Sivas/Hafikte kaldığımız 96 senensinin bir günüde yan lojman komşumuza misafirliğe gitmiştik. Her evde olduğu gibi misafirliğe geldiğimiz bu evde de kapkacak su ile doluydu. Bunun nedeni de; Lojmanda yer alan su deposu, tadilattan dolayı kapatılmıştı. Su ihtiyacının karşılanması için tadilat öncesi herkes su şişelerine, kapkacaklara ve tencerelere su doldurmuştu.
Altı yaşında bir ufaklık olarak ortak alanda oturup, büyüklerin muhabbetinden sıkılarak eve ne zaman döneceğimizin hesabını yapıyordum. Tabi bir yandan da gelen ikramları afiyetle mideye indiriyordum. Artık ne kadar çok yediysem, çok fazla susamıştım. Anneme susadığımı söylediğimde, beni ve kardeşimi alıp mutfağa götürdü.
Mutfağa girdiğimizde annem ışığı açmamıştı. Ampül mü patlaktı yoksa ışığı açacağı yeri mi bulamamıştı bilmiyorum. Tezgahın üzerinde duran bir şişeyi alarak bir bardak bana, bir bardakta kardeşime su(!) koydu. Annemin koymuş olduğu acımsı suyu içtikten sonra kardeşimle birlikte tuvalete gittik. Tabi annemin eşliğinde. Tuvalet ihtiyaçlarımızı karşılarken birden bire benim ve kardeşimin nefesi kesildi ve güçlükle nefes almaya başladık. Hırıltılı nefes alışlarımız salondakileri de endişelendirdi ve herkes tuvaletin önüne toplandı. O anda herkesin tek bir düşüncesi vardı. Yemiş olduğumuz leblebi yada benzeri şeyler boğazımızda kalmıştı. Bunun üzerine babam ayaklarımızdan tuttuğu gibi bizi ters çevirip, boğazımızdaki şeylerin çıkmasıyla uğraşırken mutfaktan bir ses geldi! Firdes, sen çocuklara çamaşır suyu mu içirdin! Evet tam olarak bu olmuştu. O karanlık mutfakta annemin elini attığı şişe çamaşır suyuydu!
Çamaşır suyu içtiğimiz anlaşıldığında hemen lojmanın karşıısnda bulunan sağlık ocağına koştura koştura gittik. Tabi ben ve kardeşim kucaklanarak götürüldük.
Sağlık ocağına geldiğimizde ilk olarak bizim kusmamızı istediker. Fakat kus deyince de kusulmuyordu. Hal böyle olunca iğrenç bir şekilde babam parmağını ağzıma sokmaya başladı fakat kusmayı başaramadık. Nefes alışımız normalleşmiş fakat midemiz yanmaktaydı. Su ile karıştırdıkları bir takım tozları bize verdikten sonra hemen ambulans hazırlandı ve sivasa doğru yol aldık.
Ambulasa bindiğimizde nefes alabilmemiz adına oksijen tüpleri takıldı. Hızlı giden ve sürekli nanii naniii diyen bir araçta olmak o an hoşuma gitmişti. Kısa bir yolculuğun ardından hastaneye vardık.
Hastanedeki doktora olan biten anlatıldığında kızgınlıkla bağırmaya başladı. Ne olduğunu anlamaya çalışarak kendisini dinlediğimde, sağlık ocağındaki doktorlara “Bu sağlık ocağındakiler ne yapmaya çalışıyor böyle! Ciddi bir asit girişi olmuş ve geri çıkartmaya çalışmışlar böyle doktorluk olmaz!” diye söyleniyordu.
Hemen kardeşim ve bana serum takıldı ve midemiz yıkandı. Tam olarak bir gün hastanede kaldıktan sonra taburcu edildik. Hastaneden eve döneeğimiz zaman şahsi bir araç geldi ve evin yolunu tuttuk. Koca ambülans ile gelip böyle küçük araçla eve dönmek biraz hayal kırıklığı uğratmıştı. Çünkü ambülans ile seyehat(!) etmek çok hoşuma gitmişti.
Eve geldiğimizde bu olay tam olarak kapanmamıştı. Hastaneye kaldırıldığımızda çamaşır suyu içtiğimiz söylendiği için bir ihmal olup olmadığının anlaşılması için devlet tarafından dava açılmıştı. Suçlu olarak gösterilen kişi de annemdi.
Dava için acilen cumhuriyet savcılığına ifade vermemiz gerekiyordu. Polis aracına bindik ve savcılığa olan yolculuğumuz başladı. Araç içerisinde sürekli olarak, çamaşır suyunu bizim içtiğimizi, evdekilerin/annenin/babanın yani hiç kimsenin haberinin olmadığını belirtmemiz gerektiği söylendi. Nitekim ifade verirkende; “Annem bir şey yapmadı! Biz içtik çamaşır suyunu” demekten başka bir şey yapmadık. Bununla birkikte dava düştü ve tekrar evin yolunu tuttuk.
Su deposunun tadilatıyla birlikte başımıza bunlar gelmişti. İhmaller doğrultusunda, sağlık görevliklerinin de ne yapacağını bilmemekle beraber iyi hayatta kaldığımı düşünüyor ve şanslı birisi olarak hayatta kaldığıma dua ediyorum.