DAVA DİLEKÇESİNDE SEHVEN FAİZ TALEBİNDE BULUNULMAMASI VE İLK DAVADA İSTENMEYEN FAİZ ALACAĞI

DAVA DİLEKÇESİNDE SEHVEN FAİZ TALEBİNDE BULUNULMAMASI VE İLK DAVADA İSTENMEYEN FAİZ ALACAĞI

ÖZET : Dava, ilk davada istenmeyen (dava tarihi ile ıslah  tarihi arasında işlemiş) faiz alacağının tahsili istemine ilişkindir.  Davacı vekili; davalı şirket aleyhine tazminat davası açıldığını, dava  dilekçesinde sehven faiz talebinde bulunulmadığını, dava dilekçesi ıslah  edilerek dava tarihinden itibaren faiz talep ettiklerini, mahkemece  talep kabul edilerek karar verildiğini, kararın temyizi üzerine ıslah  tarihinden itibaren faize karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın  bozulduğunu, mahkemece

Yargıtay kararına uyularak ıslah tarihinden  itibaren faize hükmedildiğini, bu sebeple ıslah tarihi ile dava tarihi  arası faizi talep etme haklarının doğduğunu belirterek Asliye Ticaret  Mahkemesi’nde açılan davanın tarihi ile ıslah tarihi arasında 3095  Sayılı Kanun’ un 2/2 maddesi gereğince işleyen 38.280-TL’nin dava  tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faizi ile birlikte davalıdan  tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davacının ilk  davanın dava tarihi ile ıslah tarihindeki alacağından açıkça  vazgeçmediği ve asıl alacağın da tam ödenmek suretiyle sona ermediği bir  dönemde eldeki davayı açtığı tartışmasızdır. Bu durumda davacının  anılan dönem faizine hak kazandığı ve bunun hüküm altına alınmasında  yasaya aykırı bir yön bulunmamıştır.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

Esas : 2017/1628

Karar : 2018/1098

Karar Tarihi : 16.5.2018

* DAVA DİLEKÇESİNDE SEHVEN FAİZ TALEBİNDE BULUNULMAMASI (  Davacının Islah İle Dava Tarihinden İtibaren Faiz Talep Ettiği Mahkemece  Talep Kabul Edilerek Karar Verildiği Kararın Islah Tarihinden İtibaren  Faize Karar Verilmesi Gerektiği Gerekçesiyle Bozulduğu/Mahkemece  Yargıtay Kararına Uyularak Islah Tarihinden İtibaren Faize Hükmedilmesi  Sebebiyle Islah Tarihi İle Dava Tarihi Arası Faizi Talep Ettikleri –  Davacının İlk Davanın Dava Tarihi İle Islah Tarihindeki Alacağından  Açıkça Vazgeçmediği ve Asıl Alacağın da Tam Ödenmek Suretiyle Sona  Ermediği Bir Dönemde Eldeki Davayı Açtığı Anlaşılmakla Anılan Dönem  Faizine Hak Kazandığı )

* İLK DAVADA İSTENMEYEN FAİZ ALACAĞI ( Davacının İlk Davanın  Dava Tarihi İle Islah Tarihindeki Alacağından Açıkça Vazgeçmediği ve  Asıl Alacağın da Tam Ödenmek Suretiyle Sona Ermediği Bir Dönemde Eldeki  Davayı Açtığı Tartışmasız Olup Davacının Anılan Dönem Faizine Hak  Kazandığı )

