Genelde dünyaya ve özelde Avrupa’ya baktığımızda son yıllarda meslekî ve teknik eğitime yönelişlerin ağırlıkta olduğu görülmektedir. Türkiye’de de yeteneğe dayalı meslekî ve teknik eğitime yönelişler hızlandırılmalıdır. Bunun gerçekleştirilmesi için güçlü bir altyapı oluşturulmalıdır. Okullar bir fabrika gibi çalışmalıdır. Meslekî ve teknik eğitimi tercih edenler, ekonomik ve sosyal yönden desteklenerek teşvik edilmelidir. Genel, meslekî ve teknik ortaöğretim kurumlarından mezun olan öğrencilerin öğrenim gördükleri alanın devamı niteliğindeki yükseköğretim programlarına geçişlerinde ek puan almaları sağlanmalıdır.
Türkiye’nin eğitimdeki en büyük kamburlarından biri de yıllardan beri süregelen merkezî sınav sistemi ve test tekniğinin varlığıdır. Böyle bir sistemden geçen öğrencilerin fabrikasyon insan tipinde, birbirine benzer ve tek tip olması kaçınılmazdır. Onlar tıpkı makine gibi yönlendirilmeyi ve komut almayı beklerler, inisiyatiflerini kullanma beceri ve cesaretinden de mahrumdurlar. Onlardan meziyetlerini ortaya koymasını da bekleyemezsiniz.
Değerlendirmede test tekniği; öğrencinin zihnini uyuşturan, düşünme ve hareket kabiliyetini körelten afyon gibidir. Ona tabi olanlardan verim beklemek çok iyi niyetli olmayı gerektirir. Türkiye’de uzun yıllardan beri uygulanan bu sistem, eğitime yenilikler getirmekten, öğrencilerin üretken olmasını sağlamaktan uzaktır. Bu sistem, değişime kapılarını kapamıştır. Bu sitemde dört yanlış bir doğruyu götürmekle kalmaz, koskoca bir gençliği uçuruma götürür.
Ülkemizde uzun yıllardan beri ısrarla uygulanmakta olan test tekniği, sorgulamayı ve düşünmeyi ortadan kaldırıyor. Düşünmede ve düşündüğünü ifade etmede zorlanan bugünkü gençlik, test tekniğinin düşüğüdür. Bu teknik, kalıplaşmış ezberci anlayışa hizmet ediyor.
Bugünkü test tekniği gençliğin hayatını kuşatmış durumdadır. İlköğretimin ilk yıllarında çocukların hayatlarına girmeye başlayan test kitapları, gençler evlenme yaşına gelinceye kadar onların peşini bırakmıyor. Değişik dönemlerde adları değişse de; “SBS, OKS, ÖSS, ÖYS, YGS, LYS, KPSS, KPDS, LES, ALES, ÜDS, TUS” kısaltılmış adlarıyla karşımıza çıkan test tekniğine dayalı sınavlar hayatı daracık bir cendereye sokuyor. Bir yandan ÖSYM, bir yandan da MEB test fabrikasına dönmüş, gece gün demeden soru üretiyor. Yayıncılar eğitimin temel dinamiği olan kültürel yayıncılığı bırakıp test yayıncılığına dönmüş durumdadır. Bu, zamanın en kârlı kazanç kapısıdır. Her evde bu kitaplar rafları dolduruyor. Bu kaynakların yanında şiir, hikâye, roman, araştırma-inceleme ve fikir kitabı okuyan yok. Çünkü gençler önlerinde onca merkezî sistem sınavlar varken bu tarz kültür kitapları okumayı zaman kaybı olarak görüyor. Sınav kitaplarının içerikleri ve soruları her yıl değişmekte, elde kalan kitaplar çöpe gitmektedir. Bu da millî servetimiz olan ağaçlarımızın heba edilmesi anlamına geliyor.
Eğitimde esas olan çağdaşlık ve evrenselliktir. Fakat eğitimin yerel unsurları da göz ardı edilmemelidir. Her ülkenin kendi gerçekleri vardır. Türkiye’nin de eğitimde kendi gerçeklerini dikkate alması ve ona göre bir eğitim politikası gütmesi gerekir. Öğrencilerin ta anaokulundan başlanarak ilk ve ortaöğretim sürecinde de gözlenmesi gerekir. Her öğrenci hakkında gözlem raporları düzenlenmelidir. Öğrenciler bu raporlara göre eğitime yönlendirilmelidir. Okul çeşitliliği azaltılmalıdır. Mesleki eğitime ağırlık verilmelidir. İlköğretimden sonra öğrenciler ilgi ve becerileri doğrultusunda meslek okullarına yönlendirilmelidir. Fakat bundan evvel meslek okullarına şöyle bir çekidüzen verilmelidir. Bu okullardaki eğitim, çağdaş standartlarda olmalıdır. Teknik altyapı eksiksiz olmalıdır.
Herkesin üniversite okuması gerekmez. Meslek okullarından mezun olanlar dolgun ücretlerle sanayi kollarında istihdam edilirse kimse üniversite kapılarında kuyruğa girmez. Üniversiteye rağbet azalınca üniversite sınavlarına ve dershanelere de gerek kalmaz. Meslekî eğitime ağırlık vererek üniversitelere olan ilgi ve rağbeti azaltınca mevcut yığılmalar olmaz. Hem lise seviyesinde eğitim veren bir üniversiteden mezun olsanız neye yarar ki? Sırf üniversite diploması almak için yıllarını dört duvar arasında geçirmek gençlere bir şey kazandırmaz. Gençliği ve gençliğin eğitimini dershanelere bağımlı kılmaktan kurtarmalıyız.