Çok Sevdiğim İçin Öldürdüm

“Ya benimsin ya kara toprağın!”

“Tirabzonlu değul ofliyum!”

“Erkek adam renkli takım tutmaz”

“Aşkım ruhum hocamla sohbetimize devam ediyoruz inşallah!”

“İnsanın Fabrika Ayarları teorisi sorgulanamaz bir hakikattir.”

Size tanıdık gelmesi muhtemel olan bu örnekleri yaşadığımız toplum ve kültür içerisinden vermek istedim. Zira bu yazıda sizlere “fanatizmden” bahsetmek istiyorum.

Fanatizm TDK’ya göre: Bağnazlık; Arapça kökenli olarak: Taassup; argoda ise: Kot kafalılık.

Her köşe başında futbol maçı izlenen kafeler, maç günleri trafik derdi, derbilerden sonra adam bıçaklama haberleri ülkemizde sıkça yaşanınca aklımıza ilk olarak “futbol fanatizmi” nin gelmesi doğal. Ama fanatizm futboldan ibaret değil.

Fanatizm hakkında uzlaşılmış bir tanım var olmasa da; bir düşünceye, bir inanışa aşırı şekilde bağlanmak, ondan başka bir düşünce ve inanışı kabul etmemek olarak nitelendirebiliriz. Bu ateşli inanış biçimleri; bilim, spor, din, kişi, siyasi görüş vb. gibi çeşitli konu başlıklarında olabilir. Aslında fanatizm bir bağlanma şeklidir ve bu bağlanma şekli sorunludur. Ayrıca hissedilen “aidiyet duygusu” kişiyi fanatik yapma konusunda oldukça başarılıdır.

“Kızım Sana Fanatik Değilim Diyorum!”

Erkek arkadaşım, ilişkinin başlarında “Fenerbahçeliyim ama fanatik değilim, arada maçlara gidiyorum ya işte..” dedikten sonraki günlerde kendimi Kadıköy’de maç izleyen 78 tane adam ile birlikte bira içip fıstık yerken bulmuştum. İlişki kriterlerimin arasında olan “sevgilinin fanatik olmaması” ile sevgilimin “fanatik olmadığını zannetmesi” sürekli çatışmaya başlamıştı, neyse ki uzlaşarak bu sorunu hallettik.

Yaşadığım durumun daha ilerisini yaşayarak, maç esnasında televizyonun önünden geçerken küfüre maruz kalan birçok kadın da eminim bana hak verecektir. Erkekler neden böylesiniz neden?! diye bağırıp yazıma devam etmeyeceğim için başka bir örneği ele alalım. Mesela “gavur” kelimesi TDK’ye göre, Müslüman olmayan kimse anlamına gelirken sıfat ve mecazi anlamda merhametsiz, acımasız anlamına geliyor. Şu dine, ırka, düşünceye sahip değilsen “bizden” değilsindir, “bizden” değilsen senin ne düşündüğünün hiçbir önemi yoktur hatta “bizden” olmadığın için senden nefret ederiz çünkü “bizim” bildiğimiz, gördüğümüz şey hakikattir ve sorgulanamaz.

Fanatizmde bir gruba, topluluğa ait olmayan diğer kişi ötekileştirilerek düşman hale getirilir ve bu yoğun duyguyla “kutsal davaya” baş koyulur .

Öyle bir adanmışlık halidir ki bu uğurda kişi kendisini bile feda etmeye hazırdır, bu yüzdendir ki ülkemizde çok ocak sönmüştür.

“Fanatizm, Güçsüzlerin Ve Kararsızların İrade Biçimidir.” Nietzsche

“Kişi fanatizmi.” Sanırım buna verebileceğim bir örnek Charles Manson’ın kılını bile kıpırdatmadan bütün cinayetlerini tarikatının üyelerine işlettirmesi olurdu. (Müslüm Gürses’in hayranı tarafından bıçaklandığını; John Lennon, Gianni Versace’nin hayranları tarafından öldürüldüğünü de eklemek gerek)

Fanatik, Bildiği Ve Öğrendiği Şey Dışında Kalanları Tehdit Unsuru Olarak Algılar.

Düşmanı olarak gördüğü şeye savaş açar, empati kuramaz, verdiği tahribatı önemsemez (bu zarar onun ahlaki yargılarına uygundur) , onunla girdiğiniz her tartışmada yorulursunuz. At gözlüğünün ete kemiğe bürünmüş halidir (hayatınızda böyle birileri varsa Allah kolaylık versindir.)

