Bilişim Suçlarının Suç Sosyolojisi Açısından Değerlendirilmesi

[vc_row][vc_column][vc_column_text]

Ahmet YASUNTİMUR

Özet

Suç  ve sapma toplumlara özgü kavramlardır.  Bu nedenle suçlara açıklık getirmek isteyen birçok teori ortaya çıkmıştır. Bunlardan bazıları, pozitivist teoriler, eleştirel teoriler, sosyolojik teoriler ve biyolojik teorilerdir. Günümüzde çok hızlı gelişen bilişim teknolojileri insanlığa sayısız faydalar getirmenin yanında zararda getirmiştir. Suç işleme  biçimlerinde  değişikliğe  sebep  olmuştur.  Suça  uluslararası  bir boyut  katmıştır.  Suçun  faillerinin görünmez   olmasını   sağlamıştır. Bilişim   suçları   faillerin   toplumsallığını   ortadan   kaldırmıştır.   Bilişim teknolojileri devasa bir pazar oluşturmuştur. Fail olmayan herkes, bir mağdur adayıdır.

Anahtar sözcükler: Suç, sapma, fail, mağdur, bilişim suçları.

Evaluation of Cyber Crimes in terms of Sociology of Crime

Abstract

The main purpose of this paper is to evaluate cyber-crimes in terms of crime sociology. Crime and deviation are concepts specific to societies. For this reason, many theories have emerged that want to clarify the crimes. Some of these are positivist theories, critical theories, sociological theories and biological theories. Nowadays, very fast developing information technologies  bring to  humanity  numerous  benefits as  well as harm. It has caused a change in the way of crime. He added an international dimension to crime. It made the perpetrators of the crime invisible. Cyber-crimes has abolished the sociality of the perpetrators. Information technologies have created a huge market. Anyone who is not a perpetrator is a victim candidate.

Key words: Crime, deviation, perpetrator, victim, cyber-crimes.

Giriş

Bir toplum içerisinde yaşayan birey toplumunun karakteristik yansımasıdır. Bireyler toplumlarının somut  olgularıdır.  Bu  somut olgular  toplumdan topluma farlılıklar göstermektedir. Bu farklılıklar toplumlar  içerisindeki yeme alışkanlıklarından suç işleme alışkanlıklarına kadar toplumum her alanına etki etmektedir. Bu etkiler suçları toplumlara, gruplara ve bireyle özgü hale getirmektedir. Birey toplumsal yapı içerisinde ya kendi toplumunun suç inşacısı ya da suçun devam ettiricisi konumundadır.

Suç bir toplumun yasaları içerisinde belli sınırların ihlal edilmesi halinde bireylere uygulanan  cezai  yaptırımı  olan  somut  bir  toplumsal  tepkidir. Yine  toplumun  beklentileri dışına çıkan bireyler toplumun geri kalan bireyleri tarafından tepkiye maruz kalmaktadır. Bu tepkime damgalama teorisine göre sapkın olarak etiketlenmektir. Biyolojik teorilere göre bu sapkınlar  zaten  suçlu  olarak  dünyaya  gelmişledir.  Rasyonel  tercih teorisine  göre  birey terazisini kurmuştur ve kendisi sapkın olmaya karar vermiştir. Sosyal öğrenme teorisine göre birey sapkın veya suçlu olmayı sosyalleşme süreci aracılığıyla öğrenmektedir.

Alt  kültür  teorilerine  göre  birey  zaten  birçok  sapkın  veya  suçlunun  içerisine doğmuştur. Birilerine göre sapkın olan bireyler kendileri gibi sapkın veya suçlu olanlar ile bir araya geldiklerinde en sapkın birey grup içerisinde en saygın birey haline gelmektedir. Günümüzde yaşanan bilişim teknolojileri gelişmeleri bir yandan bireye sayısız nimetlerini sunarken diğer  yandan  sayısız  suça  araç  olmaktadır.  Artık  klasik  suçlar  yerini  bilişim suçlarına bırakmıştır. Failler artık mağdurlara gitmemektedir. Mağdurlar farkında olmadan faillere gitmektedirler. Suç bilişim araçları ile birlikte çeşitlenmiş ve kolaylaştırılmıştır.

Failler  bilişim  teknolojileri  aracılığıyla  (suç  araçları)  artık  daha güvendedirler. Toplumun failler dışında kalan kısmı yani mağdurlar daha görünür hale gelmişlerdir. Failli olmayan binlerce mağdur ortaya çıkmıştır. Failler uluslararası suçlular haline gelmişlerdir. Bilişim suçları failiyle, mağduruyla, türleriyle yeni ancak hem toplumsal bağlamda hem de toplumum üretmiş olduğu değerler, normlar  bağlamında  incelenmesi  zor  bir  alan  oluşturmuşlardır.  İnternet  devasa  bir  pazar oluşturmuştur. Ancak müşterilerinin büyük bir çoğunluğu bu pazar hakkında yeterince bilgi sahibi değildirler.  Tam da bu nedenle fail olmayan herkes, mağdur olmaya adaydır.

1.1.    Toplumsal Bir Gerçeklik Olarak Suç

İnsanlık   tarihinin   başlangıcından   günümüze   kadar   toplumlar   kendi   toplumsal özelliklerine göre çeşitli suçlar ile yüzleşmişlerdir. Bir toplumda cana karşı işlenen suçların oranı   yüksek   iken,   başka   bir   toplumda   mala   karşı   işlenen   suçların   oranı   yüksek olabilmektedir.  Suç  çok  kapsamlı  bir  olgudur.  Bir  toplumun  sosyo-kültürel  özelliklerine, dünya   görüşüne,   dini   yapısına,   tarihsel   suç   birikimine   vb.   gibi   değişkenlere   göre değişmektedir ve her toplum suçu kendi toplumsallığına özgü bir şekilde tanımlanmaktadır. Bir  toplumda  suç  olarak  kabul  edilen  ve  hukuksal  bağlamda  cezai  bir  yaptırımı  olan  bir davranış başka bir toplum da normal bir davranış olabilmektedir.  Günümüzde teknolojik gelişmelerin  çok  hızlı  değişiminden  ve  gelişiminden  dolayı  klasik  suçlarda  kendilerini bilişim suçlarıyla yeniden inşa etmiştir.  Suçların faillerinin ve mağdurlarının belirlenebildiği suçlardan, faillerin ve mağdurların belirlenmekte güçlük çekildiği zaman ve mekân algısının olmadığı  suçlar  yönün  de  bir  değişim  olmuştur.  Aslında  suç  özü  itibari  ile  bir  değişime uğramamıştır ancak suç işleme araçları değişmiştir. (Durmaz, 2006, s. 153). Buda faillere daha  az  çevre  koşullarından  etkilenerek  suç  işleme  imkânları  yaratmıştır.    Suç  toplum içerisinde oluşturacağı zararlı etkiden dolayı kanun ile yasaklanan ve ceza ile kontrol altına alınmaya çalışılan kusurlu sosyo-psikolojik insan davranışıdır. (Demirbaş, 2016, s. 33).