* FAİZİN ISLAHI ( Davacının Dava Dilekçesinde Sehven Faiz  Talep Etmediklerini Belirterek Islah İle Dava Tarihinden İtibaren Faiz  Talep Ettikleri Mahkemece Talep Kabul Edilerek Karar Verildiği Kararın  Islah Tarihinden İtibaren Faize Karar Verilmesi Gerektiği Gerekçesiyle  Bozulduğu/Mahkemece Yargıtay Kararına Uyularak Islah Tarihinden İtibaren  Faize Hükmedilmesi Sebebiyle Islah Tarihi İle Dava Tarihi Arası Faizi  Talep Ettikleri – Davacının İlk Davanın Dava Tarihi İle Islah  Tarihindeki Alacağından Açıkça Vazgeçmediği ve Asıl Alacağın da Tam  Ödenmek Suretiyle Sona Ermediği Bir Dönemde Eldeki Davayı Açtığı  Anlaşılmakla Anılan Dönem Faizine Hak Kazandığı )

boşanma ve ceza avukatı gaziantep

DAVA : Taraflar arasındaki “alacak” davasının yapılan  yargılaması sonunda İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın  kabulüne dair verilen 24.12.2012 gün ve 2012/153 E., 2012/390 K. sayılı  kararının temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle  Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 06.05.2013 gün ve 2013/3812 E., 2013/8039  K. sayılı kararı ile:

“…Davacı vekili; davalı şirket aleyhine 17.10.2001 tarihinde  İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2001/422 E. sayılı dosyasıyla  tazminat davası açıldığını, dava dilekçesinde sehven faiz talebinde  bulunulmadığını, 05.05.2010 tarihinde dava dilekçesi ıslah edilerek dava  tarihinden itibaren faiz talep ettiklerini, mahkemece talep kabul  edilerek karar verildiğini, kararın temyizi üzerine Yargıtay 19. Hukuk  Dairesi tarafından ıslah tarihinden itibaren faize karar verilmesi  gerektiği gerekçesiyle kararın bozulduğunu, mahkemece Yargıtay kararına  uyularak ıslah tarihinden itibaren faize hükmedildiğini, bu sebeple  ıslah tarihi ile dava tarihi arası (17.10.2001-05.05.2010) faizi talep  etme haklarının doğduğunu belirterek İstanbul 10. Asliye Ticaret  Mahkemesi’nde açılan davanın tarihi ile ıslah tarihi arasında 3095  Sayılı Kanun’un 2/2 maddesi gereğince işleyen 38.280-TL’nin dava  tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faizi ile birlikte davalıdan  tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; davacı asıl alacağa dair dava dilekçesinde faiz  talep etmediği için huzurdaki dava ile 17.10.2001-05.05.2010 tarihleri  arasında işleyen faizin tahsilini talep ettiğini, ancak asıl alacağa  uygulanan zamanaşımı feri nitelikteki faiz içinde geçerli olduğundan  davaya konu faiz alacağının zamanaşımına uğradığını belirterek davanın  reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporu  doğrultusunda; davalı şirket aleyhine İstanbul 10. Asliye Ticaret  Mahkemesi’nin 2001/422 Esas sayılı dosyası ile 17.10.2001 tarihinde  tazminat davası açıldığı, açılan iş bu davada faiz talep edilmediğinden  05.05.2010 tarihinde davacı yanca dava ıslah edilerek dava tarihinden  itibaren faiz talep edildiği, mahkemece davacının talebi kabul edilerek  bu doğrultuda karar verildiği, kararın temyizi üzerine Yargıtay 19.  Hukuk Dairesi tarafından ıslah tarihinden itibaren faize karar verilmesi  gerektiği gerekçesiyle kararın bozulduğu, İstanbul 10. Asliye Ticaret  Mahkemesi’nin 2012/94 esas sayılı dosyasında Yargıtay kararına uyularak  ıslah tarihinden itibaren faize hükmedildiği, dava tarihi ile ıslah  tarihi arası (17.10.2001-05.05.2010) faiz talebinin karar altına  alınmamış olduğu gerekçesiyle İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin  2012/94 esas sayılı dosyasının dava açılış tarihi olan 17.10.2001 tarihi  ile ıslah tarihi olan 05.05.2010 tarihi arası 3095 Sayılı Kanun’un 2/2  maddesi gereğince işleyen 38.280-TL’nin dava tarihinden itibaren  temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm  davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı tarafından davalı şirket aleyhine İstanbul 10. Asliye  Ticaret Mahkemesi’nin 2001/422 esas sayılı dosyası ile açılan tazminat  davasında faiz talep edilmediği, ancak yargılama sırasında ıslah  dilekçesi verilerek bu sefer dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi  talebinde bulunulduğu, mahkemece uygun görülen davacı talebi  doğrultusunda verilen kararın Dairemizin 14.07.2011 tarih, 2010/12753  esas, 2011/10060 karar sayılı ilamıyla faize ıslah tarihinden itibaren  hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulduğu ve yerel mahkemece bozma  ilamına uyularak verilen kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği  görülmüştür.

