Ceza Yargılamasında Hukuka Aykırı Delil Sorunu

Hukuka aykırı deliller ile bu delillerin değerlendirilmesi konusu ceza hukukumuzda tartışılmakta olan önemli konulardan biridir. Hukuka aykırı delil kavramı hem delilin elde ediliş yöntemlerinin hem de bu delilin değerlendirilmesinin hukuka aykırı olduğunu yani delilin hukuka uygun, hukukun çizdiği sınırlar kapsamında olmadığını ifade etmektedir.  Ceza hukukunda delillerin değerlendirilmesi aşamalarında hakim olan ilkeler delil serbestisi ile vicdani delil sistemidir. Bu ilkeler çerçevesinde esas amaç maddi gerçeğe ulaşmaktır. Ancak bu her ne pahasına olursa olsun maddi gerçeğe ulaşılmalıdır şeklinde yorumlanmamalıdır. Hukuk ancak sınırlar çerçevesinde maddi hakikate ulaşmayı amaç edinmektedir.

Hem Ceza Kanununda hem Ceza Muhakemesi Kanununda hem de bu kanunların en temel dayanağı ve normlar hiyerarşisinde kanunundan üste gelen Anayasada hukuka aykırı delil konusundaki tartışmaya açıklık getirmektedir. Anayasa’nın 38/6.maddesinde kanuna aykırı olarak elde edilmiş delillerin delil olarak değerlendirilemeyeceği, 5271 Sayılı CMK’nın 217/2.maddesinde ise iddia edilen suçun hukuka uygun delillerle ispatının mümkün olduğu, CMK’nın 206/2-a maddesinde de yine benzer şekilde kanuna aykırı yollarla elde edilen delilin kullanılamayacağı belirtilmiştir. Emredici olan Anayasa ve kanun maddelerinden de anlaşılmaktadır ki hukuka uygun olarak elde edilmeyen deliller, delil olarak değerlendirilemeyip hükme esas teşkil etmeyeceklerdir.  Doktrinde ise bu hususla ilgili olarak mutlak değerlendirme yasağı ile nispi değerlendirme yasakları başlıkları altında tartışmalar yürütülmektedir. Yargıtay da birçok kararında doktrinsel bu tartışmaya yer vermektedir. Peki mutlak değerlendirme yasağı dediğimiz kavramdan anlamamız gereken şey nedir? Hukuka aykırı bir şekilde elde edilen delilin mutlak olarak kullanılamayacağı görüşünü içermektedir. Mutlak değerlendirme yasağının kabulü halinde elde edilen hukuka aykırı delilin hiçbir niceliksel araştırılması yapılmaksızın delilin varlığı reddedilecek ve delil olarak değerlendirilmeyecektir. Mutlak değerlendirme yasağının karşısında yer alan nispi değerlendirme yasağının neyi ifade ettiğine gelecek olursak; bu görüşe göre hukuka aykırı delilin elde edildiği sırada ihlal edilen hak ile bu hukuka aykırı delilin kullanılamaması durumunda ihlal edilecek hak arasında orantılı bir değerlendirme yapılmaktadır. Buna göre somut bir olayda hukuka aykırı delil elde edildiği sırada kişinin ihlal edilen hakkının, hukuka aykırı delilin kullanılmaması durumunda ihlal edilecek hak veya çıkardan üstünse devletin suçların hukuka aykırı delil değerlendirme dışı tutulmaktadır. Kısaca; nispi değerlendirme yasağı ile ilgili bir ayrıma gidilmektedir. Buna göre hukuka aykırı delilin kullanılması durumunda sanığın ihlal edilen hakkı ikincil nitelikte kalmakta olup delilin kullanılmaması önemli çıkarları zedeleyecek ise delil kullanılmaktadır. Yukarıda ayrıntılı bir şekilde beyan ettiğimiz üzere ceza hukukumuzda mutlak bir şekilde hukuka aykırı delilin kullanılamayacağı kabul edilmektedir.

Zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir

Hukuka aykırı delilin kullanılıp/kullanılamayacağı tartışmasının yanında bir de bu hukuka aykırı delillerin uzak etkisi ceza hukukumuzda tartışılmaktadır. Hukuka aykırı delillerin uzak etkisi hukuka aykırı bir delilden hareketle elde edilen delilin de hukuka aykırı olup olmadığı ile değerlendirmeye esas alınıp alınmayacağı ile ilgilidir. Hukuka aykırı delillerin uzak etkisi, anlamı, hangi kapsamda uygulanacağı vb. konularda gerek doktrinde ve gerekse Yargı içtihatlarında tam bir görüş birliği bulunmamakla birlikte doktrinde baskın gelen görüş hukuka aykırı şekilde elde edilen delil dolayısı ile ulaşılan deliller ister hukuka aykırı, isterse hukuka uygun yolla elde edilsin, hukuka aykırı deliller olacağıdır.  Bu duruma “hukuka aykırı delillerin uzak etkisi” denilmektedir.

Yargıtay kararlarını irdelediğimizde hukuka aykırı delil tartışmasının daha çok hukuka aykırı arama sonucu elde edilen delilin kullanılıp kullanılamayacağı, bu delilin suç konusu olması durumunda sonucun değişip değişmeyeceği yönünde olduğunu görmekteyiz. Ceza Muhakemesi Kanunu ile Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinde, aramaya kimin karar vereceğinden nasıl yapılacağına kadar ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir. Bu hükümler çerçevesinde gerçekleştirilmiş bir arama sonucu elde edilen delilin hukuka uygun olup olmadığı, hukuka aykırılığı kabul edildiği takdirde yargılamada delil olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususları pek çok ceza dava dosyalarında tartışma konusu edilmiştir. Her ne kadar emredici, mutlak hükümler olsa da pek çok ilk derece mahkemesi hukuka aykırı delilleri hukuka uygun sayıp bu delilleri mahkumiyet esasına dayanak alabilmektedirler.  Kanaatimizce bu durumda yasayı dolanmaya gerek olmayıp açık ve emredici hükümler uygulanmalı, hukuka aykırı deliller de bu deliller sonucu elde edilen yeni deliller de uzak etki sebebiyle hukuka aykırı kılınıp hükme esas alınmamalıdır.

Hukuka aykırı delil sorununda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin görüşü:

Hukuka aykırı delil tartışması adil yargılanma hakkı kapsamında yürütülmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin birinci fıkrasında herkesin cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalara ilişkin yapılacak bir yargılamada davasının hakkaniyete uygun görülüp karara bağlamasını isteme hakkı olduğu belirtilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), hakkaniyete uygun yargılanma hakkının savunma hakkıyla ilintili olduğunu vurgulamaktadır. AİHM Tamminen/Finlandiya kararında belirttiği üzere, somut davada kullanılmakta olan delilin kabul edilip edilmeyeceği hususu ile ilgili olarak sanığın hazır bulunduğu duruşmada “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri gözetilerek tartışılıp tartışılmadığını ya da söz konusu delillerin yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmamasına etkisine göre değerlendirmektedir.

AİHM’ e göre hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delilin yargılamada kanıt olarak kullanılmasının başvurucuya gerekli usule ilişkin güvencelerin sağlanmış olması ve delilin baskı, zorlama ve tuzak gibi yargılamayı lekeleyebilecek yöntemlerle elde edilmemiş olması şartıyla kural olarak Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki adil yargılanma standartlarına aykırılık oluşturmayacağına ilişkin kararları mevcuttur.  (Chalkley Birleşik Krallık B. No: 63831/00, 26/9/2002).

Sonuç olarak;

Ceza yargılamasında amaç maddi gerçeğe ulaşmak ise de bu gerçek ancak ve ancak hukuka uygun delillerle ortaya çıkabilecektir. Anayasanın 38/6, CMK’nın 217/2 ve 206. maddelerindeki açık ve amir hüküm uyarınca hukuka aykırı olarak elde edilmiş bulgular delil olarak kullanılamaz. Bu hukuka aykırı deliller dosyada ayrı bir yere bırakılmalıdır. Kanaatimizce de hukuka aykırı bir delilin sırf maddi gerçeğin ortaya çıkarılması pahasına kullanılması hem temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesine sebebiyet verecek hem de vatandaşın hukukun üstünlüğüne ve güvenilebilir oluşuna olan inancını sarsacaktır.