Suç  bireylerin  eylemlerinin  bir  ürünüdür  ve  öznel  bir  karaktere  sahiptir.  Suç toplumsal  yapı  içerisinde  belli  koşullar  altında  failin  bireysel  ve  bütüncül  kişiliğinin  bir yansımasıdır. Suç bireylerin iradelerinin, duygu ve düşüncelerinin, arzu ve isteklerinin bir oluşumudur. (Dönmezer, 2002). Toplumun ve bireylerin korunmasını olanaksızlaştıran veya bunları büyük tehlikeler ile karşı karşıya bırakan davranışlar suç olarak tanımlanmaktadır. (Alacakaptan,  1975,  s.  4).     Durkheim’a  göre  suç  toplumsal  yapı  içesinde  bireylerin oluşturmuş  olduğu  sistemden  kopma  durumudur.  Bireylerin  toplumsal  düzeni  sağlayan kurallardan  sapmaları  patolojik  bir  durum  olarak  değerlendirilmektedir.  (2015,  s.  74). Genellikle hukuk alanı içerisinde suç tanımlanırken iki koşula dayandırılmaktadır. İlki bir eylemin  sosyal  olarak  zararlı  olmasıdır.  İkincisi  de  hukuki  olarak  cezai  karşılığının olmasıdır. (Newburn, 2017, s 8).   Sosyal bilimlerde suç, bireylerin davranış biçimlerinin toplum    içerisinde    geçerli    olan    toplumsal    normlardan    sapma    durumu    olarak tanımlanmaktadır.   Ülkemizdeki   kanunlara   göre   suç,   suçlar   ve   hafif   suçlar   olarak sınıflandırılmaktadır. Suçlar, şiddet yoğunluğu ağır olan fertlerin veya toplumun güvenliğine saldırı  niteliği  taşıyan  davranışlardır.  Hafif  suçlar  ise,  daha  hafif  şiddete  sahip  olan  ve kamunun lehine ve gelişim sağlamasına yönelik kanunları ihlal eden başka bir ifadeyle yasak kabul  edildikleri  için  suç  sayılan  eylemlerdir.  (Durmaz,  2006,  s.  17-20).     Becker’e  göre toplumda  suç  işleyenler  veya  toplumun  beklentilerine  uymayanlar  toplum  tarafından hariciler olarak damgalanmaktadırlar. Hariciler, toplumun kendi iç devinimiyle ya da dış bir etkiyle üretmiş olduğu, toplumun beklediği ve kabul ettiği davranışları doğru kabul etmenin aksine toplumun beklemediği, kabul etmediği ve eleştirdiği davranış örüntüleridir. (2015, s.21). Merton sapma davranışının bireylerin sosyalizasyon sürecinde edindikleri amaçlar ve bunları gerçekleştirmek için sahip olunun araçlar arasındaki tutarsızlıkların bir sonucu olarak görmektedir. Suç bireysel alanın sınırlarını aşan kamusal alana giren yasaklanmış olan kural ya da kanunları çiğneyen ve bundan dolayı meşru cezaların veya yaptırımların uygulandığı ve  resmi  bir  otoritenin  müdahalesini  gerektiren  davranışlar  olarak  değerlendirilmektedir. (Korkmaz  ve  Kocadaş,  2015,  s.  62).    Yani  suç  sosyolojik  bağlamda  toplumların  kendi toplumlarının  düzenini,  devamlılığını,  istikrarını  sağlamak  amacıyla  yasalar  ile  güvence altına   alınmış   ve   cezai   yaptırıma   bağlanmış   fiillerdir.   Toplumdan   topluma   farklılık göstermektedir. Sapma ise, toplumsal düzenin işleyişini sağlayan değerler, normlar, gelenek ve göreneklerden kopma durumu olarak ifade edilebilmektedir. Sapma toplumsal sınırların ihlal  edilmesidir.  Örneğin  bir  sapma  durumunda  klasik  suçlarda  failin  toplumsallığından dolayı    çevresel    faktörlerin    baskılaması    yoğun    olarak    kendisini    fail    üzerinde hissettirmektedir. Ancak modern suç araçları toplumun birey yani fail üzerindeki etkisini azalttığından bu düşük bir ihtimaldir.

1.2.      Teoriler Bağlamında Suç ve Suçluluk

Tarih boyunca birçok medeniyet dünya sahnesine doğmuş, büyümüş ve nihayetinde çeşitli sebeplerden dolayı ya dağılmıştır ya da yok olmuştur. Bu medeniyetlerin yıkılmasına veya toplumsal düzenlerinin bozulmasına sebep olan değişkenlerden biride suçlar olmuştur. Bundan  dolayı  her  medeniyet  kendi  toplumunun  suçlarına  çözüm  aramıştır.  Bu  çözüm arayışları birbirine benzer veya karşıt nitelikte teoriler ortaya çıkarmıştır. Temel kriminoloji teorileri,  birey  (biyolojik,  psikolojik  ve  seçim  teorileri),  sosyal  (yapı  ve  süreç  teorileri), politik ve ekonomik (çatışma teorisi) ve çoklu (gelişim teorisi) teorilere odaklanmaktadır. Bu teoriler suçu ve suçlu davranışını tanımlamada birebirlerini tamamlar niteliktedir. Suç ve suçluların anlaşılmasında kolluk kuvvetlerine teorik katkı sağlamaktadır. (Siegel, 2010, s.11). Teorileri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.

1.2.1. Klasik Teori

Baccaria  klasik  hukukun  temel  ilkelerini  şu  şekilde  özetlemektedir:  Yasa  bireyi olabildiği kadar az sınırlandırmalıdır.   Kanunlar yargı sürecinin her safhasında bireylerin haklarını koruma altına almalıdır. Ceza sadece suçlular tarafından başkalarının hakları ihlal edildiği zaman ya da kamu düzeni ihlal edildiği zaman haklıdır. Suçlar cezalandırmak yerine önlemek    daha    faydalıdır.    Suçun    diğerleri    üzerinde    oluşturduğu    zarara    göre değerlendirilmelidir. Aşırı cezalandırma suçların çözümüne katkı sağlamamaktadır aksine arttırmaktadır. Bu teorinin diğer bir ismi de Jeremy Bentham’dır. Bentham’ın çalışmaları haz ve  acı  dikotomisi  üzerine  inşa  edilmiştir.  Genelde  bireylerin  davranışlarının  temelinde maksimum  hazza  ulaşmak  ve  acıdan  kaçmak  yer  almaktadır.  Bireyler  maddi  ve  manevi hazlar kazanmak için kanunları ihlal eder. Örneğin bir bilişim suçlusu bir bankanın bilişim sistemine saldırabilir ve bunu haz elde etmek için yapabilir. Bu haz sistemden haksız kazanç elde etmesi olabilir.  Bentham, Beccaria’nın tam karşıt düşüncelerine sahiptir. Suçlara verilen cezaların ve ceza evlerinin attırılması fikrinden yanadır. (Newburn, 2017, ss. 124-127).

1.2.2. Neo klasik Teori

Klasik   okulun   toplum   içerisindeki   gücü   1980’lerin   sonuna   doğru   azalmaya başlamıştır ve pozitivist okul da güç kazanmaya başlamıştır. 1990’lar boyunca sosyolojik, biyolojik  ve  psikolojik  alanlarda  etkili  oldu.  Çünkü  pozitivist  teoriler  suç  davranışını açıklarken yoksulluk, kişilik, sapkın akranlar gibi suçu bir nedene bağlamaktaydılar. Bu teori suçluların  cezalandırması  gerekliliğine  odaklanmaktadır.  Çünkü  suçluları  cezalandırmak, toplumsal dengeyi yeniden canlandırır ve sosyal bağları yeniden teyit eder. Topluma suça müsamaha gösterilmeyeceğine dair bir mesaj göndermektedir. (Vito ve Maahs, 2017, ss. 44-45).

