– Tık, tık, tık!
Aynanın karşısında son hazırlıklarını yapan Memduh Bey aynadaki suretine dalıp kapı sesini bile duymamıştı. Kravatını düzeltti. Saçına da son şeklini verdikten sonra kendine hayran hayran bakarak mırıldandı:
“Hay maşallah Memduh Bey! Sen olmasan bu dünyada çok şey eksik kalırdı çok! Boy pos ve yakışıklılık sende, akıl ve zekâ sende, kapasite ve kalite sende. Sen dünyanın başına gelmiş en güzel şeylerden birisin.”
Kapı sesini duyan Nevin Hanım’ın
“Getiriyoruuum!”
sesiyle irkilen Memduh Bey, hanımının kendisine çarpması ile öfkelendi:
“Neler oluyor burada? Bu ne dengesizlik!”
“Dengesizliği dengeye oturtmak için çabalıyorum. Kapıcı çöpleri almaya gelmiş, acele etmeseydim belki halılara çöp suyu damlayacaktı.”
“Tabi, halılar da kapıcı da bizden önemli. Beyefendi beklemesin kapıda incileri dökülür.”
Olayları yanlış anlamakta, algıladığı yanlış üzerinden insanları sıkıştırmakta, haklı olmasa bile haklı çıkana kadar tartışmakta üzerine yoktu Memduh Bey’in. Bu arada evin içinden sadece şöyle bir geçen çöpün meydana getirdiği koku, burnunun direğini sızlatmıştı.
“Çöp, çöp, çöp! Nerden çıkıyor bu kadar çöp bilmem ki!”
“Yediklerinden…” dedi Nevin Hanım kısaca…
Neyse, şu pis kokulu şeyler evden gitmişti de kurtulmuştu evin reisi. Dayanılır şey değildi hele de böyle titiz bir adam için.
Çantasını aldı, ayakkabısını giydi ve asansörü çağırdı. Bugün biraz da geç kalmıştı. Gelen asansörün kapısı açıldı ki ne görsün! Birkaç torba çöp ve kapıcı İsmail Bey karşısında değil mi? Mecburen bindi. Zira hem vakti dardı hem de şu kapıcıya birkaç kelam etmek lazımdı.
“Çöpleri asansörle taşıma diye bin kere söylemiyor muyuz sana?” diye kızdı.
“Çöpleri kalbinde taşıyan nice insan varken, asansörle taşıyan ayıplanır.” dedi İsmail kısık sesle.
“Kapıcıdan ücretsiz felsefe dersleri! Yer: Yonca apartmanı asansörü.” diye alay ederek bağırdı Memduh Bey. Bin yıl kadar gelen asansör yolculuğunun sonunda, arabasına yöneldi. Giderken de üstünü başını kontrol etti, bir yerine çöp değmiş mi diye. Oh, çok şükür, üstü tertemizdi.
Arabasına atladı, biraz ilerledi. Dar bir sokaktan geçerken epey zorlandı. Zira bir çöp konteynırı sokağın ortasına kadar dökülmüş, bir kâğıt toplayıcısı da kâğıtları ayıklıyordu. Burası matbaaların olduğu sokaktı. Kolay kolay kirli çöp çıkmazdı ama yine de şu gencin üstü kirli halinden, yırtık kıyafetinden, kâğıtları koyduğu araçtan ve yolu neredeyse kapatan çöpten tiksindi.
Yoldan zorla geçerken pencereyi hafif aralayarak –ki çok aralasa midesi bulanırdı- gence seslendi:
“Buraları mahvetmişsin. Bıktık artık sizden! Çekin gidin ülkenizi kirletin biraz da.”
Genç gayet açık Türkçesi ile:
“Bu çöpler en azından dönüştürülebiliyor abi. Dönüştürülemeyen, gömülemeyen, enerjiye çevrilemeyen nice çöpler var insanın içinde.”
“Bugün de herkes filozof olmuş. Elinizden gelse kâğıdımızı, çöpümüzü değil canımızı bile alırsınız da neyse. Zaten ancak çöpümüze layıksınız.” diye mırıldandı Memduh Bey.
Ertesi gün…
Yine aynı ayna önü merasimi ile kendine iltifatlar ederek hazırlandı. Tam çıkacakken hanımı seslendi:
“Bey, İsmail Bey’in amcası vefat etmiş bugün izinli kendisi. Sana zahmet giderken şu çöpü atar mısın?”
Bir çöpe bir hanımına baktı. Neyse ki az bir şeydi. Muhtemelen çocukların odasındaki çöplüktendi ve güzel bir poşete koyulmuştu. “Kim bilecek bunun çöp olduğunu!” diye düşünerek çöpü atmayı kabul etti. Hava yağmurluydu. Arabadan indiğinde evrak çantası ıslanabilirdi. Onu da bir poşete koymasını istedi hanımından. Evrak çantasında şirkete ait yüklü miktarda para da vardı. Memduh Bey çöpü bir eline, kıymetlilerini de diğer eline alıp iş yerinin yolunu tuttu.