KONUYA  İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI

-Önleme Arama Kararı, Hukuka Aykırı Deliller Hükme Esas Alınamaz

..Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları sırasıyla değerlendirildiğinde; Arama işleminin hukuka uygun olup olmadığı: Genç Sulh Ceza Mahkemesinin 14.04.2008 gün ve 2008/138 sayılı önleme araması kararına istinaden jandarma görevlilerince 22.04.2008 günü, saat 18.00 sıralarında sanığın sevk ve idaresinde bulunan pikap olarak tabir edilen aracın durdurulduğu, yapılan ilk aramada aracın kasasında jeneratör ve bir adet dürbünün bulunması üzerine karakol komutanının talimatıyla 150 metre kadar ileride bulunan karakol bahçesine çekildiği, burada yapılan ikinci aramada ilk aramada bulunan jeneratör ve dürbün dışında suç unsuru olabilecek herhangi bir eşyanın bulunmadığı, aracın durdurulmasından yaklaşık 2-3 saat sonra, sanığın helikopter pistinde bekletildiği ve araçta bulunan diğer şahısların da karakol binasında bulunduğu sırada yapılan üçüncü aramada suça konu patlayıcı madde düzeneğinin bulunduğu olayda; yapılan ilk aramadan sonra araçta dürbün ve jeneratörün bulunması ve sanığın ağabeyinin silahlı terör örgütü üyesi olduğu bilgisinin edinilmesi üzerine sanıkla ilgili suç şüphesi ve emarelerinin ortaya çıkması nedeniyle 5271 sayılı CMK’nun 2/e, 161 ve 2559 sayılı PVSK’nun Ek 6. maddeleri uyarınca derhal Cumhuriyet savcısına olayı haber verip Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda soruşturma işlemlerine başlanılması gerekirken usulüne uygun adli arama emri veya kararı alınmadan mevcut önleme araması kararına istinaden ikinci ve üçüncü aramanın yapılması, üçüncü aramanın sanığın aracın yanında bulunmadığı sırada gerçekleştirilmesi ve önleme aramasına istinaden yapılan aramanın en kısa sürede gerçekleştirilmesi gerekirken sanığın 2-3 saat bekletilmesi açıkça hukuka aykırı olup bu arama sonucunda elde edilen delillerin hükme esas alınması da mümkün değildir. Bu itibarla; sanık hakkında hukuka aykırı olarak gerçekleştirilen arama işleminde elde edilen maddi delil ile buna ilişkin düzenlenen tutanağın, yerel mahkemece hükme esas alınmaması isabetlidir..(Y argıtay Ceza Genel Kurulu  25.11.2014 tarihli, 2013/9-610 E. ve 2014/512 K )

-Adli Arama Kararı Alınmadan Yapılacak Arama İşleminin ve Bu Arama Sonucu Ele Geçirilecek Uyuşturucu Maddenin Hukuka Aykırı Şekilde Elde Edilmiş Olacağı kararı

Dava; uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkindir. Kollukça alınan ilk bilgiler ile yapılan araştırma sonucu sanığın kimliğine ve uyuşturucu madde sattığı iddia edilen ikamet adresine dair edinilen bilgilerin uyumlu olması, kolluğun bilgiyi aldığı zaman ile sanığın uyuşturucu madde sattığı iddia edilen saatler arasındaki süre, ayrıca suç şüphesini oluşturan bilgilerin elde edildiği aşamada suçüstü halinin mevcut olmaması, bu durumda kolluk görevlilerinin suçla ilgili edindikleri bilgileri 5271 Sayılı CMK’nun 2 /e, 158, 160, 161 ve 164. maddeleri uyarınca derhal Cumhuriyet savcısına bildirip bu konuda adli arama kararı talep etmeleri ve Cumhuriyet savcısından alacakları talimat doğrultusunda işlem yapmaları gerektiğinden, adli arama kararı alınmadan yapılacak arama işleminin ve bu arama sonucu ele geçirilecek uyuşturucu maddenin hukuka aykırı şekilde elde edilmiş olacağı, suçun maddi konusu ve delili olan uyuşturucu maddenin hukuka aykırı yöntemle elde edilmesi durumunda ise hükme esas alınamayacağı ve buna bağlı olarak suçun unsurunun oluşmayacağı gözetildiğinde, yerel mahkemece sanığın üzerinin aranması için CMK’nun 116 vd. maddelerine uygun olarak alınmış bir “adli arama kararı” olup olmadığının araştırılması ve sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma sonucu hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu kabul edilmelidir. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu E. 2016/20-800 K. 2017/120 T. 28.2.2017)

-Hukuka aykırı arama sonucu elde edilen delil kullanılamayacaktır.