1.2.3. Rasyonel Seçim Teorisi

Rasyonel seçim yaklaşımına göre, bireyin yasaları ihlal etme davranışı bir suçlunun içerisinde  bulunduğu  hem  bireysel  faktörlere  (yani  para,  intikam,  heyecan  gibi)  hem  de durumsal faktörlere göre (yani ulaşmak istenilen hedefin ne kadar iyi korunduğu veya yerel kolluk  kuvvetlerinin  etkinliği  gibi)  değişiklik  göstermektedir.  Düşük  risk,  yüksek  tatmin önemlidir.  (Siegel,  2010,  s.  98).  Rasyonel  aktörler  yapacakları  fiillerin  maliyetlerini  ve kendilerine  getireceği  olası  faydayı  hesaplamaktadırlar.  Eğer  fayda  maliyetlerden  ağır basıyorsa suç işlenmektedir. Maliyet faydadan ağır basıyorsa suç işlenmemektedir. Örneğin bir bilişim sistemi aracılığı ile bir sisteme girmenin maliyeti düşük, faydası veya avantajı yüksek ise rasyonel aktöre göre cazip bir suçtur. (Burke, 2009, s. 50).

1.2.4. Pozitivist Teori

Sosyolojinin  kurucusu  olarak  düşünülen  Auguste  Comte  (1798–1857),  bilimsel yöntemleri  toplum  çalışmalarına  uyarladı.  Comte  toplumların  içinde  yaşamış  oldukları dünyayı anlama girişimlerinin çeşitli aşamalardan geçerek sonuçlandığını vurgulamaktadır. Comte   göre   toplumlar   teolojik,   metafizik   ve   nihai   aşama   olan   pozitivist   aşamadan geçmektedirler.  Pozitivist  düşünceye  göre,  sosyal  süreçler  ilişkiler  ve  olaylar  arasındaki hesaplanabilir etkileşimin bir ürünüdür. Bundan dolayı insan davranışı birçok değişkenin ürünüdür. Bu değişkenlerden bazıları zenginlik ve bir sınıfa ait olduğunu gösteren  sosyal değişkenlerdir. Diğerleri ise savaşlar ve kıtlık gibi politik ve tarihseldir. Bunların hepsi insan davranışını etkiler ve şekillendirir. Diğer değişkenler daha bireysel ve psikolojiktir. Örnek olarak, bir bireyin beyin yapısı, biyolojik yapısı, dünyayı, olayları ve diğerlerini algılayış tarzı  bireyin  kendine  has  özellikleridir  ve  bireyden  bireye  farklılık  göstermektedir.  Bu teoriye   göre,   bireyler   ya   iyi   doğar   ya   da   kötü   doğar,   ya   azizlerdendir   ya   da günahkârlardandır. Bireyler yetiştirme şekilleri ve çevrelerinden etkilenmiş olan sosyal ve psikolojik özelliklerinin bir ürünüdür. (Siegel, 2010, ss. 6-7).

1.2.5. Biyolojik Teori

Biyolojik   teorinin   temsilcileri   Cesara   Lombroso,   Enrico   Ferri   ve   Raffaele Grofalo’dur. Cesare Lombroso (1836-1909) hem Torino Üniversitesi’nde bir psikiyatrist hem de  İtalyan  ceza  sisteminde  çalışan  bir  doktordu.  Lombroso,  1975  yılında  en  ünlü  eseri L’Uomo Delinquente’yi (On Criminal Man) çalışmasını yayımladı. Çalışmanın temelinde suçluların  normal  bireylerden  farklı  bir  görünüme  sahip  olduğu  düşüncesi  yatmaktadır. Suçluların atavistik (atalarla ilgili, atalarıyla ilgili) bir özelliğe sahiptir. Yozlaşmış bir evrim sürecinin ürünleridir. Olağandışı büyüklükteki kulaklar, eğimli alınlar, aşırı uzun kollar, geri çekilmiş çeneleri ve bükülmüş burunları suçun belirtileridir. Ancak Lombroso daha sonraki çalışmalarında  suçluluk  üzerinde  çevresel  faktörlerinde  etkili  olduğunu  vurgulamıştır. Bunlar; iklim, yoksulluk, göç, şehirleşme vb. olarak sıralanmıştır. Lombroso suçluları dört kategoriye   ayırmıştır.   Birincisi   suçlu   doğanlar   bunlar   basit   olarak   fiziksel   atavistik karakterlerinden dolayı kolay bir şekilde ayırt edilebilmektedir. İkincisi çıldırmış suçlular aptallar, embesiller,  paranoyaklar, epileptikler ve alkoliklerdir. Üçüncüsü ara sıra suçlular bunlar,   rasyonel   seçim   teoriside   olduğu   gibi   suç   fırsatlarını   yakaladıklarında   suç işlemektedir. Dördüncüsü ise tutku suçlulardır. Bunlar; öfke, sevgi veya onur nedeniyle suç işlemektedirler.  Biyolojik  pozitivizmin  diğer  bir  temsilcisi  Enrico  Ferri  (1856–1929) bireylerin sosyal-ekonomik koşullarının düzeltilmesi ve konut  yardımları, doğum kontrol danışmanlığı  ve  kamu  malından  yararlanmalarıyla  suçların  kontrol  altına  alınabileceğini savunmaktadır. Raffaele Garofalo (1852–1934) göre ise, toplum doğal bir vücuttur. Suçlular doğanın kanununa karşı gelmektedir. Bu nedenle suçlu davranışı doğa dışıdır. Garofalo  bu doğal  suçların  her  yaştan  birey  arasında  bulunan  iki  temel  duyguyu  yani  yakınlık  ve merhameti ihlal ettiğini savunur. (Burke, 2009, ss. 65-68).

