlülüğünü yerine getirmemesinden ötürü yaşanan soruşturmalarda kesin ve net deliller olmaksızın masum olduğunu iddia eden hedef hesap sahipleri hakkında ceza verilmemesi gerekir. Hesap sahiplerinin ihmali / ağır ihmali varsa hukuk davasına konu edilmesi gerekir.