“Esrar bulundurduğu yönünde gelen ihbar üzerine, hakim kararı alınmaksızın yapılan aramada ele geçen suça konu kurusıkıdan çevrilme tabancaya elkonulmuş ise de, arama emrinin verilmesinden bir gün önce arama kararı verilmesi talebinin sulh ceza hakimı tarafından reddedildiği ve bu karara karşı kanun yoluna başvurulmadığı gibi,  gerçekleştirilen arama için hakim kararı alınmasının ya da hakim tarafından verilen ret kararına karşı kanun yoluna başvurulmasının gecikmeye neden olacağı ve bunun da telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracağını düşündürecek bir belge ve bilgi de dosyada mevcut değildir. Dola ısıyla, Cumhuriyet savcısının arama konusundaki istisnai yetkisinin doğabilmesi için gereken kanuni şartlar oluşmadan, verilen arama emri ile buna dayalı olarak gerçekleştirilen arama işleminin hukuka aykırı olduğu ve arama sonucu elde edilen suça konu tabanca ve eklerinin de hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş delil olduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Bu itibarla; sanığın evinde hukuka aykırı olarak gerçekleştirilen arama işlemi sonucu elde edilen maddi delil ile buna ilişkin düzenlenen tutanağın, yerel mahkemece hükme esas alınmaması isabetlidir. ” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 25/11/2014 tarih ve E.2014/8-166, K.2014/514)

-Adli arama kararı olmaksızın yapılan arama işlemi sonucu elde edilen delilin hukuka aykırı olup hükme esas alınamayacağına ilişkin;

” Sanık [B.nin] olay tarihinde evinde yakalandığını ve burada yapılan arama sonucu pantolonunun cebindeki uyuşturucu maddelerin bulunduğunu savunması, inceleme dışı sanık [İ.nin] bu savunmayı destekleyecek şekilde, sanık [B.nin] polisler tarafından evinde yakalandığını ve evde arama yapıldığını beyan etmesi ile kolluk görevlileri tarafından düzenlenen tutanağın, suçun konusu ve delili olan uyuşturucu maddelerin nerede ve nasıl ele geçirildiğine ilişkin bir açıklık taşımaması karşısında, arama işleminin sanık [B.nin] konutunda yapıldığı şüphesinin hasıl olduğu ve bu durumun sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği, öte yandan [ sanık H.nin] üzerinde ele geçen maddenin de uyuşturucu veya uyarıcı niteliğinde olmadığı nazara alındığında, sanık [B.nin] konutunda yapılan aramanın, Anayasanın 21 ve CMK’nun 119/1. maddelerine aykırı olduğu kabul edilmelidir. Bu itibarla, adli arama kararı alınmadan yapılan arama işlemi sonucunda hukuka aykırı şekilde ele geçirilen suçun maddi konusu ve delili niteliğindeki uyuşturucu maddenin hükme esas alınamayacağı ve buna bağlı olarak da suçun unsurları oluşmayacağı anlaşıldığından, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir. ” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu14/3/2017 tarih ve E.2016/20-348, K.2017/140 )

-Hukuka aykırı arama sonucu elde edilen delil de hukuka aykırıdır, mutlak delil yasağı, bozma

“Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2013/610…2014/512…2013/841…2014/513 ve 2014/166…514 Sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; adli arama kararı alınmasını gerektiren olayda arama kararı alınmadan arama yapılması hukuka aykırıdır. Böyle bir arama sonucu bulunan ve suçun maddi konusunu oluşturan deliller ya da suçun maddi konusu “hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş” olacağından, ikrar bulunsa bile Anayasa’nın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMK.nun 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi, 217. maddesinin 2. fıkrası, 230. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca hükme esas alınamaz. Oluş, kabul ve dosya içeriğine göre, trafik uygulaması görevini ifa eden kolluk görevlilerinin, durumundan şüphelendikleri sanığın bulunduğu otomobili durdurdukları ve araçta arama yaptıkları, aracın aranması esnasında torpido gözünde toplam uzunluğu 17.2 cm. olan kama bıçağı buldukları, “Savcı Görüşme Tutanağı”na göre olayın geliş ve tutanak tarihinin “10/06/2008 23:25”, (Cumhuriyet Savcısı’na) haber veriliş tarihinin “10/06/2008 23:40” olduğu, araçta arama yapılmadan önce hakim, Cumhuriyet Savcısı veya kolluk amirinden arama talimatı alınmadığı anlaşıldığından; kolluk görevlileri tarafından yapılan arama işlemine dayanak olan bir arama kararı ya da Cumhuriyet Savcısının yazılı emri olmadan yapılan arama ve bunun sonucu elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğu, Anayasa’nın 38/6, CMK 206/2…a, 217/2 ve 230/1…b. maddelerine aykırılık oluşturduğu ve hükme esas alınamayacağı gözetilmeden beraati ve suça konu kamanın müsaderesi yerine sanık hakkında yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,” (YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ E. 2018/9247 K. 2018/14678 T. 19.12.2018)