1.2.6. Psikolojik Teori

Bu  alan  içeresinde  ki  çalışmalar  Sigmund  Freud’un    (1856–1939)  psikanalitik teorisinden  oluşmaktadır.  Psikanalitik  teori,    suç  davranışını  açıklarken  irrasyonel  ve bilinçsiz motivasyonları vurgulamaktadır. Freud psikanalitik teorisini kendi içerisinde üçe ayırmıştır.  Birincisi  İd  (alt  benlik,  bilinçaltı):  bilinçsiz  kişiliğin  bir  görünümü,  ilkel  ve içgüdüsel davranışların içeren kişiliğin temel birleşenidir. Haz prensibi ile çalışır ve her an hazza ulaşmayı amaçlar. İkincisi Ego (benlik): kimliğin gerçeklik ilkesine dayanarak, idin toplumsal  olarak  kabul  edilebilir  şekilde  çalışmasını  sağlayan  denge  unsurudur.  Aynı zamanda  ego  karşılanamayan  arzuların  yarattığı  gerginliklerin  boşaltılmasına  yardımcı olmaktadır. Üçüncüsü Süperego (üstbenlik): kişiliğin toplumsallığıdır. Yani genel ve ortak değerler silsilesi olarak tanımlanmaktadır. Freud’a göre insanlar doğası gereği anti sosyaldir. O  halde  insan  topluma  nasıl  uyum  sağlamaktadır?  Bu  noktada  bireyin  ilkel  arzuları  ve toplumun beklentileri arasında bir denge sağlayıcı olarak ego devreye girmektedir. Suçun üç temel nedenini, şiddet, sapma ya da zayıf süperego oluşturmaktadır. Katı bir süperegonun varlığı  aşırı  suçluluğa  sebep  olabilmektedir.  Süperegonun  zayıf  olması  ise,  ben  merkezli olma  durumuna  yani  psikopatiye  sebep  olmaktadır.  Psikolojik  teori   içerisinde  diğer düşünürlerden  biri  de  Bowlby’dır.  Boelby’  göre,  beş  yaşına  kadar  çocuklar  birincil  bir bakıcıdan sürekli bir bakıma ihtiyaçları vardır. Bu ilişki kurulamadığında zararlı sonuçlara sebep   olabilmetedir.     Özellikle   çocuklar   daha   sonraki   yaşamlarında   ilişki   kurmakta zorlanabilmektedirler.  Bowlby’nin  kırk  dört  gençle  yapmış  olduğu  araştırmada,  hırsızlık suçunu işleyen bu gençlerin büyük bir çoğunluğunun annesi ile o ilişkiyi kuramadığı ortaya çıkmıştır.   Psikolojik   teoriler   bireye   ve   bireyin   bilinçaltına   odaklanmışlardır.   Suçun bireyselliğin  ürünü  olduğunu  veya  yanlış  ve  yetersiz  sosyalleşmeden  kaynaklandığını savunmaktadır.  (Newburn, 2017, ss. 161-163).

1.2.7. Sosyolojik Teoriler

Genel olarak sosyolojik teoriler; sosyal normlar, sosyal organizasyonlar, sosyal yapı, sosyal  statüler,  sosyal  değişim  ve  dönüşümler,  toplumsal  süreçler  ve  sosyal  çatışma  ile sapkın davranışın ilişkisine odaklanarak bu alanların suç ile olan bağlantılarını açıklamaya çalışmışlardır. Sosyolojik teoriler, suçun temel nedenleri olarak sosyal yapıyı, onun değer sistemlerini, normlarını ve kurumlarını görmüşlerdir. Bu bakış açısına göre, suçun nedeni birey olarak  görülmez,  yanı toplumsal  yapı içerisinde bir  unsur olan birey suçlu değildir ancak bireyin içerisinde yaşadığı toplumsallık suçun kaynağıdır. (İçli, 2001’den akt. Durmaz, 2006).  Bireyin  toplumsallığının  bir  ürünü  olan  sapma  ve  suç  davranışları,  sosyolojik teorilerin odak noktasındadır. Sosyolojik teoriler bireyin toplumsallığından kopma olgusunu zaman, sistem, yapısallık, geçmişte üretilmiş olan ve toplumun mevcut bireyleri tarafından devamlılığı  sağlanan,  insan  ürünü  gelenek-görenek,  norm-değer  ve  kurallar  bağlamında incelemektedir. Sosyolojik teorilerin temel amacı toplumu düzensizliğe sevk eden (suç gibi) davranışlara çözüm önerileri getirmektir yani reçete yazmaktır.

1.2.7.1 Yapısal Teoriler

a.  Durkheim ve Anomi Teorisi

Emile Durkheim (1858-1917) suçun yapısal ve fonksiyonel sınırlamasından söz eder. Suçun  sadece  toplum  içerisinde  belli  bir  grup  tarafından  değil  toplumun  her  kesimden bireyler    tarafından    işlenebileceğini    belirtir.    Bütün    toplumlarda    suç    davranışına rastlanmaktadır.  Suç normal bir davranıştır. (Demirbaş, 2016, s. 140).  Durkheim’a göre suç kolektif  duygulara  veya  düşüncelere  aykırı  eylemlerdir.  Suç  toplumun  ortak  bilincinin ahlaksal kodlarından birinin ihlal edilmesidir. Durkheim’a göre suç toplum içerisinde önemli bir rol oynamaktadır. Suçun uyumsallaştırma özelliğinden dolayı, topluma yeni fikirler ve düşünceler  getirerek  toplumun  devingenliğine  katkı  sağlamaktadır.  Sosyal  değerler  ve normları  pekiştiren  ve  sapkınlığa  karşı  kolektif  eylemi  teşvik  eden  bir  özelliğe  sahiptir. (Newburn,  2017,  ss.  182-183).  Durkheim’in  intihar  olgusunu  akıl  hastalığı,  ırk,  genetik özellikler,  iklim  ve  hava  durumu,  taklit  vb.  gibi  değişkenler  ile  açıklayan  görüşleri eleştirmektedir.   Durkheim   intihar   olgusunun   yukardaki   değişkenlerden   değil   bizatihi toplumun kendisinden kaynakladığını belirtmektedir. (Durkheim, 2014, s. 6). Durkheim’a göre,  anomi: insan veya nesnelerin başka varlıklardan aşırı bir derecede kopması, kendisini normal olarak besleyen kaynaklarla etkileşim bağının kopması durumudur. Örneğin bencil intiharların temel sebebi olan aşırı bireyselleşme veya ekonomik krizlerden dolayı kolektif bilincin  tahakkümünün  birey üzerindeki  etkisinin  azalması  buna  örnek  verilebilmektedir. (Durkheim, 2014, s.  324). Durkheim toplumların mekanik dayanışmalı toplumdan, organik dayanışmalı  topluma  geçmesi  ile  toplumsal  bilincin  zarar  gördüğünü  ve  bundan  dolayı bireylerin  toplumsal  bilinçten  koptuğunu  bunun  sonucunda  ise  anominin  ortaya  çıktığını vurgulamaktadır.  (Ritzer, 2005, s. 16).

b.  Merton’un Klasik Gerilim Teorisi

Durkheim anomi kavramına bir giriş  yaptıktan sonra, Merton’da anomi kavramını açıklamıştır. Anomi mevcut yapının bireylerden bekledikleri ile bireylerin mevcut yapının isteklerine uymayan istekleri arasındaki kopukluk olarak tanımlamıştır. (Hester ve Eglin, 1992,   s.   6).   Merton’a   göre   mevcut    araçlarla   bireylerin   toplumun   beklentilerini karşılanmasının zor olduğu durumlarda anomi ortaya çıkmaktadır. Buda bireylerin toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için alternatif yollar bulmalarına sebep olur ve daha yüksek sapmaya neden  olur.  (Ritzer,  2005,  s.  17).  Merton  başta  Amerika  olmak  üzere  diğer  kapitalist toplumların  önüne  çok  fazla  para  kazanma  ve  zengin  olma  hedefleri  konulduğundan  bu hedeflere  ulaşmak  için  çalışmanın  vurgulandığı  ancak  bireyleri  bu  amaçlara  ulaştıracak ahlaki  ve  kanuni  yollara  çok  vurgu  yapılmadığını  ifade  eder.  Zamanla  bireylerde  zengin olmak için her  şey yapılabileceği düşüncesi oluşur.   Bu da toplumsal normlardan sapma durumunu ortaya çıkarmaktadır. (Demirbaş, 2016, s. 143).