Yine dünkü matbaa yolunda aynı gençle karşılaştı. Köpeğin önüne bir şey atar gibi “Yakala!” dedi ve poşeti fırlattı. Genç, atılanı yakalayıp kâğıt topladığı araca attı. Memduh Bey bu klas hareketle bütün çöplerden ve çöpçülerden intikamını aldığının hazzıyla iş yerine huzurla girdi. Arkadaşlarına mağrur ve neşeli bir edayla selam verdi. Zaten şu sağ masadakini hiç sevmiyordu. Adam başarı merdivenlerini her gün biraz daha tırmanıyordu. Onu es geçti. Gururla makamına gitti, müdür koltuğuna oturdu.
Az sonra ortalığa bir çöp kokusu yayıldı.
Memduh Bey bir süre kokunun kaynağını aradı. Sokaktan çöp arabası geçmiyordu. Odalar da pırıl pırıldı. İş arkadaşlarına, elinin altındaki kişilere sormaya başladı kokunun kaynağını. Herkesin odası, masası tertemizdi. Tekrar odasına yöneldi. Odadan içeri girer girmez keskin bir elma, soğan ve çay çürüğü karışımı çöp kokusu burnunu sızlattı. Acele ile ortalığı karıştırırken masanın üstüne koyduğu evrak poşeti devrilmesin mi?
Evrak çantası zannettiği, çöp poşeti idi. O düzenli ve temiz masa artık…
Evrak çantası mı? O da gence fırlattığı poşetti. Yıldırım gibi fırladı. O genci bulmalıydı. Çöpçü çocuk kâğıtları geri dönüşüme vermiş olmasa bile evraklar yağmurda ıslanıp geçerliliğini yitirirdi. Kabanını giyerek lobiye indi. Lobide bir kargaşa hâkimdi. Kapıdan çıkmakta zorlandı. Öfkeyle “Neler oluyor burada?” diye bağırdı. “Şu dilenci çocuk yukarı çıkmak istiyor.” dediler. Genç bir yandan “Ben dilenci değilim.” diyerek derdini anlatmaya çalışıyordu.
Bu, evin yakınında kâğıt toplayan gencin ta kendisiydi. “Bırakın onu!” dedi Memduh Bey; bıraktılar. Ancak gencin elinde poşet yoktu. Genç ellerini önünde kavuşturmuş iki büklüm duruyordu. Yağmurdan sırılsıklam olmuştu. Memduh Bey gence evrak çantasını sordu. Genç yırtık pırtık ve fermuarı bozuk kabanının önünü açtı ve çantayı Memduh Bey’e uzattı. “Elinizden gelse canımızı alırsınız.” dediği genç, içi evrak ve para dolu çantayı, zerresine dokunmadan getirmişti.
“Her çöpü kontrol eder misin?” dedi Memduh Bey. Genç de sınava hazırlandığını, hasta annesi ve küçük kardeşlerine bakarken, işine yarar kitaplar bulma ümidiyle bu şekildeki hemen her atığı incelediğini söyledi. “Kiminin çöpü kiminin rızkıdır beyim.” dedi.
İçindeki tüm sesleri susturup, yalnızca kalbinin sesini açarak, bu üstü başı ıslak ve kirli gence sımsıkı sarıldı Memduh Bey. Sonra asansördeki felsefe dersini hatırladı. Derinlere daldı, gözleri doldu. Meğer yıllarca ne çok çöp taşımıştı kalbinde. Kimse de kınamamıştı. Kibir, öfke, kin, haset, ırkçılık ve daha niceleri… Ah İsmail ah, dedi ve gence döndü.
“Sen çok yetenekli bir toplayıcısın.”
dedi. Gencin bu sözlere anlam veremediğini anlayınca sözlerine şöyle devam etti:
“Sayende sadece kâğıtlar değil, kalbimdeki dönüştürülemeyen çöpler de dönüştü. Hem de kendi cinsine değil, tam zıddına.”
dedi. Kibri tevazua, öfkesi sükûnete, kini sevgiye… Bir çöp vesilesi ile dönüşüvermişti kötülükler iyiliklere.
“Bazen insana kendi çöpü rızık olur evlat!” dedi. Gence iş yerinde iş ayarladı. Eğitim masraflarını ve ailesinin geçimini karşılamaya söz verdi. İsmail Bey’le de şakalaşıp asansörde çöp ortamında felsefe derslerini aksatmayacağını söyledi. İçindeki çöplerden kurtulunca dışındaki çöpler ve onlarla ilgili kişiler de temiz gelmeye başlamıştı gözüne. Meğer ne çok çöp biriktirmişti içinde, övüne övüne…
Sezgin Özbay / Nisanur Dergisi Kasım, 2021