Sultan Murad bu son seferine hareketi sırasında Anadolu’daki arazisinin muhafazası için beylerinden beş kişiyi bıraktıktan sonra Rumeli’ye geçti.
Oğullarından Kütahya ve Hamid tarafları sancak beyi Bayezid ile Karasi (Balıkesir Vilâyeti) sancak beyi Yakub’u da sefere çağırmış ve Anadolu beylerinden istemiş olduğu kuvvetleri de beraberinde götürmüştü.
Bunlardan başka Makedonya’da bulunan ve Osmanlı himayesini kabul etmiş olan Sırp beyleri ile Dobriçe’daki Tatarların beyi Sarac Bey ve Köstendil Prensi Kostantin de askerleriyle padişahın ordusuna iltihak etmişlerdi.
Bir müddet evvel hacca giden Gazi Evrenuz gibi tecrübeli bir Rumeli akıncı kumandanın o sırada gelerek orduya iltihakı Ve böyle bir savaşta hazır bulunması Türk ordusunun maneviyatının artmasına sebep olmuştu.
Bulgaristan işini hâlleden Veziriazam Ali Paşa Yanbolu’ya dönerek padişahla orada buluştu. Osmanlı kuvvetleri İhtiman (Sofya ile Tatarpazarı arasında) Sofya, Köstendil, Kratova yoluyla düşman kuvvetlerine doğru hareket etti. Bu sırada Sırp elçisi gelerek meydan okuyup muharebeye hazır olduklarını bildirdi. Elçinin gelişinin sebebi hakikatte Osmanlı ordusunun vaziyetini öğrenmekti; bu son mevkide harp meclisi toplandı oy birliğiyle asıl düşman kuvvetleriyle karşılanmak ve Evrenuz Bey’in tavsiyesiyle düşmandan evvel varıp iyi yer tutmak üzere ileriye gidilmesine karar Verildi ve Sırp despotu Lazar’ın merkezi olan Priştine’ye doğru yüründü. Ordunun öncü kuvvetleri Gazi Evrenuz Bey ile Paşa Yiğit kumandasında idiler; Macarların (Riko Majo) dedikleri Priştine’nin güneyinde yani Priştine’ye üç kilometre daha yakın olarak Üsküp ile Priştine arasındaki Kosova ovasına gelindiği zaman müttefik düşman kuvvetleriyle karşılaştılar; hunların kuvvetleri Osmanlılardan çoktu. Sırp kaynaklarının da söyledikleri veçhile Türk ordusu geçtiği yerlerde hiç bir suretle yağma ve tahribat yapmamıştı. Düşmanla karşılaşınca Sultan Murad derhal harbe girişilmesini söyledi ise de Evrenuz Bey havanın sıcak ve askerin yorgunluğu sebebi ile harbin ertesi güne bırakılmasını arz ettiğinden öyle yapıldı.
Osmanlıların Balkanlar’daki durumunu tayin edecek olan muharebe Sırp kaynaklarına göre 1389 senesinde haziran ayının yirminci günü ve bizim tarihlerdeki kaynakların tetkikine göre (Bakınız Hammer tercümesi c. 3, s. 330) takvim hesabı üzere 16 Şaban 791 / 10 Ağustos 1389 salı günü Kosova sahrasında yapıldı. Ordunun sağ koluna Kütahya ve Hamid sancak beyi şehzade Bayezid kumandasında Rumeli beylerbeyi olan Kara Timurtaş Paşa ve Evrenuz Bey ve diğer tecrübeli beyler ve sol kola Karesi sancak beyi Yakup Bey kumandasında olarak Anadolu beylerbeyi Saruca Paşa, Kastamonu Germiyan, Hamid, Teke ve Menteşe, Aydın kuvvetleri konulmuştu. Başkumandan olan Sultan Murad; mütad üzere ordu merkezinde yer almıştı. Merkez kuvvetlerinin önünde yeniçeriler ve onların önünde de toplar vardı. Evrenuz bey’in tavsiyesiyle ordunun sağ ve sol kanatlarının önüne biner okçu konmuştu. Sağ cenah okçu kumandanı Hamidoğlu Malkoç’u ve sol kol okçu kumandanı da Hamidoğlu’nun oğlu Mustafa Bey’di. Vezir-i âzam Ali Paşa pâdişahın yanında bulunuyordu.
