Çileyle yoğrulan bir can: Esma b. Umeys (r.a)

Hamd âlemlerin Rabbine, salat ve selam da Allah’ın Habibine olsun.

Dikkatinizi çekti mi bilmem, sahabe-i kiramdan birçoğu bir tek vasıfla tanınır. Örneğin Hz. Ömer adaletiyle, Hz. Ali şecaatiyle, Hz. Ebu Bekir hilmiyle, Hz. Âişe ilmiyle bilinir. Aslında bahsi geçen vasıflar hemen her sahabede vardır ama bu vasıflarla anılan özel sahabeler vardır işte.

Ashabın geneli böyledir lakin çok az bir kısmı, birçok özelliğiyle tanınır. Hani “Bir özelliğiyle tanıt.” deseniz, anlatmak mümkün değil. Bu, o kişilerin vasıflarının cılız kalmasından değil, her bir özelliğinin birbirinden daha bilinir olmasından kaynaklanır.

Bu ‘çok vasıfla bilinen’ sahabelerden belki de en özeli Hz. Esma bt. Umeys’tir. Hayatı mücadelelerle geçen Hz. Esma’nın yaşamından alınacak o kadar ders var ki… Peki kimdir Hz. Esma?

Hz. Esma, müminlerin annesi Hz. Meymune, Hz. Abbas’ın eşi Ümmü Fadl ve Hz. Hamza’nın eşi Selma ile kardeştir. İlk evliliğini Hz. Cafer b. Ebu Talib’le yapar. Hz. Esma ile Hz. Cafer, Daru’l-Erkam’a talebe olabilmiş ilk Müslümanlardandır.

Mekke Müslümanlara dar gelmeye başlayınca Rasûlullah(ﷺ) müminlerden bir kısmına Habeşistan’a hicret etmelerini söyler. Habeşistan’a gidenlerin arasında Hz. Esma ve eşi Hz. Cafer de vardır. Hatta malumunuz, Hz. Cafer Müslümanların sözcüsü konumundadır ve birçok sıkıntı onun diliyle bertaraf edilir, birçok güzellik onun vesilesiyle yaşanır.

Hz. Cafer ve Hz. Esma Habeşistan’da dile kolay, yaşamaya zor on dört yıl geçirirler. Hayber’in fethine kadar orada kalırlar. Habeş Kralı Necaşi’nin çocuğuna sütannelik yapmış, dünyanın bir ucunu diğer ucuna bu süt akrabalığıyla bağlamış hanımdır Hz. Esma.
***
Hayber fethedilince Medine’ye dönerler. Sıkıntılı günler geride kalmıştır artık. Rasulullah(ﷺ)’ın dizinin dibinde O’nun nasihatleriyle yaşayıp, O’nunla aynı havayı soluyup mutlu olacaklardır.

Hz. Esma, Allah rızası ve Allah’a yakınlık konusunda oldukça gayretli biridir. Medine’ye döndüklerinde Hz. Hafsa’nın yanına uğrar. Hz. Ömer, kızının misafiri olan bu gayretli İslam kadınını kızdırmak isteyerek müminlerin annesi Hz. Hafsa’ya şöyle der: “Hangi Esma o? Şu bahriyeli Habeşli kadın mı? Biz ki Rasulullah’la Medine’ye hicret ettik. Onlar bu fırsatı kaçırdılar.”

Bunu duyan Hz. Esma yerinde duramaz, Hz. Ömer’e Allah’a yemin ederim ki hiç de öyle değil! Sizler Rasûlullah’ın yanında bulunuyordunuz. O sizin açlarınızı doyuruyor, cahillerinize de öğüt verip yetiştiriyordu. Bizler ise sırf Allah rızası için uzak diyarlarda Habeşistan’da bulunuyorduk. Vallahi, ben senin bu söylediklerini Rasûlullah’a sormadıkça ne bir şey yer ne de içerim. Bu hususta Rasûlullah’ın söylediklerine ne bir şey ilave ederim ne de eksik bir şey söylerim.” der. O sırada evine gelen Efendimiz(ﷺ) meseleyi duyar ve gülümser. Sonra da “Siz iki hicretlisiniz. Hem Habeşistan’a, hem Medine’ye hicret ettiniz.” buyurur. Hz. Esma mutludur, bu meseleyi ondan duyan diğer muhacirler de…
***
Hz. Esma, Habeşistan’dan adeta on parmağında on marifetle dökmüştür. Orada tıbba dair ilimler öğrenmiş, birçok hastalığa tedavi metotları keşfetmiştir. Yine orada deri tabaklamadan tutun el işine kadar birçok işi en ince detayına kadar öğrenmiştir.

