Bodrum Hakimi, Türkiye’de insan, kadın ve hakim olmak..

İkbal Çiğdem Damar
Bodrumlife Dergisi
21Ekim 2011

Bir türkünün ardından ..

O bir Cumhuriyet kadınıydı. Kendine güvenen, gözü pek ve kararlı. Kuşkusuz, onun kendine olan güveni, genç Türkiye Cumhuriyeti ile başlayan yepyeni dönemin dinamizmini ve umudunu da arkasına alıyordu.Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinde 1906 yılında doğmuştu. Cumhuriyet ilan edildiğinde, 17 yaşındaydı. Atatürk’ün Türk kadınına verdiği onuru hakkıyla taşıyacak kadar güçlüydü.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirmiş ve Türkiye’nin ilk kadın hâkimlerinden birisi olmuştu. Genç Türkiye’nin mücadeleci ruhuna sahipti o. Hukukun, doğruluğun ve aydınlığın mücadelesi. En önemlisi, çağdaşlarından çok önce kendisine tanınan hakların sorumluluğunun bilincindeydi.

Bodrum’a 24 Eylül 1951 yılında geldi. 45 yaşındaydı. Genç mücadeleci ruhundan bir şey yitirmemişti ama, acı ve yenilgi artık tanıdığı şeylerdendi.

Milletvekili olmak, politikaya atılmak istemişti. Ama bu girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Hakkında çok az şey bildiğimiz bir nişanlısı vardı. Hâkime Hanım, Bodrum’a gelmeden önceki günlerde, Londra’da apandisit ameliyatında kaybetmişti çok sevdiği nişanlısını.

Geldiğinde kalbi kırık, umutları kırıktı. Ama o, Bodrum’da tıpkı Halikarnas Balıkçısı gibi, tıpkı Bodrum’un tarihine mal olmuş diğer pek çok kişi gibi, kendini burada yeniden yarattı. Mefharet Tüzün, artık “Bod-rum Hâkimi” idi. Yaşadığı yerle bütünleşen, adil, korkusuz ve dost.

Bodrum’da ilk eczaneyi açan Bodrumlu Halil Uslu ve eşi Nükhet Uslu’ da o günlerde Bodrum’a yeni tayin olan, Halil Bey’in eski okul arkadaşı savcı Ahmet Türdü ile görüşmeye başladıklarında, Hâkime Hanım’la da tanışmış oldular. Savcı Ahmet Bey ve eşi Perihan Hanım, Halil Bey ve eşi Nükhet Hanım ile Hâkime Hanım çok yakın ve güzel bir dostluk ortamında görüşmeye başladılar. O zamanlar, yerliler kendi aralarında görüşürler ve bir kadının yalnız başına bir yere gitmesine iyi gözle bakmazlardı. Rum mahallesinde oturan Rumlar ise, 1938’li yıllarda Kumbahçe Mahallesi sahilinden denize mayoyla girecek kadar farklı bir yapıda idiler. O yıllarda denize mayoyla yalnızca Moda, Kalamış gibi İstanbul plajlarından girilebilirdi. Bir İstanbul kızı olan Nükhet Hanım, eşinin akrabalarıyla görüşmekten ve ev gezmelerinden hoşnut olsa da, eşinin akrabası Ahmet Nalbantoğlu’ndan başka pek kimse yoktu etrafında, entelektüel anlamda sohbet etmekten keyif aldığı. O yüzden Bodrum Hâkimi Mefharet Hanım’la kurdukları dostluk, hayatına bambaşka bir renk katmıştı. Mefharet Hanım’ın şakacı ve zeki yapısı, okudukları kitaplar ve yaşam üzerine yaptıkları sohbetlerle farklı bir zenginliğe ulaşmışlardı. Mefharet Hanım çok okuyan, kültürlü ve akıllı bir kadındı.

Nükhet Hanım, İstanbullu idi. Babası Mehmet Arif Lengiz, 1934 yılında Bodrum’a liman reisi olarak atandığı için, Nükhet Hanım öğrenciliği boyunca her yaz Bodrum’a gelirdi. Halil Bey’le de bu vesileyle, 15 günde bir İstanbul’dan Bodrum’a sefer yapan Erzurum Vapuru’nda tanışmıştı.

Savcı Ahmet Türdü, Halil Bey’in eski okul arkadaşıydı. Savcı Ahmet Bey Eşi Perihan Hanım’ın sözünden dışarı çıkmazdı. Hatta arkadaşları ona zaman zaman takılırdı bu konuda. Kılıbık olduğunu söylerlerdi.

Eşi Perihan Hanım, eşine sevgisini esirgemeyen, dirayetli ve sözünü bilen bir eşti. Sevgi, güven ve dostluğa dayalı iyi bir evlilikleri vardı.

Bu arkadaşlık ortamı, alışılagelmişin dışında idi. Çünkü Bodrum Hâkimi Mefharet Hanım, hâkim de olsa, ne kadar gözü pek ve mertte olsa, sonunda bir kadındı. Üstelik Bodrum gibi küçük bir kasabada yalnız yaşayan bir kadın… Geceleri bazen Halil Bey evine bırakırdı onu.

Geç saatlerde bıraktığı da olurdu. Mefharet Hanım, çekinmeden Halil Bey’in koluna girecek kadar güvenirdi dostluklarına.