“Tutku Derecesindeki Aşırı Sevgiden Kaynaklı Duygusallığın Etkisiyle…”

Gelelim bıçağın kemiğe dayandığı kısma. Bağnazlık, adı üstünde var olan bir bağın “mantık” ile işlemesinden ziyade, “duyguların” neredeyse bütün kontrolü ele almasıyla oluşuyor. Düşük duygusal zekaya sahip olan fanatiklerin ( bir insanın kendisine veya başkalarına ait duyguları anlama, sezinleme, yönetme ve yönlendirme yetisi, kapasitesi ve becerisinin ölçümü), hissettikleri duygunun yoğunluğunu (!) bahane ederek sevdiklerinin canına kıyacak kadar ileri gidebildiğini, ülkemizdeki kadın cinayetlerinin faillerinden alınan ifadelerde ve haber manşetlerinde sıkça görebiliyoruz.

Fanatizm, Suç Değildir Ama Fanatikliğin Arkasına Sığınıp İşlediği Suçun Üstünü Kapatmaya Çalışmak Büyük Bir Suçtur.

Yukarıdaki başlık; 13 Eylül 2014’te evlenme teklifini kabul etmediği için 16 bıçak darbesiyle öldürülen TRT sanatçısı Hatice Kaçmaz’ın faili, Orhan Munis’in davasında “karar gerekçesi” olarak sunuldu. Burada apaçık bir mesaj var; çok (!) sevmenin birinin canına kast edebilecek kadar geçerli ve yeterli bir sebep olarak gösterilmesi / kabul edilmesi. Dava detaylarından kısaca bahsedersek, sanık, Kaçmaz ile buluşmaya gitmeden önce çorabına sakladığı bıçağı “kurbanlık almaya gidiyordum” diye açıkladıktan sonra mahkeme; kanıt yetersizliğinden ve sanığın “Reddedilmek erkeklik gururuma dokundu!” gibi ifade içeriklerinden; Yargıtay içtihatlarına göre “tasarlayarak öldürme” suçunun olmadığına ve bir tasarlama söz konusu olmadığı için ağırlaştırılmış müebbet yerine müebbet kararı verdi.

Aslında bu duruma; arabesk kültürüyle cayır cayır yandığımız dönemlerden, Yeşilçam filmlerinden, Kız ben seni vurmaz mıyım / saçlarından asmaz mıyım ” diyen İbrahim Tatlıses’ten hepimiz aşinayız. Fakat bu duruma aşina olmayıp, tutkulu bir aşkın cinayete varmasını normalleştirmemeliyiz. X, Y, Z kuşağı fark etmeden acilen çocuklarımıza “deliler gibi”, “erkek adam” gibi, “aşkından gözü kör olmuş” gibi sevmenin gerçek sevgi olmadığını; gerçek sevme eyleminin çabasız, incitmeyip, hor görmeden olduğunu öğretmeliyiz.

Nereden duyduğumu hatırlayamadığım bir cümle yankılanıyor kafamda; “ bir toplumu değiştirebilecek iki şey anneler ve öğretmenlerdir “. Yaşananları kanıksama durumundan çıkabilmek adına içinde bulunduğumuz vaziyetin farkına ve ciddiyetine varmalıyız. Çocuklarımıza duygusal zeka becerilerini kazandırmalıyız. Her çocukta sağlıklı ilişkiler kuran (yapılan araştırmalara göre) , duygularını daha sağlıklı ifade eden, çatışmayı önleme işlevli duygusal zeka kapasitesi mevcut olduğu için bunu geliştirebilmek bizlere düşüyor. Empati kurmak, problem çözme becerilerini geliştirmek, sevgi ve saygı göstermek bunun yollarından birkaçı.

Benim bu yazıda, kanayan yaramızın fark edilmesi üzerine çalıştığım; özellikle son yıllarda had safhaya ulaşan kadına şiddetin ve kadın cinayetlerinin sebebinin sadece “fanatizm” den ibaret olmadığını ve bu durumun arka planında yüzlerce sebebin yattığını belirtmek isterim. Hukuki düzen, ekonomik düzen, eğitim düzeni, ataerkil düzen, psikolojik hastalıklar, yasalar ve nicesi…

Cümlelerimi sonlandırırken izninizle bu yazımı çok sevildiği için (!) öldürülen kadınlara ithaf ediyorum: Hatice Kaçmaz, Hatice Tusu, Saadet Uslu, Tuba Genç, Üsküdar Kulaksız, Gülcan Demir, Kübra Kart, Elif Gülaçar ve daha niceleri…

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: “Her Kadın Bir Faşiste Tapar” Mı?