Karşı taraf düşman ordusunun merkezinde Sırp despotu Lazar sağ cenahta yeğeni ve damadı Brankoviç, sol cenahta Bosna kıralı Tvartko kuvvetleri vardı. Düşman kuvvetleri Sırp, Bosna, Macar, Ulah (Eflâk) Arnavud ve Osmanlı tarihlerinde görülen Leh ve Çek kuvvetlerinden mürekkepti. İki taraf kuvvetlerinin miktarı bilinmiyor. Osmanlılar düşman kuvvetinin kendi kuvvetlerinden ziyade olduğunu söyledikleri gibi karşı taraf da aksini beyan ediyor; fakat Hammer’in de kaydettiği gibi‘ düşman kuvvetinin Osmanlı kuvvetinden epey fazla olması padişahı tereddüt ve endişeye düşürmüş olduğu görülüyor ki bu tereddüdü Neşrî de kaydederek padişahın endişesini def için Ali Paşa, Allah’ın inayetiyle azlığın çokluğa galebesine dair ayet okumuş ve Sultan Murad’ın mâneviyatmı kuvvetlendirmiştir. Bu kayıtlar düşman kuvvetinin çokluğunu göstermektedir.
Muharebeye ihtida düşmanın atmış olduğu topla başlandı. Muharebe esnasında Osmanlı ordusunun sol kolu sarsıldı ise de Şehzade Bayezid’in bu kola yardımı ve düşman saflarını yarması üzerine tehlikeli durum düzeldi (Kosova fetihnamesi).
Türk ordusunun kahramanlığının ve harp planlarının çok iyi olup uygulamaya da konulması sayesinde üstün kuvvette olan düşman bozulmuş ve Bosna kuvvetleri süratle çekilmişti. Kosova Muharebesi sekiz saat sürmüştür; Sultan Murad harp sahasından ayrılıp otağına gelmeden bu zafer sevinci dolayısıyla şükrane olarak harp sahasını gezdiği sırada Miloş Obiliç adında yaralı bir Sırp asilzadesi Sultan Murad’ı hançerlemiştir.
Muharebe henüz bitmediğinden ağır yaralı olmasına rağmen Sultan Murad muharebenin sonuna ve kat’i zafere kadar emir ve kumandayı elinden bırakmadı; bu sırada Osmanlı kuvvetleri tarafından sarılarak kaçamayan Sırp despotu Lazar ile oğlu ve bin kadar maiyeti ve beyleriyle esir edilmiştir.
Öleceğini anlayan Sultan Murad düşmanı takip etmekte olan büyük oğlu Bayezid’i çağırttı ve devlet erkânının ittifakiyle hükümdarlığı, müteaddit seferlerinde kudret ve kabiliyetini gördüğü bu değerli oğluna bıraktı ve az sonra da vefat etti; Murad’ın ölümünü müteakib Despot Lazar ile oğlu derhal katledildiler.
Sultan Murad’ın cesedi tahnit edilerek Bursa’da Çekirge’de yaptırmış olduğu türbesine gönderilerek abşâ-ı dahiliyesi vefat ettiği yere gömülmüş ve üzerine türbe yapılarak zamanımıza yakın devre kadar “Meşhed-i Hüdavendigâr” adiyle devam etmiştir.
Bayezid, babasının yanına davet edildiği zaman diğer şehzade Yakub Çelebi bozulmuş olan düşmanı takip etmekte olup babasının yaralanarak ölümünden haberi yoktu. Kendisine baban çağırıyor diye haber gönderdiler ve gelir gelmez saltanat iddiasına kalkmasın diye devlet erkânının karariyle boğduruldu’ ve onun cesedi de babasının tabutuyla beraber Bursa’ya gönderilerek onun yanına defnedildi. Yakub Bey şehit edildiği zaman otuz yaşında bulunuyordu; mağduren vefatı orduda ızdırap uyandırdı.