Her ne kadar davacı vekili tarafından İstanbul 10. Asliye Ticaret  Mahkemesinde hüküm altına alınmayan dava tarihi ile ıslah tarihi  arasındaki faiz alacağı işbu davada davaya konu yapılmış ve mahkemece  talep doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiş ise de, bu davada  istenen faiz alacağının İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin  2001/422 esas sayılı dosyasında da davaya konu yapıldığı ve Dairemizin  bozma ilamında bu talebin tartışılarak bir sonuca bağlandığı  anlaşılmıştır. Bu durumda mahkemece tarafları, sebebi ve davaya konu  aynı olan iş bu dava yönünden kesin hüküm bulunduğundan davanın kesin  hüküm sebebiyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm  kurulması doğru görülmemiştir…”

gerekçesi ile ve oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri  çevrilmekle mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece  önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde  temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra  gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, ilk davada istenmeyen (dava tarihi ile ıslah tarihi arasında işlemiş) faiz alacağının tahsili istemine ilişkindir.

Taraflar arasında mobilya kenar bandı satımına dair sözleşme  bağıtlanmış, malzemenin ayıplı çıkması sebebiyle davacı tarafından  (fazlaya dair haklar saklı tutularak) toplam 24.000,-TL tazminatın  tahsili talep edilmiş, davanın devamı sırasında bu tutarın “dava  tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile tahsili” şeklinde ıslah  edilmiştir.

Mahkemece 11.512,-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek faizi  ile tahsili yönünde verilen karar Özel Dairece (davalı vekilinin sair  temyiz itirazları reddedilerek) davacının dava dilekçesinde hüküm altına  alınmasını istediği tazminata faiz yürütülmesi isteminde bulunmadığı  vurgulanmak suretiyle faize ıslah tarihinden itibaren hükmedilmesi  gerektiğinden bahisle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozmaya uyularak kurulan hüküm çerçevesinde davalı  tarafından icra dosyasına 06.06.2012 günü toplam borç yatırılmıştır.

04.06.2012 günü eldeki dava açılmış, davacı vekili “takip konusu  alacağa dair faizle ilgili açmış ve açacak olduğumuz dava hakkımız saklı  kalmak kaydıyla dosyaya yatan paranın tarafıma ödenmesini talep ederim”  şeklindeki talebi ile 20.06.2012 günü icra veznesindeki parayı  çekmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen dosyada ise;

Davacı vekili tazminat dava dilekçesinde fazlaya dair haklarının  saklı tutulduğunu fakat hataen faiz talebinin yazılmadığını, bu hususa  yönelik ıslah taleplerinin Yargıtay’ca kabul görmediğini; dava sırasında  faiz istenememiş olmasının sonradan faiz için dava açılmasına engel  olmadığını ve önceki davada hüküm altına alınan alacağın henüz tahsil  edilmediğini ileri sürerek önceki davanın açıldığı 17.01.2001 ile ıslah  tarihi olan 05.05.2010 arasındaki faizin tahsiline karar verilmesini  talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili davaya konu faiz alacağının tabi olduğu asıl  alacağın ticari satımda ayıba karşı tekeffülden kaynaklandığını ve buna  dair Türk Ticaret Kanunu’ nun 25/4’üncü maddesinde belirlenen 6 aylık  zamanaşımı süresinin dolduğunu; açılan ilk davada faiz istenmediğinden,  ilk davanın anılan döneme dair zamanaşımını kesmeyeceğini bildirerek  davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece asıl alacak tahsil edilmedikçe zamanaşımı  kesilmeyeceğinden zamanaşımı definin reddine karar verildikten sonra;  İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/94 E. sayılı dosyasının  dava tarihi olan 17.10.2001 tarihi ile ıslah tarihi olan 05.05.2010  tarihi arası 3095 Sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizi Hakkında Kanun’un  2/2 maddesi gereğince 38.280,-TL’nin dava tarihinden itibaren temerrüt  faizi ile birlikte hüküm altına alınmasına karar verilmiştir.