Hz. Esma Habeşistan’ı, muhacir olarak geldikleri bu ülkeyi kendisi için adeta bir ilim hazinesi olarak görmüş ve o hazineden en fazla oranda pay almaya çalışmıştır. Ve Medine’ye döndüğünde Efendimiz(ﷺ) anlar ki, Esma o eski Esma değildir. Habeşistan’da kabiliyetlerini keşfetmiş, var olan yeteneklerini de orada adeta zirveye taşımıştır. Bu yüzden onunla yakından ilgilenir, tıpla alakalı istişareler eder ve ona bilmediklerini öğretir.

Ancak burası dünya… Burada mutlak mutluluk mümkün değil… Hz. Esma da bir yıl geçmeden alır dünyadaki imtihanın acısından payına düşeni. Eşi Hz. Cafer, Mute Savaşı`nda şehid edilir, hem de feci bir şekilde. Habeşistan’da, o yabancı hicret diyarında kendisine iyice alıştığı, bağlandığı, çocuklarının babası Cafer’in şehadet haberini kim verebilir ki Hz. Esma’ya?

Efendimiz (ﷺ) üstlenir bu acı haberi baldızı Esma`ya verme işini. Evlerine vardığında Esma(r.anha), çocuklarının üstünü başını temizlemiş, saçlarını güzelce taramış ve eşinden güzel haberler beklemektedir. Rahmet Peygamberi(ﷺ) bu durumu görünce gözyaşlarını tutamaz.

Hz. Esma sorar: “Cafer şehid mi oldu ya Rasûlallâh?” “Evet, ey Esma! Allah ona cennette iki kanat verecek.” Rasulullah(ﷺ) bu sözle, Hz. Cafer’in kollarının da kesildiğini ima eder. Hz. Esma bu acı habere dayanamaz ve dövünmeye başlar. Efendimiz(ﷺ) da onu teskin eder ve isyan etmemesini, sadece ağlamasını söyler. Kardeşi Cafer’in çocuklarının geçimini ve masrafını üstlendiğini belirtir.

Sonra ashabına giderek onlardan Hz. Cafer’in evine yemek götürmelerini ister. “Onların yeterince meşguliyetleri var.” diye de ekler. İşte ilk taziye yemeği de bu şekilde verilmiştir. Taziye adabı budur; cenaze evinden yemek yenmez, cenaze evine yemek götürülür.
***
Hz. Esma iddetini doldurunca, Efendimiz(ﷺ)’in tavsiyesiyle Hz. Ebu Bekir bu kıymetli hanıma talip olur ve evlenirler. Hz. Esma, hicrî 10. yılda veda haccına Hz. Ebubekir’le katılır. O sırada hamiledir ve Zü’l-huleyfe’ye gelince doğum sancıları başlar. Muhammed bin Ebubekir dünyaya gelir. Lohusa bir kadın olarak “Şimdi ben ne yapacağım?” diye Peygamberimiz(ﷺ)’e haber gönderir. Peygamberimiz(ﷺ) de Hazreti Ebû Bekir’e:
“Yıkansın, güzelce giyinsin ve ihrama girsin” buyurarak, yapması gerekenleri bildirir. (Müslim, Hacc 109) Böylece Hz. Esma vesilesi ile nifaslı kadının haccda nasıl davranması gerektiğini de öğrenmiş olduk.

Veda haccı dedik… Bu sözü duyunca bile insanın içi burkuluyor. Zaten dünya hayatıdır bu, Üstad Bediüzzaman’ın tabiriyle “Çok gaddardır, mekkârdır. Bir lezzet verse bin elem çektirir. Bir üzüm yedirse yüz tokat vurur.” Hz. Esma ile Hz. Ebu Bekir’in evliliklerinin üzerinden çok bir zaman geçmeden Efendimiz(ﷺ) Rabbine kavuşur. Mekke’nin en iyi doktoru olarak vefatını bizzat Hz. Esma onaylar içi yana yana. (Zaten Rasulullah Efendimizin(ﷺ) ilk hastalandığı zamanlarda, hastalığının zatülcenb (akciğer iltihabı) olduğunu düşünerek Habeşistan’da öğrendiği bir ilacın Efendimiz(SAV)’in ağzına damlatılmasını isteyen de Hz. Esma idi.)