c.  Cohen’in Alt Kültürel Gerilim Teorisi

Cohen çete alt  kültürünü  incelemiş ve bunları  yarar  gütmeyen ve olumsuz olarak nitelemiştir.   Örneğin   hırsızlık   yapmak   çete   içerisinde   itibar   kazanmak,   başkalarının üzülmesinden   mutluluk   duymak   ve   orta   sınıf   değerlerine   karşı   çıkmak   olduğunu belirtmektedir. Alt kültürel suç teorileri bazı grupların ya da alt-kültürün suçu onayladığı görüşünü  ileri  sürmektedirler.  (Korkmaz  ve  Kocadaş,  2015,  s.  146).  Merton  suçlu  alt kültürün bireylerin suçlu davranışına yönelmelerinde önemli bir rolü ve etkisinin olduğunu vurgulamaktadır. Merton suçla alt kültürünün neden uzun süredir  devamlılığını sağladığına değil, nasıl ortaya çıktığına odaklanmaktadır. Orta sınıf toplumların bireylerinden beklemiş olduğu standartları orta sınıf gençleri özelliklede erkek çocuklar karşılayamaz. Sonuç olarak statü yoksunluğu ortaya çıkar ve hayal kırıklığı üretir. Cohen’e göre sapkın alt kültürü bu hayal kırıklığının ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. (Akers, 1999, ss. 121-122).

d.  Cloward ve Ohlil Suç Fırsatları Teorisi

Merton  ve  Albert  Cohen’in  yanı  sıra  Edwin  Sutherland’ın  ayırıcı  birliktelikler kuramından da etkilenerek, Richard Cloward and Lloyd Ohlin’in 1960 da yayınladığı eser, suçluluk ve fırsatlar (Delinquency and Opportunity) gerilim teorileri içerisinde bir sonraki dönüm  noktası  olmuştur.  (Newburn,  2017,  s.  192).   Cloward  ve  Ohlin’in  geçlerde  suçlu davranışını tam olarak açıklanabilmesi amacıyla iki teoriye ihtiyaç duyulmaktadır. İlk olarak neden bu kadar çok sayıda gencin neyden rahatsız olduğunu anlamak için bir itme (push) teorisine ihtiyaç vardır. İkinci olarak bu davranışın sürekliliğinin ve davranışın diğerlerine nasıl aktarıldığını açıklamak için bir çekme (pull) teorisine ihtiyaç vardır.

Mevcut  fırsatlar  ve  işçi  sınıfı  genç  erkeklerin  isteklerinde  bir  çelişki  olduğunu gözlemlediler. Ve bu çelişki ile karşılaşan bireyler,  düşman olarak gördükleri yetişkinlere karşı bir araya geldiler. Mevcut fırsatlardan yararlanmak için yaşa dışı yollara başvurdular. Birincisi suçlu alt kültürlerde suç işlemek için gerekli motivasyonları, tutumları ve teknikleri öğrenmeye yönelik meşru olmayan fırsatların mevcut olduğu söylenir. İkincisi karmaşık bir alt kültürden dolayı gençlerin meşru fırsatlardan kendi sosyal sınıfları, etnik kökenlerinden dolayı erişim sağlayamamaktadır. Bunun yarattığı hayal kırıklığını genç erkekler, insanlara (saldırı),   mülkiyete   (vandalizm)   ve   birbirlerine   (çete   savaşları)   saldırarak   giderirler. Üçüncüsü geri çekilme alt kültürleri, ilaçların serbestçe temin edilebildiği ve üyeliğin meşru veya  cezai alt  kültürlere erişemeyen üyelerden oluştuğu  yerlerde var olma eğilimindedir. (Burke,   2009,   ss.128-129).   Yani   mevcut   olanaklardan   yararlanma   şansına   sosyal sınıflarından dolayı sahip olamayan bireyler suç alt kültürü içerisinde ilk olarak suçluluğa ilişkin yasaları öğrenmekte ve daha sonra toplumda suç alt kültürünün devam ettiricisi haline gelmektedir.

1.2.7.2. Ayırıcı Birliktelikler ve Sosyal Öğrenme Teorisi

Sosyal   öğrenme   kuramcıları,   birincil   grupların   ve   önemli   ötekilerin   (hayran bireylerin) bireysel davranış üzerindeki etkilerini vurgulamaktadır. Bu faktörler bireylerin ya   suçlu   olmasını   ya   da   kanunlara  uygun   bir   vatandaş   olmasını   belirleyen   önemli sosyalizasyon süreçleridir. (Vito ve Maahs, 2017, s. 145). Bireylerin ebeveynleri ile olan ilişkileri, ailenin yapısal özellikleri, ekonomik durumu, bireyin sosyal çevresi, bireyin eğitim durumu, geleneksel suç algısı vb. değişkenler bireyin suçlu olma olasılığı üzerinde etkiye sahiptir. (Siegel, 2010, s. 215).

a.  Tarde’nin Taklit Kanunları

Fransız   kriminolog   Garbriel   Tarde   biyolojik   ve   psikolojik   teorilerin   suça yaklaşımlarını reddetmektedir. Tarde’ye göre bireyler suçlu olarak doğmamaktadırlar. Tarde suçluluğu  diğerleri  ile  etkileşim  yoluyla  öğrenilen  bir  meslek  olarak  görmektedir.  Tarde taklit kanunları (Laws of imitation) kitabında suç tipleri ile etkileşimin bir sonucu olarak suçluluğu açıklamaktadır.   Bir suçlu çıraklık döneminden geçerek bir doktor, avukat veya yetenekli bir usta olabilmektedir. Bunu üç taklit kanunu ile ayırarak açıklamaktadır. Bunlar bireyler  yakın  ilişkiye  sahip  oldukları  bir  diğerini  taklit  etmektedirler.  Aşağı  seviyede bireyler   yukarı   seviyede   bireyleri   taklit   etmektedir,   suç   yukardan   aşağıya   doğru ilerlemektedir. Son olarak iki yüksek tabaka bir araya geldiğinde birinin diğerinin  yerine geçebilmesidir. (Tarde, 1903, ss. 192-193). Tarde bireylerin yetişmiş oldukları çevrenin birer mahsulleri olduğunu yani sosyalleşme sürecinde bireyin iyi (beyaz şapkalı hacker) veya kötü (siyah şapkalı hacker) olan davranışları diğerlerinden öğrendiğini ve taklit ederek kendini inşa ettiğini vurgulamaktadır.

b.  Sutherland’ın Ayırıcı Birliktelikler Teorisi

Sutherland   1939   yılında   yayınladığı   kriminolojini   prensipleri   eserinde   ayırıcı birliktelikler teorisini özetledi. Bu teori yüksek nüfus artışına rağmen neden bazı bölgeler de suçun  aynı  kaldığı  sorusuna  odaklanmaktadır.  Şikago  (Chicago)  okulunun  cevabı:    suç değerlerinin   kültürel   olarak   aktarılması   üzerine   odaklanmaktadır.   Sutherland   ayırıcı birliktelikler  teorisinin  temel  prensipleri  olarak  şunları  tanımlamıştır.  Suçlu  davranışı öğrenilmektedir.  Diğer  bireyler  ile  etkileşim  yoluyla  öğrenilmektedir.  Suçlu  davranışın öğrenilmesi  samimi  kişisel  gruplar  içerisinde  gerçekleşmektedir.  Hatta  kişisel  olamayan iletişim  araçları  da  (televizyon,  gazeteler  vb.)  kısmi  olarak  suçun  öğrenilmesine  katkı sağlamaktadır.  Birey  yasanın  aleyhine  olan  tanımların  lehine  olan  tanımlardan  fazla olmasından dolayı suçlu olabilmektedir. (Vito ve Maahs, 2017, ss. 145-146).