Davalı şirket vekilinin temyiz itirazı üzerine karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçe ile bozulmuştur.

Yerel mahkemece bu kez faize dair yasal düzenlemeler vurgulanmak  ve önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle ilk kararda direnilmiştir.

Direnme kararını davalı şirket vekili temyiz etmektedir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: asıl  alacağın henüz tamamen ödenmediği dönemde; faiz alacağının (açıkça  vazgeçilmiş olmadıkça) davaya konu edilip edilemeyeceği; somut olay  bakımından ilk davada istenmeyen dava ve ıslah tarihleri arasındaki  faize dair tutarın, istem biçimine göre hüküm altına alınamayacağına  dair Özel Daire bozma kararının bu alacak bakımından kesin hüküm teşkil  edip etmediği noktalarında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için öncelikle maddi anlamda kesin  hüküm ve sona ermeleri bakımından asli alacak ile bunun ferîleri  arasındaki ilişkinin değerlendirilmesinde yarar vardır.

Bir karara karşı normal kanun yollarına başvurulamıyorsa buna  şekli anlamda kesin hüküm denir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü,  C.V, 6.b., İstanbul 2001, s.4981; Üstündağ, S.: Medeni Yargılama Hukuku,  C.I-II, 7.b., İstanbul 2000, s.693). Şekli anlamda kesin hükmün iki  sonucu vardır. Bunlar: artık o karara karşı olağan kanun yollarına  başvurulamaması ve maddi anlamda kesin hükümden söz edilebilmek için  aranan ilk şart olmasıdır.

Şekli anlamda kesin hüküm Hukuk Muhakemeleri Kanunu ‘nda  tanımlanmamış ise de, maddi anlamda kesin hüküm 303’üncü maddede  tanımlanmış ve kesin hükmün diğer şartları, etki ve sonuçları burada  gösterilmiştir. Buna göre bir davada maddi anlamda kesin hükümden söz  edilebilmesinin ilk şartı o hükmün şekli anlamda kesinleşmiş olmasıdır.

Bundan başka her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk  davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması  gerekir (HMK m.303/1). Hemen belirtmek gerekir ki kesin hüküm kamu  düzenindendir (Domaniç, H.: Hukukta Kaziyyei Muhkeme ve Nisbi Kuvveti,  İstanbul 1964, s.5) ve dava şartı olarak kabul edilmiştir (HMK  m.114/1-i).

Bir mahkeme kararının kesin hüküm hâline gelmesi, bu kararın bir  yandan taraflar için hukuki bir gerçeklik sayılması, bu kimselerin  kararda gösterilen hakların sahibi ve borçların yükümlüsü hâline  gelmesi; öte yandan kararla çözümlenen hukuki sebep değişmedikçe  taraflar arasında yeni bir davaya konu edilememesi anlamına gelir  (Fabreguettes, M.P.: Adalet Mantığı ve Hüküm Verme Sanatı, Ankara 1945,  s.62; Çenberci, M.: Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, Ankara 1965, s.15;  Domaniç, s.4; Kuru, s.4987).