Kosova meydan muharebesi, Türklerin Rumeli’de (Güney Doğu Avrupa’da) kalmak için Sırpsındığı ve Çirmen savaşlarından sonra kazandıkları üçüncü büyük harptir. Bu harpteki büyük zaferi temin edip onu gördükten sonra gözlerini hayata kapamış olan I. Murad, tarihte Gazi Hünkâr Murad Hüdavendigâr diye anılan büyük Osmanlı padişahıdır; yirmi dokuz, otuz sene süren hükümdarlığı zamanında zaferden zafere koşmuş ve hepsinde muvaffak olarak mağlubiyet yüzü görmemiştir. Bir beylik olarak babasından intikal eden hükümetin imparatorluk temellerini atmıştır. Gibbons’un pek güzel tasvir ettiği gibi Osman Gazi etrafına bir ırk toplamış, Orhan bir devlet yaratmış fakat İmparatorluğu Sultan Murad Hüdavendigâr kurmuştur. Françes, I. Murad’ın muvaffakiyetli olarak otuz yedi büyük harp yaptığını yazıyor.
Osmanlılara karşı tam tarafsız olmayan Rumen tarihçisi Jorga bile Sultan Murad’ı : “kendisine tâbi Müslümanlara karşı cömert ve alicenap ve Hristiyanlara karşı galip gelmeyi değil kalpleri kazanmayı bilen, yumuşak, müsamahalı bir efendi” olarak tavsif etmektedir.
Rum tarihçisi Atinalı Halkondil de Sultan Murad’ı az konuşan fakat konuştuğu zaman güzel söz söyleyen hayırlı bir hükümdar yorulmak bilmeyen bir avcı ve kibar bir şövalye” sözleriyle görüşünü belirtir. Kendisinin hareket tarzı, tarihî olaylar tetkik edilince Sultan Murad, azim ve irade kudreti vakar ve ciddiyeti, din ve mezhep farkı gözetmeksizin tebaasına karşı rahim ve şefik oluşu, açık ve samimî şahsiyeti ile içte ve dışta sevgi ve saygı uyandırmış büyük bir Türk hükümdarı idi. Çandarlı Halil Hayreddin ve oğlu Ali Paşa’lar gibi iki şahsiyetin gayret ve faaliyetleri ile adlî, malî, askerî sahalarda esaslı teşkilât yaparak devleti aşiret halinden teşkilâtlı bir devlet haline sokmuştur. En tehlikeli zamanlarda bile itidalini muhafaza etmesini, ne suretle hareket edeceğini bilir ve mutlak surette vereceği kararı tecrübeli beyleriyle müzakereden sonra verirdi; kendi mütaleasına aykırı mütaleaların isabetini takdir edince onu kabul eder, itirazlara ehemmiyet verir ve dinlerdi; bu hali başarılarında mühim âmil olmuştur.
Sultan I. Murad bir kayda göre elli dört yaşında ve diğer nakillere göre de, 65 ve 68 yaşlarında iken şehid edilmiştir (791 H./1389M.). Murad’ın üç oğlunun büyüğü olan Bayezid muharebelerde cesareti, yüksek kumanda kabiliyeti ile kendisini göstermiş olup babasının muvaffakiyetlerinde büyük hissesi vardı. Ortanca oğlu Savcı Bey, hükümdarlığa geçmeye haris olup babasının Anadolu’da bir seferde bulunduğunu fırsat bilerek 1385’te imparatorun büyük oğlu Andronikos ile beraber babalarının aleyhlerine isyan ettiklerinden Dimetoka’da yakalanarak evvelâ gözlerine mil çekilmiş ve sonra öldürülmüştür. Bursa’da Osman Gazı türbesinde medfundur.
Karesi sanca beyi olan şehzade Yakup ise bu Kosova muharebesinde hükümdar olan Bayezid’e karşı Savcı Bey gibi saltanat iddiasına kalkar ihtimaliyle devlet erkânının karariyle boğulmuştur. Murad Hüdavendigâr’m hükümdarlığı müddeti Milâdî tarihle yirmi dokuz senedir.
Bayezid harb sahasında hükümdar îlân edilmiş olduğundan muharebeye devam ederek kumandanlardan PaşaYigiti Bosna ve Firuz Bey’i Vidin taraflarına akına gönderdiği gibi Kratova gümüş madenlerini zapt ile Üsküp şehrine Türk göçmenlerini iskân ettirdi.