1.2.7.3. Damgalama Teorisi

Damgalama  teorisi  savunucuları  sapkınlığı  bir  birey  veya  grubun  özelliği  değil, normal  ve  patolojik  olan  yani  sapkın  olanlar  ve  sapkın  olmayanlar  arasındaki  etkileşim olarak değerlendirmektedirler. Sapkın davranışı belirleyenler toplum içerisinde gücü elinde bulunduran yasa koyucular veya toplumun elitleridir. (Demirbaş, 2016, s. 158).   Bireyler çılgın, suçlu, dengesiz vb. gibi kavramlar ile etiketlenebilirken, zeki, dürüst, çalışkan olarak da etiketlenebilmektedirler. (Siegel, 2010, s. 230). Damgalanmış olan birey, diğerleri ile olan ilişkilerinde   de   dışlanabilmektedir.   Örneğin   damgalanmış   bir   öğrencinin   öğretmeni öğrenciyi  değersizleştirebilmektedir.  Ya da  bir  toplumda  hırsız  olarak  damgalanmış  olan birey, bir hırsızlık olayı geçekleştiği zaman, ilk onun yaptığının düşünülmesi buna örnek verilebilmektedir.  (Bernburg,  2009,  s.  191).  Berker’e  göre  bir  davranışın  sapkın  olarak nitelendirmesi ihtimali aynı zamanda, hangi bireyin bu davranışta bulunduğuna ve hangi bireyin bu davranış sonucunda incindiğine bağlıdır. Beyaz bir kadına saldırdığına inanılan bir zencinin, benzer bir suç işleyen beyaz bir adama göre ceza alma ihtimalinin çok daha yüksek olduğu bilinen bir geçektir. (Becker, 2017, s. 33). Damgalama tecrit edici, bireyi bir şey yapamaz hale getirmiş olan bir deneyime atıf yapar. (Goffman, 2014, s. 73). Damgalanan birey normal  olmayan  bireydir  ve  normal  bireyler  tarafından  dışlanmaktadır.  Buda  suçlu kimliğin inşası sürecinde bireyin sapkın olarak kendini içselleştirmesine sebep olmaktadır.

1.2.7.4. Kontrol Teorileri

Kontrol teorilerine göre, suça dönük uyaranlar ile onu engelleyen toplumsal ya da fiziksel   denetim   mekanizmaları   arasındaki   bir   dengesizliğin   ürünü   olarak   ortaya çıkmaktadır.  (Demirbaş,  2016,  s.  165).  Kontrol teorileri  sapmaya  odaklanmak  veya  suçu açıklamaya çalışmak yerine neden çoğumuzun daha fazla suç işlemediğine odaklanmaktadır. Teoriye  göre  suç  normal  bir  davranıştır  ve  yeterli  önlem  alınmadığında  ortaya  çıkması normaldir. Kontrol teorileri sapmayı açıklamakta kilit bir değişken olarak kontrol araçlarının mevcut olup olmamasına odaklanmaktadır. Yani suçu engelleyen mekanizmaların yokluğu suçu cazip hale getirmektedir. (Newburn, 2017, ss. 246-247).

a.  Reckless’in Sınırlama Teorisi

Reckless’e  göre  sapma  motivasyonu  güçlü,  sınırlama  motivasyonu  güçsüz  olduğu durumlarda suç ve sapma davranışı beklenilebilmektedir. Geç bir birey içindeki psikolojik dürtü  ve  istekler    (örneğin,  hoşnutsuzluk,  düşmanlık  veya  saldırganlık)  tarafından  suça itilebilmektedir.  Bireyi  sapkınlığa  iten  iki  tür  çevresel  etki  vardır.  İlki,  bireyi  sapkınlığa yönlendiren  iticiler  (pushes)  yoksulluk,  yoksunluk  ya  da  fırsatlardan  yararlanamama, ikincisi,  çekiciler  (pulls)  gangsterler,  kötü  arkadaşlar  veya  suçlu  alt  kültür  bireyleri  suça teşvik etmektedirler. Dış sınırlayıcılar veli ve okul gözetimi ve disiplini, güçlü grup uyumu ve tutarlı bir ahlaki cepheyi, bireyin en yakınındakilerden başlayarak kendisini saran sosyal ortamın  bireyi  suç  işlemekten  alıkoyarak  bireyin  davranışlarını  kabul  edilme  sınırları içerisinde kalmasını sağlamaktadır.  İç sınırlayıcılar, öncelikle bireyin güçlü bir vicdanının veya öz kontrol mekanizmasının bir ürünü olarak suç işlemekten alıkoymak suretiyle bireyin toplum   tarafından   beklenen   davranışlara   uyum   sağlayabilmesi   durumudur.   Suçun önlenmesinde  etkili  olan  mekanizma  dış  sınırlayıcılardır.  Dış  sınırlayıcıların  başarısızlığı halinde iç sınırlayıcılar devreye girmektedir. (Akers, 1999, ss. 82-83; Demirbaş, 2016, s.169).

b.  Hirschi’in Sosyal Bağ Teorisi

Hirschi  bireylerin  toplumla  olan  bağlarının  zayıflamasını  suçluluğun  başlangıcı olarak görmektedir. Teoriye göre herkes potansiyel suçlu adayı konumundadır ancak onlar kendilerini  kontrol  altında  tutmaktadırlar.  Çünkü  bireyler  yasadışı  davranışların  onlar  ile arkadaşları, ailesi, öğretmenleri arasındaki ilişkiye zarar verebileceğinden çekinmektedirler. Sosyal bağların yokluğu, bir bireye özgürce suç işleme gücünü vermektedir. Hirschi’ye göre sosyal  bağlar  dört  temel  unsurdan  meydana  gelmektedir.  İlki,  kişinin  diğerlerine  bağlı olmasıdır. İkinci, adanmışlık, eğitim almak ve gelecek için para kazanmak gibi geleneksel eylem  alanlarında  harcanan  zaman,  enerji  ve  çabayı  kapsar.  Üçüncü,  katılım  geleneksel faaliyetlere yoğun katılım yasa dışı davranış için çok az zaman bırakır. Dördüncü, inançlar ise  bireyin  toplumun  geneli  tarafından  paylaşılan  ortak  değerlere  olan  bağlılığını  ifade etmektedir.  Bu  dört  değişkenin  zayıflaması  ile  bireyin  suç  işleme  eğilimi  artmaktadır. (Siegel, 2010, ss. 227-228). Teori bireylerin toplumsallığının güçlendirilmesi aracılığı ile kontrol  altına  alınabileceklerini  savunmaktadır.  Buna  göre  bireylerin  kendi  dünyalarına çekilmeleri suçlu olma olasılıklarını arttıracağından dolayı onaylanan bir davranış değildir. Teori bireyselleşmeden ziyade toplumsallığı ön plana çıkarmaktadır.