Bu aşamada Özel Daire bozma kararının, önceki karardaki faiz  kısmını maddi anlamda kesin hüküm hâline getirip getirmediğinin  belirlenmesi gerekir. İlk davada davacı vekili dava dilekçesinde  gönderilen kenar bantlarının ayıplı çıkması sebebiyle 17.500,-TL;  imalat, işçilik, depolama, ambalajlama ve enerji gideri olarak 3.500,-TL  ve alınan iadeler sebebiyle oluşan itibar kaybı için 3.000,-TL toplamı  24.000,-TL’nin tahsiline karar verilmesini istemiş fakat faiz talebinde  bulunmamıştır.

Davacı vekili 05.05.2010 tarihli ıslah dilekçesinde ise  “…24.000,-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz, masraf  ve ücreti vekâlet ile birlikte tahsili…” şeklinde talebini ıslah  etmiştir. Bu ıslah üzerine mahkemece davanın kısmen kabulüyle  11.512,-TL’nin dava tarihinden itibaren tahsiline karar verilmiştir.  Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, 19. Hukuk Dairesi 14.07.2011 gün  ve 2010/12753 E., 2011/10060 K. sayılı kararının birinci bendinde

“Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere,  delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı  vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının  reddi”ne karar vermiş; kararın ikinci bendinde ise dava ve ıslah  dilekçelerindeki talepler özetlenerek “…

faize ıslah tarihinden itibaren  hükmedilmesi gerekirken dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi  isabetsiz olduğundan…” bahisle bozulmuştur.

Kesin hükme dair ilkeler ve önceki davaya dair açıklamalar bir  arada değerlendirildiğinde, bozmanın kapsamı (temyiz edenin davalı  olduğu da düşünüldüğünde); dava ve ıslah dilekçeleri içeriğine göre  faize sadece ıslah tarihinden itibaren hükmolunabileceği noktasındadır.

Özel Dairece bozma içeriğinde dava tarihi ile ıslah tarihi arasındaki  faize dair bir belirleme ya da bunun hüküm altına alınamayacağına dair  bir sınırlama yapılmamıştır. Bu bakımdan anılan iki tarih arasındaki  faiz konusunda bir kesin hükmün varlığından söz edilemez.

Somut olay bakımından dava dilekçesinde istenmeyen fakat ıslah  dilekçesinde istendiği için dava tarihi ile ıslah tarihi arasında  işleyen faiz alacağına hükmedilmeyen ilk davadan sonra, bu dönem faiz  alacağının yeni bir dava ile istenip istenemeyeceği ve bunun şartlarının  ne olduğu hususu üzerinde de durulmalıdır. Bunun için öncelikle faiz  alacağı, bunun ferî niteliği, talep edilme şartları ve özellikle sona  erme bakımından asıl borçla arasındaki ilişkinin açıklanması gerekir.

Kanunlarımızda faizin tanımı yapılmamıştır. Farklı kaynakları ve  farklı uygulama alanları bulunduğundan faizin yeterli bir tanımını  vermek de zorluk arz eder. Genel olarak faiz, konusu para olan borçlarda  alacaklının parayı kullanmaktan mahrum kaldığı süre için borçludan  almaya hak kazandığı bir karşılıktır (Von Tuhr, A.: Borçlar Hukukunun  Umumi Kısmı, C.I-II, Çev. C. Edege, Ankara 1983, s.61; Eren, F.: Borçlar  Hukuku Genel Hükümler, 22.b., Ankara 2017, s.1005; Serozan,  R./Kocayusufpaşaoğlu, N./Hatemi, H./Arpacı, A.: Borçlar Hukuku Genel  Bölüm, C.III, 6.b., İstanbul 2014, s.106; Helvacı, M.: Borçlar ve  Ticaret Kanunu Bakımından Para Borçlarında Faiz Kavramı, İstanbul 2000,  s.43 vd.; Barlas, N.: Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü ve  Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar, İstanbul 1992, s.127 vd.).  Hukuk Genel Kurulunun 15.05.2015 gün ve 2013/2249 E., 2015/1362 K.  sayılı kararında da bu hususa işaret edilmiştir.