… Ve Cafer`in acısı artık eskisi kadar yakmaz Hz. Esma’nın yüreğini. Zira vahiy kesilmiştir artık; sahip, dayanak, en güzel insan da göçmüştür ebedi âleme… O’nun yokluğunda O’na en çok benzeyen kişidir Esma’nın yanık yüreğine su serpen: Hz. Fatıma.

Hz. Esma sık sık gider Hz. Fatıma’nın yanına. Hz. Esma’nın biricik dostudur o. Çok kısa bir zaman önce Hz. Esma onu üzgün görmüş ve nedenini sormuş, o da “Ben ölüp de kefene sardıklarında vücut hatlarım belli olacak diye üzülüyorum.” demiş. Hz. Esma Habeşistan’da öğrendiği kapalı tabut fikrini anlatınca Hz. Fatıma’nın yüzü gülmüş.
Ve işte Babasına(ﷺ) en çok benzeyen de babasından altı ay sonra o da göçer bu yalan dünyadan. Hz. Esma’nın tarif edip yaptırdığı tabutla taşınır istirahatgâhına…
***
Rasulullah’ın(ﷺ) vefatından sonra ümmetin başına geçen Hz. Ebu Bekir, iki yıl sonra rahatsızlanır ve “Ölürsem beni eşim Esma yıkasın.” diye vasiyet eder. Böylelikle kadının, eşinin cenazesini yıkamasının da caiz olduğunu öğrenir ümmet. Ve şimdi Ebu Bekir(RA), o sıddık insan da Hakk’a kavuşur; Esma’ya bir evlat yadigâr bırakarak… Cansız bedenini Hz. Esma yıkar ağlayarak…

Hz. Ebu Bekir’in vefatından sonra Hz. Esma epeyce sarsılmış, yorulmuş ve eskisi gibi iş yapamaz duruma gelmiştir. Hz. Cafer’in şehit edildiği gün, şehadet haberini öğrendiği vakte kadar kırk deri tabaklayan Hz. Esma’dan eser yoktur şimdi. Çocukların bakımı, evin geçimi, yalnızlık…

Dönemin şartları bir kadın için yalnız yaşamaya hiç de uygun değildir, hele de çocuklu bir kadın için. Hz. Ali talip olur Hz. Esma’ya. Hz. Esma kabul eder ve bu iki güzel insan evlenirler. İkisinin de acısı tazedir henüz. Biri Fatıma’sını diğeri Ebu Bekir’ini kaybetmiştir. İki çileli insan bir nikâhla bir çatı altına ne de güzel girerler.

Hz. Ali ile evliliği sürecinde evlat acısı da yaşar Hz. Esma; oğlu şehid edilir. Oğlunun şehadet haberini alınca bir odaya çekilir, ağlar, ağlar. Öyle ağlar ki göğsünden kan gelir. Hz. Esma önce de şehitler vermişti. Ancak belki de onu bu denli kahreden, oğlunun Müslümanların eliyle şehit edilmesi idi.

İmam Ali’nin de şehadet vakti gelmiştir artık. Esma(r.anha) kendi tabiriyle ‘Arap gençlerinin en yiğit ve en asil delikanlısı’nı da uğurlar Rahman’a. Acılar üzerine sürdürülen bir yaşam mücadelesi Hz. Esma’nınki. Evlat acısı, üç eşin acısı –ki ikisi hunharca katledilmiştir-, en kötüsü de Rasulullah(ASV)’ın acısı ve yokluğu…

Yaşanmadık ne kaldı ki? Artık hiçbir acı beni yıkamaz, der. “Hayır, ey Esma!” derler. “Bu acı ‘Benim!’ diyenin kaldıramayacağı bir acı…” Ve doğru söylemiştir söyleyen. Kerbela faciası, İmam Huseyn ve yarenlerinin şehadeti öyle kolay atlatılacak ve unutulacak bir acı değildir. Ayrıca şehit edilenlerin arasında Hz. Esma’nın oğlu Avn da vardır. İşte, Esma b. Umeys`in yaşadığı son acı bu olmuştur.

Allah ve Rasulüne itaatle geçen bir ömrün resmidir Hz. Esma. İhlasla yoğrulmuş bir kalbin, çileyle kuşatılmış bir bedenin ve muhabbetle Allah’a tutunan bir ruhun temsili…
Selam olsun Esma`ya,
İman ettiği Rasûl’e,
Sırayla evlendiği yiğitlere ve sevdiklerine…
Büyük acıları, ağır imtihanları kısa cümlelere sığdırdık, kıssanın kısasını anlattık. Rabbim hepimizi istifade edenlerden eylesin.

Sezgin Özbay / Nisanur Dergisi, Aralık 2020