Nispi Değerelendirme Yasağı, Arama Kararı Olmadan Yapılan Aramada Sahte Parfüm Ele Geçirildiği  Kaçak Eşyanın İnsan Sağlığına Zararlı Olduğu/Yaşam Hakkı Diğer Hakların Üzerinde Olduğundan Ele Geçirilen Parfümlerin Delil Olarak Değerlendirilebileceği

ÖZET : Arama kararı olmadan sanığın bagajında kaçak parfümler ele geçmiştir. Sanık araç bagajını kendi rızası ile açmıştır. Sanığın haklarının ihlal edilmesi halinde, suçun topluma verdiği zarar ile devlet görevlilerinin sanığa ait hakları ihlal etmelerinden doğan kişisel ve toplumsal zarar karşılaştırılarak sanığın topluma verdiği zarar daha fazla ise hukuka aykırı olarak elde edilen deliller yargılamada delil olarak kullanılmalı, aksi takdirde değerlendirme dışı bırakılmalıdır.

İnsan haklarını korumak amacıyla yasaya konulan hukuka aykırı elde edilen delillerin, delil olarak kabul edilemeyeceği hükmü hukuk devleti ilkesinin diğer iki unsuru olan adaleti ve hukuki güvenliği gerçekleştirmeyi engellememelidir. İnsan hakları mahkemesi kararları da bu doğrultudadır. İnsan hakları mahkemesi kararlarına uyma zorunluluğu milletlerarası anlaşmalarla kabul edildiğinden Anayasanın 90/son fıkrası uyarınca da bu kurallar en üstün kural olduğundan insan hakları mahkemesinin kabul ettiği ölçülülük ilkesi gözetilmek zorundadır.

Olayda da sahte ve kaçak parfüm insan sağlığına zararlı olduğu cihetle, yaşam hakkı diğer hakların üzerinde olup, arama ile ele geçen kaçak eşyanın delil olarak değerlendirilmesinde hukuka aykırı bir durum bulunmamaktadır.(yargıtay 7. Ceza Dairesi 2013/5127 esas ve 2013/17549 karar sayılı karar)

-Suçüstü halinde ayrıca bir arama kararı olması gerekmediğinden bahisle elde edilen delilin hukuka uygun kabul edilmesine ilişkin yargıtay kararı

