İnsansız hava araçları savaş teknolojisinin son canavarları. ABD, F-35’lerden sonra insanlı savaş uçağı üretmeyecek. İnsansız hava araçlarının, insanlı olanlardan çok daha ‘maharetli’ olduğu dönem başladı bile. ABD’nin predatörleri, İsrail’in heronları, çok değil birkaç yıl öncesine değin, ulaşılmaz teknolojiler gibi duruyordu. Dün Türkiye’nin insansız hava aracı ANKA’nın test uçuşunda araç altı saat havada kaldı. Bu süre 24 saate kadar çıkacak, ANKA, 10 bin metreye çıkabiliyor ve 200 kg ‘faydalı’ yük taşıyabiliyor. Konvansiyonel silahlara dayalı bir savunma sistemi ve buna bağlı 19.yüzyıldan kalma düzenli ordu, zorunlu askerlik bitiyor.
Ama bu gelişmenin daha da önemli bir yanı var: Türkiye ANKA’yı geliştirdi ve bu aracın, İsrail’in heronlarından hatta Türkiye’ye gelmesi için araya Obama’yı soktuğumuz predatörlerden bile daha iyi olmaması için hiçbir neden yok. Ama daha iyi olması için bir tek neden var; ANKA, heron ve predatörlerden daha sonra tasarlandı ve yapıldı. Artık teknoloji yoğun bir ürünün bir diğerinden daha iyi, daha gelişmiş olması yalnızca zaman faktörüne bağlı. Son olan iyidir. Bu kadar. Ama daha düne kadar, teknoloji yoğun bir ürünün benzerlerine üstünlüğü, ülkeye ve üreticiye bağlı olarak değişiyordu.
Bunun ortadan kalkması sıradan bir gelişme değil. Bir tarihsel dengeyi bitiren, diğerini başlatan bir gelişme bu. Ülkeler arasındaki teknoloji farkının ortadan kalkmasının ekonomik, askeri ve tabii siyasi sonuçları var.
Biliyorsunuz soğuk savaş, aslında bir dehşet dengesinin üzerine oturduğu için ‘soğuk’ savaştı. Soğuk savaş bitti; tabii detant da…
ABD, tek başına kalmıştı ancak sistemi tek başına kontrol etmek, dengeden uzaklaşmak tehlikeli bir durumdu ve bu tehlike gerçeğe dönüştü. Berlin-1989’dan sonra dünyanın bütün dengeleri bozuldu. Berlin Duvarı’nın yıkılması yeni bir dönemi başlatıyordu ama dengeden dengesizliğe-kaosa- hızlı geçiş, ilkönce bir önceki dengenin sorunlu coğrafyalarını hareketlendirdi. Bu, 11 Eylül’e, Afganistan’a, Irak işgaline giden yoldu. Tabii bu yolun ekonomi varyantı da, bugün giderek derinleşen krizi ortaya çıkardı.
Sistemin temelleri hatta o temelin kazıkları yerinden oynamıştı. Bu temelin kazıklarının ne olduğunu tahmin edersiniz: 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, imparatorlukların çözülmesi ve dünya savaşı ile başlayan süreçte doruğuna varan sanayi kapitalizminin sürükleyici sektörleri ve onların teknolojisi, üretim araçları…
Temelin kazıkları bunlardı ve bu kazıkların üzerinde ulus-devletler, ulusal pazarları kanla, katliamla, soykırımla oluşturdu. Ulus-devletlerin paylaşımı, dünya savaşlarını, ulusal burjuvazinin sömürüsü de ulusal sınırlar içinde yoksulluğu ve baskıyı getirdi.
Bu dönemde, ulus-devletlerin hiyerarşisi küresel zenginliği, teknoloji üretimini ve bunların dağılımını belirledi. Sovyetler, kesinlikle kapitalizmin, daha doğrusu, tekelci devlet kapitalizminin dışında bir sistem değildi. Teknolojiyi hâkim uluslar geliştiriyor diğerleri sırası gelirse onlardan satın alıyordu. Bilgi ulaşılmazdı. Tabii bu sistemin kurumları da vardı:
ABD hegemonyasında, ikinci savaştan sonra oluşturulan, IMF-Dünya Bankası gibi kurumlar sistemin ‘resmi’ kurumları idi. Ama sistemin gayri-resmi kurumları da bu süreçte oluştu. Örneğin, ‘bizim’ şu derecelendirme kuruluşları bu sürecin ‘harika’ çocuklarıdır. Üçü çok ünlüdür. S&P, Moody’s ve Fitch. Bunların özel tarihinden bahsetmeyeceğim. İnternette var. Ama bunların hangi sürecin çocukları olduğu yok; bunun için yazdım. Mesela Fitch, 1913 doğumludur. 20. Yüzyılın bütün katliamcı, soykırımcı liderleri de, 19.yüzyılın son çeyreği ile 20. yüzyılın ilk çeyreği arasında doğmuştur.
Peki, niye bu kadar telaşlılar
İşte nihayet! Bir dönem bitti! ‘Harika’ kurumları ve şimdi hayatta olmayan katliamcı ‘dehalarıyla’…
Artık teknoloji denetlenemiyor; teknoloji, bilgi ve bunları üreten bilim her yerde artık.
Tabii ki çok telaşlılar… Fitch gibilerin operasyonları bunun göstergesi. Hele Türkiye’nin kontrolleri dışında olması, kontrolleri dışında büyümesi tüylerini diken diken ediyor. Yukarıdaki grafikler hem krizi anlatır hem de Fitch gibilerin niye telaşlı olduğunu…
Gelişmiş ülkelerde reel sektörlerde hem sermaye büyümesi hem de yatırımlar baş aşağı giderken, bu gelişmekte olan ülkelerde artıyor. Ama bu artış, aynı zamanda, çok yoğun teknoloji akışı ile oluyor. Sorunları budur ve bunun onlar için çözümü yoktur. Evet, tam şimdi, Frank’ın dediği gibi, Yeniden Doğu! Ama barışla!