1.2.8. Eleştirel Teoriler

Eleştirel teorilerin temel kavramları eşitsizlik ve otorite arasındaki ilişkidir. Otorite sosyal  sınıflar,  etnik  köken,  cinsiyet  ve  diğer  faktörler  temelinde  olabilmektedir.  Otorite kendi  otoritesini  ceza  adalet  sistemini  ve  kanunları  kontrol  etmek  için  kullanmaktadır. Kanunlar objektif değillerdir. Ceza adalet sistemi, güce sahip olmayanları hedef almaktadır ve  güce  sahip  olanların  suçlarını  görmezden  gelmektedir.  Suçun  çözümü  olarak  daha eşitlikçi  bir  toplum  yapısını  ön  görmektedirler.  (Vito  ve  Maahs,  2015,  s.  170).  Eleştirel teorisyenlere göre suç, üst sınıfların gücünü ve konumunu korumak için tasarlanmış politik bir  kavramdır.  Bir  toplumun  doğası,  suçluluğunun  yönünü  kontrol  eder;  suçlular  sosyal uyumsuzlar değil, toplumun ve onun ekonomik sistemin bir ürünüdür. (Siegel, 2010, s. 246). Eleştirel  teoriler  kanunların  doğru  bir  şekilde  uygulanmadığı  aksine  sınıfların  çıkarlarına hizmet  ettiğini  ve  aynı  zamanda  mülkiyet  eşitsizliğinden  dolayı  suçun  ortaya  çıktığını vurgulamaktadırlar.

1.3.      Bilişim Suçları

Genel adı bilişim suçu olarak tanımlanacak suç için, bilgisayar suçu, bilişim ihlali, bilgisayar aracılığıyla işlenen suç, bilgisayarın kötü niyetle kullanımı gibi değişik kavramlar kullanılmaktadır. İnternetin hızlı gelişiminden dolayı bu alan içerisinde işlenen suçlara siber suçlar  veya  internet  suçları  da  denilmektedir.  İnternetin  kurumlar  ve  kuruluşlar  için vazgeçilmez bir imkan olmasından dolayı resmi kurum ve kuruluşların pek çok bilgisayarı ağa  bağlanmış  ve  suç  işlemeye  eğilimi  olanlar  için  saldırılara  açık  hale  getirilmiştir. (Durmaz, 2006, s. 67). Bilişim teknolojileri reklam, finans, iletişim vb. sektörlerden eğitim ve araştırma sektörlerine kadar çok geniş imkanlar sunmaktadır. Bilişim teknolojileri küresel bir  ekonomi  yaratmıştır.  (Siegel,  2017,  s.  468).  Diğer  taraftan  bilişim  suçlarını  klasik suçlardan  ayıran  ve  farlı  bir  başlık  altında  incelenmesini  sağlayan  temel  neden  suç işlemedeki  farklılıklardır.  Bilgi  casusluğu,  endüstri  casusluğu,  zararlı  yazılım  bulaştırma, dijital  veri  manipülasyonu,  sisteme  yetkisiz  olarak  erişmek,  sistem  içerisinde  kalmak, verileri değiştirmek ve silmek gibi sonuçları çok ağır olan bu tür bilişim olaylarına hayatın akışı içerisinde her an rastlanabilmektedir. Suç işlemek için fail ile mağdurun artık bir araya gelmesine gerek kalmamıştır. (Durmaz, 2014). Bilişim suçlarının çok kısa zaman diliminde gerçekleşmesinden   ve   faillerin   arkalarında   incelenmesi   çok   zor   veya   silik   ipuçları bırakmalarından dolayı klasik suçlardan farklılık göstermektedirler. (Değirmenci, 2002 den akt. Durmaz, 2006). Bireylerin daha önce çelik kasalarında sakladıkları önemli verilerini elektronik  ortamda  saklaması  veri  ve  bilgi  güvenliğini  tehdit  etmektedir.  Bu  verilerin aktarım yollarının değiştirilmesi, aktarımının engellenmesi, verilerin aktarılması sürecinde ele  geçirilmesi  mümkün  olmaktadır.  Yetkisiz  olarak  bunlara  herhangi  bir  müdahalede bulunmak suçu oluşturmaktadır. (Durmaz,   2006, s. 86). Bilgisayar ile bireylerin bilgileri çalına bilmektedir. Bir bilgisayar yazılımı resmi olmayan yollardan elde edilebilmektedir. Yerel veya yabancı şirketlerin ticari sırları çalınabilmektedir. Yasadışı malzemeler bir anda milyonlarca bireyin kullanımına sunulabilmektedir. Bu malzemelere çocuk pornografisi den yasadışı  uyuşturuculara  kadar  binlerce  yasadışı  malzeme  dâhildir.  (Siegel,  2017,  s.  470). Bireyler   bu   tür   yasadışı   eylemleri   herhangi   bir   risk   olmaksızın   yapma   kolaylığına kavuşmuşlardır. Örneğin bir bireyin kumar oynamak için bir kumarhaneye gitmesine gerek kalmamıştır.  Anonim  bir  kimlikle  bunu  kolay  bir  şekilde  yapabilmektedir.  Bir  suçlunun elinde  bir  silah  ile  bankaya  gitmesine  gerek  kalmamıştır.  Bireysel  bir  çatışmadan  dolayı intikam almak isteyen birey mahrem bir bilgiyi milyonlarca bireye sunabilmektedir.

