Ne çekmişizdir şu çelişkinin elinden! Yapmak isteriz yapamayız, al sana çelişki. Benim bir isteğim vardır,
sevdiğim insanın başka bir isteği. Toplum benden bir şey ister, benim gönlüm başka şeydedir. Çelişki
çelişki çelişki… Ne zaman kurtulacağız bundan?
Hiçbir zaman. Yaşam çelişkiden türer, değişim çelişkiyle başlar, gelişim için çelişki gerekir.
Ceylan ve çitayı düşünün. Ceylan yaşamak ister, çita da öyle. Hep birisi üstün gelse, öbürünün soyu
kesilirdi. Hep çita yakalasa, ceylan kalmazdı belki. Hep ceylan kaçsa, çita açlıktan ölebilirdi. (Tamam
canım, burada da çelişki var. Çitaya başka yemek mi yok? Ceylanların tamamını yiyecek kadar çita mı
var? Yine çelişki… Kaçan kim ki çelişkiden… Karmaşık olanı anlamak için basitleştirmem gerekiyor, al sana
bir çelişki daha. Basitleştirerek anladığımı bütünleştirmek için tekrar kaotik bir karmaşıklık inşa etmem
gerekiyor, bir çelişki daha!)
Ceylanın hızını geliştiren çitanın hızıdır. Çitanın hızını geliştiren de ceylanın hızı. Karşılıklı rekabetle
evrimleşmek, bu iki hayvandaki hızı çok üstün noktalara çıkarmıştır. Gelişim çelişkiden kaynaklanır,
öğrenme çelişkiden kaynaklanır, yaşam çelişkisiz var olamaz.
Biraz daha yakına gelelim. Bireyin çıkarı ile başkalarının çıkarı çok sık çelişir. Hatta uzun süredir beraber yaşayan ve birbirlerine çok uyumlanmış görünen insanların arasında bile, kimi yüzeye çıkan kimi derinlere gömülüp kalmış ve deşelenmeyen pek çok çelişki vardır.
Sadece bireylerin çıkarları birbiriyle çelişmekle kalmaz, toplumun çıkarları da bireyinkilerle çelişir. Hatta
bireyle toplum biraz ceylanla çita gibidir, çıkarları çoğu zaman esaslı bir şekilde çatışır ve bu çatışmanın
doğurduğu karşılıklı rekabete dayalı evrim, hem bireyi hem toplumu geliştirerek öylece sürüp gider.
İnsanlık tarihi boyunca bireyler kendi bireysel çıkarlarını en iyi şekilde gözetmenin yollarını bulur ve bu
yolları daha iyi bulan bireylerin yaşamda kalma, soy üretme şansı daha fazla olur. Benzer şekilde
toplumlar da çoğu zaman içinde yaşayan bireylerin çıkarlarını hiçe sayarak toplumun yaşamda kalması
için devinir durur. Neyin toplumu daha iyi yaşatacağı belli değildir, çeşitli toplumlar farklı farklı
yaklaşımlar uygularlar; bir bütün olarak kendini yaşatmakta daha başarılı stratejileri kullanan toplumlar
ayakta kalır ve devam ederler, hatta soy bırakırlar, yıkıldıklarında bile kendilerinden devşiren bir başka
toplum doğururlar.
Bireyin -en azından toplumun çeşitli kesimlerindeki bireylerin- çıkarı yeni şeyler denemekten, yenilikten
yanadır. Toplumlar ise daha yavaş dönüşür, olan durumu koruyucu yaklaşımlar, daha muhafazakar
yaklaşımlar toplum katmanında daha baskındır. Yenilikçi ve ilerici bireyler, toplumun gazabına en çok
uğrayanlardır. Bu yenilikçiliğin yönü bile önemli değildir, hangi yöne olursa olsun değişim cezalandırılır.
Ama toplumun değişen şartlara uyumu da zamanla yine bu çeşitli yönlere uç vermiş ve ceza görmüş
bireylerin bazıları üzerinden olur.
Çelişki içermeyen bir bütünlük arıyorsanız yaşamınızda, bireylerin sizi anlamasını umuyorsanız, toplumun
sizin yararınızı gözetmesini istiyorsanız, daha çok beklersiniz. Çelişki yaşamın özündedir.
Yakınımızdaki ya da uzağımızdaki insanların bizi anlamasını, bizim için iyi olanı yapmasını bekliyoruz.
Annemizin, babamızın, sevdiklerimizin, yakınlarımızın, yöneticilerimizin, ülke yönetiminin… Bizim için iyi olanı nereden bilebilirler ki? Nasıl hesap edebilirler? Değişen durumlara yönelik nasıl öngörülerini hızla
değiştirebilirler? İmkânsızı istiyoruz. Yakın ya da uzak çevremizin ve bizi etkileyen insanların tam bir iyi
niyetle, bizim için iyi olanı istemeleri ve tüm kaynaklarını kullanmaları durumunda bile yapabilecekleri
çok bir şey yok. Üstelik her biri de yapabildiği kadarıyla kendi iyiliğini elde etmeye çalışmaktan bizi pek
umursayabilecek halde değil.
İş başa düşüyor. Ama kendimiz için iyi olanı kendimizin anlaması bile çok mümkün değil. Ah işte bir
çelişki daha. İyiyi tam olarak anlamam mümkün değil ama kendim için iyiyi yapmalıyım. Çıldırtıcı, eğer
çelişkiyi sevmiyorsanız. Ama yaşamın tıka basa çelişkilerle dolu olduğunu ve yaşamın, değişimin,
dönüşümün, canlılığın zaten çelişkilerle var olduğunu kavradığınızda her şey pek keyifli.
Bundan sonraki bazı yazılarımda canımızı yakan çelişkilere değinmeyi planlıyorum. Ne demiş Yunus:
Söz ola kese savaşı söz ola bitüre başı
Söz ola agulu aşı balıla yağ ide bir söz
Bakarsınız zehirli saydığınız şeyler meğer şifaymış. Şifa sandıklarınız da pek öyle derde deva değilmiş.
Yaşamımız görülmüş bir rüya gibidir, görülenden çok yorumu önemlidir. Görelim bakalım neler çıkacak
yolumuza…
Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Metaverse’ü anlamak: Avatar mı dedin?