Günlerdir medya üzerinden sürdürülen, seviyesi ve üslubu ile kardeşliği, ağabeyliği örselemiş olan yazıları, sözleri görünce asıl maksadın ne olduğunu, eğitimle, gelecek nesillerimizle nasıl bağlantılı olduğunu, millet sevdalıları olarak yaşanan bedbahtlığı, sorguluyoruz. Algının dershanelerden çok ötede olduğu aşikâr. Yaşanılan vakıayı, İktidarın sivilleşme ve sivil iradenin tecelli ettirilmesi yönündeki iradesine yönelik 10 yıllık çabasını, sesi, soluğu ve kalemi ile destekleyenlerin iktidarla yaşadıkları bir iktidar meselesi olarak, algılamaktayız. Meselenin bir tarafı olmak bir yana her tarafının itidalli ve kuşatıcı olmasını arzu etmekteyiz.
Bir eğitim sendikası olarak açıkça belirtmek gerekir ki ideal cümle dershanelerin kapanmasına dair kurulacak cümledir. Ancak ideal cümleler ideal şartlar vücut bulduğunda anlamlı olur. Dolayısı ile atılmamış, atılamamış adımların faturasını dershanelere ya da başka unsurlara yüklemek bu yönü ile adaletsizlik olur. Sonra bir anda ortaya çıkabilecek sorunları cümle kurarak bertaraf edebilmek hayal ürünüdür. Eğitim hap mesafesinde düşünülmeyecek kadar derin ve yapılan yanlışların bedelini milletin geleceğine en tesirli ödeten sistemin adıdır. Aynı cümlelerle farklı yerlerde olunmasının sebebi eğitim de değildir dershanelerin kapatılmaları da. Üzücü olan, yaşananlara eğitimin alet edilmesidir. Sayın Başbakan, biz iktidar olduğumuzda da dershanelerle ilgili aynı cümleleri kurmakta idik diyor. Doğru. Dershaneler eğitim sisteminde yapıla gelen yanlışlardan dolayı kuruldukları andan itibaren ilgili bakanların, dönemlerinin başbakanlarının eleştirdiği kurumlar olmuşlardır. Ancak dershanelerin kapatılması, okullardaki eğitim kalitesinin, isteği, şevki her defasında örselenen eğitimci arkadaşlarımın yaşadıkları ve fiziki imkânların yeterliliğine dair reform çabaları hedefine ulaşmadan dillendirilecek, bugünden yarına sorunsuz çözülecek bir mesele değildir. Şöyle ki bugün ikili öğretim yapan bir okulda sabahçı öğretmen yoğunluktan dolayı öğleden sonra bile okulunda misafir durumunda kalır. Ayrıca dershanelerin kapatılmasının sadece iktisadi boyutu bile belirsizliği tetikleyecek hacimdedir. İşin sınavlarla ilgili boyutu, her adımda değişime zorlanan sistemin öğrenciler üzerinde oluşturduğu etkilerin maliyeti boyutu ise zaten konuşulamamaktadır. Çünkü sistem geleceğe dönük ortaya çıkabilecek problemleri ölçmekten uzaktır. Sistemi orta ve uzun vadede planlayamayanların her manevrası öncelikle öğrencilerimize bedel ödetmekte, onları sisteme karşı güvensizliğe itmektedir. Şimdilerde yaşananları nezaketi zorlayan adımlar olarak görmekte ve gördüklerimizden dolayı da üzülmekteyiz.
Torunları olarak cümle kurmaktan, onların aziz hatırasına sahip çıkmaktan gurur duyduğumuz, çağ açıp çağ kapatan komutan, devlet adamı Fatih Sultan Mehmet Han. Ve İstanbul’un fethinin Manevi mimarı Akşemsettin Hazretleri. Konstantinapolisi, İstanbul yapmak için nasıl bir mücadele sergilemişlerdi. Ülkenin düşmanlarından daha çok içeride mütarekeyi macera olarak sayanlarla uğraşmışlardı. Fatih Sultan Mehmet Han gemileri Haliçten taşıyacağını kılıç arkadaşları ile paylaştığında bir liderin sevdalandığı İstanbul özleminin nasıl tecelli edeceğine dair emareler, meziyetler, yürekler ortaya konmuştu. Lideri anlayamayan kafalar o zaman da gencecik çocuğu tutup Devleti-Ali Osmana padişah yaparsanız olacağı budur elbet demişlerdi. Ancak Yol da yolculukta Türk Milet’inin bekası, İslam Güneşinin yayılması için idi. Ve İstanbul, yürek devleti kuran Akşemsettin Hazretlerinin ellerinden, yüreğinden semaya iletilen duası olmuştu. Allah ecdadıma rahmet eylesin.
Alemlerin Rabbi, dünya coğrafyasında İslamın bayraktarlığını yapmayı, sancağını taşımayı, kızıl elma ülküsü ile Allah’ın Rızasını kazanmayı amaç edinen bu milletin duasını, yakarışını, mücadelesini kabul etmiş, bütün dünya milletlerine diyeceği olan bu lider devleti zafere taşımıştı. Ecdat ışık saçan, yolumuza ışık olan örneklerle dolu iken Beyaz atına binmiş, ordusunun önünde giden Fatih Sultan Mehmet Han, yanında onu yetiştiren Akşemsettin Hazretleri ile İstanbul’a giriyordu. Türk Ordusunu karşılayan şehir halkı yol boyunca dizilmiş, ellerindeki çiçek demetlerini padişaha sunmak için yaklaşıyordu.
Şehir ahalisi, beyaz sakalıyla, ağır duruşuyla Akşemsettin’i padişah sanıp çiçekleri ona sunmaya çalışıyorlardı. Akşemsettin atını geri çekip göz ucuyla Fatih’i göstererek:
“Sultan Mehmet odur, çiçekleri ona veriniz”, demek istiyordu.
Fatih Sultan Mehmet Han, çiçeklerle kendisine doğru yürüyenlere hocası Akşemsettin’i göstererek:
“Sultan Mehmet benim, ama o, benim hocamdır. Gidiniz çiçekleri gene ona veriniz”, diyordu. Ve bugüne dair tarihe notlar düşüyordu. Benzetme algısı ile cümle kurmuyorum, fakat Fatih Sultan Mehmet Hana da, Akşemsettin Hazretlerine de muhtaçlığımızın gönlümüze düştüğünü ziyadesi ile yaşıyorum.