Nükhet Hanım’da Bodrum’a İstanbul’dan gelin gelmişti. İstanbul Üniversitesi’nde felsefe okumuş, fakat eşi Halil Bey, o zamanın belediye başkanı Mümtaz Ataman’ın oğlu Ural Ataman’a özel ders vermesi dışında Bodrum’da mesleğini yapmasına müsaade etmemişti

Bir gün, Nükhet Hanım’a mahalleden bir komşusu gelip, imalı bir sesle “Duydun mu, Mefharet Hanım hamileymiş” deyince, Nükhet Hanımkendisine söylenen bu lafın nereye getirilmek istendiğini anlayıp, “Ya öyle mi, benim kocamdan mı hamile kaldı acaba?” diye kinayeli cevabını vermişti.

Bazı Bodrumlular, pek alışmadıkları bu tarz bir dostluğu yadırgıyor ve kendilerince yakıştırmalarda bulunuyorlardı. Kimi zaman Savcı Ahmet Bey ile, kimi zaman Halil Bey ile birlikte anılıyordu Mefharet Hanım’ın adı. Mutlaka üzülüyorlardı, böylesi güzel dostlukların bu kadar seviyesiz bahanelere dayandırılmasına. Ama ne eşleri, ne kendileri ne de Mefharet Hanım böyle söylentilere kulak asmadılar.

Sık sık “Ay” isimli sünger teknesi ile denize açılırlar, şen şakrak şarkılar söyler, eğlenirlerdi. Denize girer, güneşlenirlerdi. Hatta bir keresinde, teknenin motorunu kasıtlı olarak bozup, “uskur attı” bahanesiyle, karşı adaya gitmişlerdi.

Halil Bey, Nükhet Hanım ve Mefharet Hanım, İzmir Fuar’ına gittiklerinde, Mefharet Hanım’ın erkek kardeşinin oğlu olan, şimdi İstanbul’da jinekolog doktorluk yapan Fahir Tüzün de, dayısıyla İzmir Fuarı’nı görmek için gelmişti. Fahir Tüzün’ün dayısı, Mefharet Hanım’la evlenmek istiyordu. İki kez evlenmek talebinde bulunmuş, ama Mefharet Hanım evlenmek istememişti. Mefharet Hanım, bu yüzden yeğeni Fahir’e onlarla kalmak istemediğini, çok yakın arkadaşı Nükhet Hanım ve Halil Bey’le otelde kalacağını söylemişti.

Nükhet Hanım, tanınmış bir Bodrumluyu (Nükhet Hanım bu kişinin adını söylemek istemedi) bile mâhkum etmekten çekinmeyen Hâkime Hanım’ın bu kararı yüzünden sabahlara kadar uyuyamamış ama Bodrum Hâkimi bu kararı vermekten bir an bile çekinmemişti.

Mefharet Hanım’ın Tavşanlı’dan gelirken kendisine ev işlerinde yardım etmesi için beraberinde getirdiği bir yardımcısı vardı. Güvendiği bir kızdı. Oturdukları ev, kaymakamın oturduğu evin yanında idi. Bir gün, evin etrafında silahlar patladı ve kavga çıktı. Ev gece gündüz korunduğu için, etrafında her zaman silahlı korumalar vardı. Bu yüzden de olay büyüdü. Kavganın yardımcı kız için çıktığı ve bu kızın Hâkime Hanım’ın evde olmadığı zamanlarda eve erkek arkadaşını aldığı ortaya çıkınca, Hâkime Hanım çok üzüldü.

Bu olaydan sonra sık sık intiharı düşünür oldu. İntihar düşüncesine sebep bu olay değildi elbette. Mefharet Hanım, Bodrum’a gelmeden önce de bir kez intihara kalkışmış ama kurtarılmıştı. Dostlarına da düşüncesinden bahsetmeye başlamıştı, hatta onlardan intiharına yardım etmelerini istiyordu. Dostları, işin ciddiyetinin farkında olarak onu vazgeçirmeye çalıştılar. Hatta, kendilerini zan altında bırakacağını bile söylediler. Nitekim, ilaç içip kendini öldürmeye çalıştığı girişiminde, eczacı Halil Uslu ve doktor Hüseyin Misoğlu durumu fark edip, onu kurtardı.

Ama Mefharet Hanım, kararlıydı. İlaç içerek ölmek girişiminin engellenmesinden bir gün sonra kendini astı. 17 Mayıs 1954 günü her zamanki saatinde iş yerine gitmeyince, Adliye’den evine giden davalı Bekir Akkaya, onun asılı bedenini açık olan penceresinden gördü.

Yeğeni Fahir Tüzün’e haber verildi. Fahir Bey ve dayısı, Mefharet Hanım’ı almaya geldiler. Cesedine otopsi yapıldı. Fahir Bey’in dayısı, Nükhet Hanım’ın unutamayacağı şu sözleri söyledi, otopsiden sonra: “Bu kavuşmayı çok istediğim kadını otopside göreceğim hiçbir zaman aklıma gelmeyecek bir şeydi…”

Onun ölümü, büyük yankı uyandırdı. En küçük köye kadar haberi ulaştı ve tüm Bodrumlular bundan büyük üzüntü duydular.

Mefharet Hanım’ın kaybettiği anlam, hayatı mıydı, inandıkları mıydı bilinmez. Belki de o gittiği bilinmeyen ülke de, kendisinden önce oraya giden nişanlısına kavuşmayı umut ediyordu.

Hiç birimiz bunu bilemeyeceğiz.

O, arkasında adını türkülerde yaşatarak ölümsüz kılan ve ardından tek kötü laf söyletmeyecek bir Bodrum halkı bıraktığını bilebilecek midir acaba ..