Şu sıralar dünya Amerikan kaynaklı bir kampanya ile meşgul. Bu kampanya, internetten paylaşılan videolar, gazete yorumları, Hollywood yıldızlarının katkısı ile büyüyor. Kampanyanın adı ‘Kony 2012’. Joseph Kony, Uganda’da hükümete karşı savaştığını söyleyen ve bunu 1987’de kurduğu LRA (Lord Resistance Army-) vasıtasıyla yapan bir örgüt lideri. LRA, ideolojik gıdasını zorlama Katolik Hıristiyan yorumdan alıyor. Dolayısıyla Kony, kendisini tartışılmaz bir medyum ve Tanrı’nın sözcüsü(!) olarak ilan etmiş durumda. Ama Batı da Kony’yi savaş suçlusu ilan etti. Yaygın insan hakkı ihlalleri, özellikle çocuk kaçırma, cinayet ve çocuk istismarı, Kony’nin örgütüne Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından yöneltilen başlıca suçlamalar.
Ancak şunu teslim etmek gerekir ki LRA, Uganda devletine karşı yürütülen en uzun isyan hareketlerinden biridir. Biliyorsunuz Batı, Uganda’yı kaynaklarını sömürme, insanlarını köleleştirme konusunda çok ama çok önceleri keşfetmişti ancak biz hepimiz Uganda diye bir ülkenin adını İdi Amin ile duyduk.
Batı, İdi Amin’i meşhur ederken, belki istemese de Uganda diye bir ülkenin olduğunu, insanlarının köleleştirildiğini, çocuk ve kadınlara, bitmek bilmeyen kabile iç savaşları sırasında, yıllardır tecavüz edildiğini, kaynaklarının yağmalandığını, dünya kamuoyuna, göstermiş oldu. İdi Amin, 2003’te sürgün yaşadığı Cidde’de öldü. Ölüm haberi geçildiği sırada, iktidarda olduğu 1971-1979 yılları biraz akla geldi. Onun binlerce kişinin ölümünden sorumlu olduğu, milliyetçi bir manyak olduğu, Hitler’i övdüğü anlatıldı. İdi Amin, Ortadoğu’daki bütün diktatörlerle sıkı dosttu; Kaddafi ile çok iyi anlaşıyorlardı. Eski bir boksör olan İdi Amin, Muhammed Ali’yle dövüşmeye kalkmış ve ‘Trablus’ta kan kardeşim Kaddafi hakemliğinde, Humeyni’nin sunucu, Arafat’ın da benim antrenörüm olduğu bir maç yapalım’ demişti. İdi Amin bu tür ‘şaka’ları özellikle yapıyordu çünkü bunlar sayesinde hem dünyaya nerede olduğunu anlatıyor, hem de Batı’ya kendince ‘ciddi’ mesajlar yolluyordu.
İdi Amin, İngilizler’e düşmandı ama 1952-56 yılları arasında Kenya’daki Mau-Mau ayaklanmasında, ayaklanmayı bastıran İngiliz Ordusu’nda görev aldı. Buradaki katliamlara katıldı. İdi Amin, aslında sömürgeci İngiliz Kraliyet Ordusu’nun (Afrika Tüfekli Kraliyet Birliği-KAR) bir subayı idi. Yani İdi Amin gibi bir diktatörü yaratan, onu katliamcı bir canavar ve sahtekar olarak Uganda’nın başına bela eden Batı’nın kendisi idi.
Bugün de Joseph Kony’yi, tıpkı İdi Amin gibi, tıpkı Kaddafi gibi, Esad gibi yoksul halkların başına bela eden Batı’nın sömürgeci siyasetidir. Bizdeki darbeci ideolojiyi oluşturan siyasi iklimi üreten sistem de Batı’nın, 2. Dünya Savaşı’ndan beri yürüttüğü ekonomik-politik paradigmanın sonucudur. Bu anlamda, mesela İdi Amin ile Kony arasında özünde çok fark yoktur ama İdi Amin ile bizim darbeci generaller arasında veya Esad ile bütün bunlar arasında da pek fark yoktur.
Bu arada tabii ki şu soruyu sormamız gerekiyor; Joseph Kony’nin örgütü LRA 1987’den beri var, 1987’den beri Kony ve örgütü çocukları kaybediyor, onları savaşta kullanıyor, cinsel olarak istismar ediyor; o zaman niye şimdi, geç değil mi? ‘Invisible Children’ (Görünmez Çocuklar) platformu tamam çok güzel bir iş yapıyor, LRA’nın lideri Kony’nin yakalanmasını ve yargılanmasını sağlayacak ama peki bundan sonra sistemin yeni Kony’ler üretmemesi için parlak bir fikirleri var mı? Bence yok, çünkü olsaydı daha önce de ‘buralarda’ olurlardı.
Kony’nin suç ortakları
Bakın CIA’in internet sitesinde Uganda ekonomisi için giriş cümlesi nasıl: ‘Uganda, verimli topraklar, bakır yatakları, altın ve diğer mineraller ve son zamanlarda keşfedilmiş petrol dâhil olmak üzere önemli doğal kaynaklara sahiptir.’ Güzel, bu biraz neye benziyor biliyor musunuz? Bizde ‘birilerinin’ kendileri ve yandaşları sıkışınca yargı ve infaz sisteminin çok insanlık dışı olduğunu söylemeye başlamasına. Batı, krizde sıkışınca, hem Uganda’nın doğal kaynaklarını hem de buradaki çocuk katliamlarını yeniden keşfediyor. Bizde de bazı ‘durumlar’ böyle değil mi? Mesela tamam, Pozantı çok büyük bir ayıptı ve bu skandal iyi ki ortaya çıktı. Ama Pozantı’daki çocukları görene kadar bizim ‘Invisible Children’lara ne oldu? 12 Eylül rejimi çocuk Erdal Eren’i astığında ve sonrasın da kimin sesi çıktı? Kony’lerin ortadan kaldırılmasını ikiyüzlü suç ortakları isteyemez.
Sonuçta Kony’leri ortadan kaldırmanın yolu onları meşhur etmek değildir; onları üretmeyecek bir sistemi insanlığa kazandırmaktır.