Faiz asıl alacağa bağlıdır fakat bir kez doğmakla bir yan edim  olarak varlık kazanır. Asıl alacak tamamen sona erdiğinde faiz borcu da  sona erer (TBK m.131/1, BK m.113/2). Faiz alacağı doğduktan sonra,  açıkça vazgeçilmedikçe ayrı dava ve takip konusu edilebilir.

Nitekim somut olayda davacı vekili 17.10.2001 tarihinde açtığı  ilk davada fazlaya dair haklarını saklı tutmuş fakat dava tarihinden  itibaren faiz istememiştir. Islah dilekçesinde ıslah tarihinden önceki  dönem için de faiz istemiş, mahkemece bu yönde karar verilmiştir.

Gaziantep Avukat Ali Tümbaş Anlaşmalı ve Çekişmeli Boşanma Avukatı

Özel  Daire o davaya dair 14.7.2011 gün ve 2010/12753 E., 2011/10060 K. sayılı  kararında ancak ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilebileceği  gerekçesiyle yerel mahkeme kararını bozmuştur. Bozmaya uyularak yapılan  yargılama üzerine asıl alacağa ve ıslah tarihinden itibaren faize  hükmedilmiştir.

İlk davada, dava tarihi ile ıslah tarihi arasında geçen sürede  işleyen faiz alacağı ise eldeki davanın konusudur. Mahkemece talebin  kabulüne dair karar Özel Dairece yukarıdaki gerekçe ile bozulmuştur.

Hemen belirtmek gerekir ki ilk davada verilen kararın bozulmasına  dair Özel Daire kararında “…faize ıslah tarihinden itibaren  hükmedilmesi gerekirken dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi  isabetsiz olduğundan…” gerekçesi gösterildiğinden, faiz alacağının hiç  istenemeyeceğine dair bir kesin hükümden söz edilemez. Bu durumda somut  olay bakımından faizin istenebilir olup olmadığı değerlendirilmelidir.

İlk davanın davacı yararına sonuçlanması üzerine davacı yanca  Kadıköy 6. İcra Dairesinin 2010/19577 Sayılı dosya ile ilamlı takibe  girişilmiş, davalı borçlu tarafından icra dairesinin banka hesabına  06.06.2012 günü ödeme yapılmış; davacı eldeki davayı bu ödemeden önce  04.06.2012 günü açmış ve bilahare 20.06.2012 günü “takip konusu alacağa  dair faizle ilgili açmış ve açacak olduğumuz dava hakkımız saklı kalmak  kaydıyla dosyaya yatan paranın tarafıma ödenmesini talep ederim”  şeklindeki çekincesi ile dosyadaki parayı çekmiştir.

Yukarıda faizin niteliğine dair olarak yapılan açıklamalar ile  somut olay da dikkate alındığında, davacının ilk davanın dava tarihi ile  ıslah tarihindeki alacağından açıkça vazgeçmediği ve asıl alacağın da  tam ödenmek suretiyle sona ermediği bir dönemde eldeki davayı açtığı  tartışmasızdır. Bu durumda davacının anılan dönem faizine hak kazandığı  ve bunun hüküm altına alınmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı  anlaşılmaktadır.

Hâl böyle olunca, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına,  dosyadaki tutanak ve kanıtlara, direnme kararında açıklanan nedenlere  göre direnme kararı usul ve yasaya uygun olup onanmalıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeple davalı Lignadecor  Üretim ve Pazarlama AŞ vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün  ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (2.070.70 TL) harcın temyiz edenden  alınmasına, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3’üncü  maddesi çerçevesinde uygulanmasına devam olunan 1086 Sayılı Hukuk Usulü  Muhakemeleri Kanunu ‘nun 440’ıncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca on  beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.05.2018 gününde  oybirliği ile karar verildi.

Bu konu hakkında benzer makaleler için tıklayın

Avukatlarımızın Yazısını Oylar mısınız?