ÖZET : Uyuşmazlık; sanığa atılı uyuşturucu ve uyarıcı madde ticareti yapma suçuna dair olarak yapılan arama işleminin hukuka uygun olup olmadığı, bu bağlamda eksik araştırma sonucu hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir. 17.12.2013 tarihinde saat 16.30 sıralarında haber merkezinden, Mardin Caddesi ile Ekinciler Caddesinin kesiştiği yerde, siyah ceketli ve bereli iki erkek şahsın bir bayanın çantasını kapkaç yöntemi ile çalarak kaçtığının anons edilmesi üzerine; şahısların yakalanmaları için kaçış istikametlerinde araştırmalara başlanıldığı, Sanayi Caddesi üzerinde ekip otosunu gören sanık ile yanında bulunan ve kimliği tespit edilemeyen şahsın kaçmaya başladıkları, sanığın bir inşaata girdiğinin görülmesi üzerine söz konusu yere girilerek hırsızlık ve uyuşturucu madde bulundurma suçlarından tanınan sanığın yakalandığı, sanığın üzerinde yoklama suretiyle yapılan kontrolde sweatshirtinde ve montunun cebinde uyuşturucu maddelerin ele geçirildiği olayda, 2559 Sayılı PVSK’nun Ek 4. maddesi uyarınca, bir suçla karşılaştığında hizmet branşına bağlı olmaksızın suça el koymak ve delilleri tespit edip, muhafaza altına almak ile görevli ve yetkili olan görevlilerin, kapkaç sureti ile hırsızlık olayının, açık kimlikleri belli olmayan faillerini yakalamak için araştırma yaptıkları sırada, bildirilen eşkâle uygun kıyafet giyen sanık ile yanında bulunan şahsı gördükleri, mesleki tecrübelerine ve içinde bulundukları durumdan çıkardıkları görünüşte haklılık yaratan bu izlenime göre; işlendiğinden şüphe duyulan hırsızlık eyleminin pek az önce sanık ve yanında bulunan kişi tarafından gerçekleştirildiği değerlendirerek, oluşan bu makul sebep sebebiyle yanlarına yaklaştıklarında, sanık ile yanında bulunan şahsın kaçmaya başlamalarının işlenmekte olan bir suçun varlığına dair şüpheyi daha da arttırdığı, sanığın üzerinde silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyayı bulundurabileceği hususunda yeterli şüphenin oluşması üzerine PVSK’nun 4/A maddesinin verdiği yetkiye dayalı olarak alınması gereken tedbirler kapsamında, giysileri çıkartılmaksızın elle yoklama biçiminde kontrol yapıldığında, suç konusu uyuşturucu maddelerin ele geçirildiği, sanığın temadi eden satmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurma suçunu işlediği şüphesiyle yakalandığı, bu durumda CMK’nun 2. maddesinin ( j ) bendi ile Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 4. maddesinde tanımı yapılan “suçüstü” halinin mevcut olduğu, kolluğun başka bir suç sebebiyle olay yerinde araştırma yaptığı sırada, ilk defa işlenmekte olan bir suçla, diğer bir anlatımla “suçüstü” hali ile karşılaşması nedeniyle, CMK’nun 90/4. maddesiyle PVSK’nun 13/1-A ve Ek 6. maddelerinin verdiği yetkiye dayanarak, suç delillerinin kaybolmaması için derhal gerekli tedbirleri alıp uyuşturucu maddeleri muhafaza altına aldıktan sonra, uyguladığı tedbirler ile somut olay hakkında Cumhuriyet savcısına bilgi verdiği, müteakiben alınan emirler doğrultusunda soruşturma işlemlerinin başladığı, yine PVSK’nun Ek 6. maddesini açıklayıcı nitelikte olan Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 8. maddesinin ( f ) bendindeki düzenlemeye göre de; suçüstü halinde ayrıca bir arama emri ya da karar alınmasına gerek bulunmadığı, dolayısıyla suçun delili ve konusunu oluşturan uyuşturucu maddelerin ele geçirilip muhafaza altına alınmasının hukuka uygun olduğu ve hukuka aykırı bir delilden söz edilemeyeceği anlaşılmıştır.( YCGK  2016/20-361 E., 2017/139 K.)

-Anayasa Mahkemesi, Hukuka Aykırı Delillere Dayanılarak Mahkûmiyet Kararı Verilmesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Kararı

..Başvuru, hukuka aykırı olarak elde edilen delillere dayanılarak mahkumiyet kararı verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir…

….Ceza muhakemesinin amacı , maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Ancak bu amacın gerçekleştirilmesi için yapılan araştırma faaliyetleri sınırsız değildir. Maddi gerçeğin hukuka uygun bir şekilde ortaya çıkarılması, ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesi için gereklidir. Bu bakımdan ceza yargılamasında hukuka uygun yöntemlerle delil elde edilmesi, hukuk devletinin temel ilkelerinden sayılmaktadır. Bu kapsamda Anayasa’nın 38. maddesinin altıncı fıkrasında da kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği açıkça hükme bağlanmıştır. …..

….Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme yetkisi kural olarak yargılamayı yapan mahkemeye ait olmakla birlikte somut olayda, hukuka aykırı şekilde gerçekleştirilen arama sonucu elde edilen delillerin belirleyici delil olarak kullanılmasının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği görülmektedir. Aramanın icrasındaki “kanuna aykırılığın” yargılamanın bütünü yönünden adil yargılanma hakkını ihlal eder nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır…(Anayasa Mahkemesi Orhan Kılıç Başvurusu, Başvuru Numarası: 2014/4704,Karar Tarihi: 1/2/2018 )