Suç işlemek amacıyla yüzlerce kötü yazılım üretilmiştir. Bunlardan bazıları: Botlar veya zombiler (bots or zombies) bilgisayarın uzaktan kontrol edilmesini sağlayan zararlı bir yazılımdır.   Tuş   kaydedici   (keyloggers)   ele   geçirilmiş   olan   bir   bilgisayarın   tüm   tuş vuruşlarını  kaydeden  bir  yazılım  veya  donanım  programıdır.  Paketçi  (bundlers)  çeşitli programların  indirilmesi  aracılığı  ile  kendini  gizleyen  zararlı  bir  yazılımdır.  Dağıtılmış hizmet  reddi  (DDoS)    bir  sisteme  veya  hizmete  yoğun  bir  saldırı  ile  hedefe  erişimi engellemek  veya  reddetmek  için  kullanılmaktadır.  Paket  korsanı  (Packet  Sniffers)  özel verilerin kaydedilmesi ve veri trafiğinin incelenmesini sağlamış olan zararlı bir yazılımdır. Roodkitler ele geçirilmiş olan bir makinede araç derleyicisi görevi görmektedir. Ele geçirilen bir bilgisayara sürekli erişime ve verilerin toplanmasına yardımcı olmaktadır. Casus yazılım (Spyware) ele geçirilen bir sistemden bilgileri gizlice toplamaktadır. Komutlar (Scripts) bir bilgisayarda verileri kopyalama, uzaktan erişim ve yerel bir ağa veya bilgisayara saldırıda kullanılan  kısa  programlar  ve  komut  satırlarıdır.  Oltalama  (Phishing)  özel  bir  bilgiyi (örneğin banka kartı şifresi) ifşa etmesi için alıcıyı ikna etmeye çalışan mail veya bir belge olabilmektedir. Truva atları (Trojans)   gizli olarak çeşitli programlar indirilirken inen bu programlar   veri  sağlama,  bilgilerin   ele   geçirilmesi  ve  dağıtılmasını  sağlayan  zararlı programlardır.  Solucanlar  (worms)  ağlar  arasında  seyahat  eden  ve  otomatik  olarak  veri kopyalayan  ve  diğer  sistemlere  veri  gönderen  tamamen  virüslü  bir  yazılımdır.  Virüsler (viruses) rastgele sistemlere bulaşacak olan zararlı programlar ve kod parçalarıdır. (Britz, 2013,  ss.  76-77).     Özellikler  1995’ten  sonra,  internetin  bütün  dünyada  kullanılmaya başlanması ile bilişim suçlarının işleniş biçimlerinde de büyük bir çeşitlilik ortaya çıkmıştır. Daha önce bilinmeyen birçok yöntem (modus operandi) görünmeye başlamıştır. Bunlarda biri  de  web  sayfası  hırsızlığı  ve  web  sayfası  yönlendirmektir.  Amaç  çıkar  elde  etmektir. Örnek olarak diğer bireylerin kredi kartları bilgilerine ulaşmak olabilir. (Durmaz, 2006, s. 95).  Bilgisayarlar ile insanlar karşılaştırıldığında, insanlar bilgisayarlardan daha fazla hata yapma eğilimindedirler. Bilgisayarlar yalnızca veriler üzerinde çalışırken, insanların içinde yaşamış oldukları toplumsal çevreye karşı sorumlulukları vardır. Bundan dolayı aldatılmaya eğilimlidirler. Bilgisayar ve internet suç işleyen kişilerin kimliğini gizleyen bir maske görevi görmektedir.   Dolayısıyla   suç   işleyen   ile   kurban   arasında   herhangi   bir   etkileşim olmamaktadır.  Bu  durum  bilişim  suçlarında  olay  yeri  kavramını  ortadan  kaldırmıştır. (Durmaz, 2006, s. 113). Ve fail ya da faillerin yakalanma oranlarını çok düşük seviyelere taşımıştır. Yargıtay kararlarına bakıldığında ülkemizde en fazla işlenen bilişim suçları kredi kartları ile ilgilidir. (TCK madde 245). Bunu sırasıyla  (TCK madde. 243) sistemi engelleme, bozma,  verileri  yok  etmek  veya  değiştirmek  (TCK  madde  244)  suçları  takip  etmektedir. (Durmaz, 2014).

Diğer yandan yerel ve uluslararası terör gruplarının da bilişim araçlarını yasa dışı yollarla   devletlerin   ve   toplumların   yıpratılmasında   birer   araç   olarak   kullandıkları görülmektedir.    Durmaz’ın  (2006)  yapmış  olduğu  araştırmada  bilişim  suçlarının  neden işlendiği katılımcılara sorulmuştur. Verilen cevaplar aşağıda sıralanmıştır:

  1. Merak
  2. Ekonomik sebepler ve para kazanma isteği
  3. Reklam yapma ve çevresinde popüler olma isteği
  4. Bilgiye ulaşma arzusu
  5. Kendi egosunu tatmin ve bilgisayarı aşma güdüsü
  6. Bilgisizlik
  7. Siyasi ve ideolojik etkenler
  8. Heyecan yaşamak
  9. Hırs
  10. İntikam alma duygusu
  11. Kıskançlık
  12. İnsanların özel hayatlarını öğrenme isteği

Bireylerin birçok nedenden dolayı bilişim suçu işledikleri görülmektedir. Her bireyin suç motivasyonu o bireye hastır. Bilişim araçları o kadar hızlı gelişmektedir ki bireyler bu değişim ve gelişime uyum sağlayamamaktadır. Her değişim suç işlenme biçimine de sirayet etmektedir. Klasik suçlar bakımından incelendiğinde kontrol altına alınması pek mümkün görünmemektedir. Çünkü dünya bilişim ağlarıyla birbirine bağlanmıştır. Artık dünyanın en ücra köyünden bir fail, New York tren seferlerine müdahale edebilmektedir.

Sonuç: Suç Sosyolojisi Bağlamıyla

Toplumsallığın   var   edicisi   olan   birey,   klasik   olarak   tarif   ettiğimiz   suçlardan korunmak amacıyla, özel inşa ettirilmiş olan 7/24 güvenlikli gözetim alanları oluşturmuştur. Ancak günümüz dünyasının en etkili ve güçlü silahı olan internete karşı herhangi bir önlem almamıştır.   Diğer   taraftan   bilişim   teknolojileri   aracılığı   ile   işlenen   suçlar   failin toplumsallığından muaftır. Yani damgalama teorisine göre klasik bir sapma durumu toplum tarafından  bir  reaksiyona  tabidir.  Bu  reaksiyon  toplumun  geri  kalan  bireylerinin  sapkın olarak nitelendirdikleri faile karşı kınama, dışlama vb. gibi soyut veya daha ileri bir safhada somut  yaptırımlar  uygulamasıdır.  Bilişim  araçları  aracılığı  ile  işlenen  suçlar  toplumu  bu gücünden   alıkoymaktadır.   Fail   toplumsallığın   kendi   istikrarını   sağlamak   için   kendi kurallarına  uymayan  bireylere  uyguladığı  baskıdan  kurtulmuştur.  Reckless’in  sınırlama teorisi bağlamında birey artık bilişim teknolojileri araçları sayesinde toplumun bireye suç işleme  durumunda  inşa  etmiş  olduğu  sınırlardan  kurtulmuştur.  Bu  bireylerin  suç  işleme motivasyonlarını arttırmıştır ve bilişim suçları kendine herkesim den suçlular üretmiştir.

Bireyin içsel bir unsuru olan psikolojisi, Freud’un süperegosundan (üst benlik) yani toplumsal tarafından kurtulmuştur. Birey Ide (alt benlik)  yani ilkel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelmiştir. Günümüzde özellikle bireylerin sosyal paylaşım siteleri aracılığı ile işledikleri suçlar  buna  örnek  verilebilmektedir.  Bilişim  araçları  faillerin  görünmez  olmasına  katkı sağlarken mağdurların en mahrem alanlarına kadar görünür olmasına katkı sağlamaktadır. Bilişim  teknolojileri  toplumsal  kontrol  mekanizmalarını  adeta  buharlaştırmıştır.  Çünkü klasik bir suçu mahallesinden en fazla birkaç mahalle ötede işleyen fail artık güven kaygısı olmadan dünyanın hiç bilmediği bir bölgesinin hiç bilmediği bir kasabasında hiç tanımadığı bir bireye zarar verebilmektedir. Aynı zamanda bilişim suçları, klasik suçlardan ayrı olarak bir  öğrenilme  sürecine  ihtiyaç  duymaktadır.  O  halde  birey  sosyalleşme  sürecinin  bir aşamasında bu bilgilere sahip olmaktadır. Ve suçlu olmayı öğrenmektedir. Ya da eleştirel teorilere göre birey toplum içerisindeki imkanlara sahip olma şansı olmadığından, bir bilişim suçlusu olarak sisteme gönderme  yapmaktadır. Artık dünya ve suçlar sadece bir monitör uzaklıktadır. Dünya sanal bir pazar haline gelmiştir. Ve son tahlilde suçlu olmayan herkes birer mağdur adayıdır.

Kaynakça

[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]