Dilimin Sınırları Dünyamın Sınırlarıdır

Dilimiz mi dünya görüşümüzü veya algımızı oluşturuyor, yoksa  dünyamız veya sosyal çevremiz dilimizi mi? Bu ikisi arasında hiçbir bağlantı yok mu? Bir başka seçenek daha var: o da  ikisinin de birbirini etkilemesi. Böylece bu değişim döngüsel bir şekilde ilerler. Ancak, “Sosyal çevre ve dil arasında hiç bağlantı yoktur”  görüşü birçok defa çürütüldü. Bizim bu yazıda vereceğimiz örnekler, sunacağımız fikirler bu görüşün aksi yönünde olacak.

Friedrich Schiller ’in “ Dil, bir ulusun aynasıdır, bu aynaya baktığımız zaman, orada kendimizin en gerçek yankısını buluruz. ” sözü bazı gerçekleri çok güzel açıklar fakat her zaman böyle midir gerçekten? Türkçe’ye baktığımızda gramer açısından cinsiyetçi bir dil teşkil etmez.

Türkçe Cinsiyetçi Bir Dil “Mi” Acaba?

Öte yandan; İspanyolca, İtalyanca gibi dillerde sıfatlar, zamirler, isimler maskülen / feminen (eril/dişil) ekler alırlar. Hatta bir grupta sadece bir erkek olması -geri kalan herkes kadın olsa bile- o grubu betimlerken eril ekin kullanılmasını uygun görür. Peki “Türkiye’de yaşayan kimse cinsiyetçi olamaz, kaynağımız da dilimiz!” diyebilir miyiz? Bunun cevabının ‘hayır’ olduğunu söylesek pek de yanlış olmaz.

Adamın Dibi Misin, İnsanın Karekökü Mü?

Zaten dilimiz gramer yapısı olarak cinsiyetçi olmasa bile, farkında olmadan kullandığımız bazı kelimelerin erkek egemen toplumun ürünleri olarak dilimize yerleştiğini söyleyebiliriz. Nedir bu kelimeler? İnsanoğlu, bilimadamı, sözünün eri, adam gibi yapmak, adamın dibi, ev hanımı, gibi kelimeler, bunlardan sadece birkaçı…

İngilizce, İspanyolca ve daha nice dilde bizdeki ‘bilim adamı’ kelimesinde olduğu gibi “yüksek mertebeli” işlerin isimleri erkeklerle özdeşleştirilmiş durumda. “Fireman” (itfaiyeci), “congressman” (milletvekili) gibi kelimelerin sonundaki “man” takısı, Türkçe’deki adam kelimesine denk geliyor. Burada şöyle bir bağlantı göze çarpıyor; bu kelimeler belli ihtiyaçlara göre ortaya çıkmış.

Sonuçta avcı-toplayıcı bir toplumda elbette ki “milletvekili” veya “başbakan” gibi kelimelerin olması pek muhtemel gözükmüyor. Kelimelerin niye böyle cinsiyetçi şekilde oluştuğu mevzuuna bakınca, toplum yapısının dili nasıl oluşturduğunun ipuçlarını da görebiliyoruz.

Özellikle sanayi devrimi ve hemen öncesindeki tarım dönemlerinde çoğu insan topluluğunda erkekler çalışır, kadınlar da genellikle evde kalırdı. Günümüzde bunun değişmesiyle dilimizin de artık değişmesi gerektiğine karar verdik. Bu noktada ise toplumun dilimize etkisini görebiliyoruz. Artık politik doğrucu (politically correct) bir dil oluşturma eğilimi giderek artıyor.

Fireman Gitti, Ateşle Savaşan Geldi

“Fireman” ın yerini “firefighter” (direkt çevirisi ateşle savaşan) alıyorken “bilim adamı” nın yerini “bilim insanı” nın alması gibi değişimlerin insanlar tarafından konuşulması dil kullanımı açısından devrimci sayılabilecek bir faktör.

Kelimelerin doğru kullanımı sayesinde bu konular üzerine düşünüyoruz ve algımız değişebiliyor. Cinsiyetçi bir dil, toplumların yaşayış tarzı ile oluşurken, bunu değişen dünyamıza göre uyarlamak da bizlerin görevi oluyor.

Çünkü gelecek nesiller bizlerin inşa ettiği dile doğacak ve onu kullanacaklar. Zihinleri bu kullanımlara göre şekillenecek, artık onların zihninde kadınlar dırdırlar ile; adamlar mertlik, yiğitlik (dikkatinizi çekeriz, Mert ve Yiğit kelimeleri aynı zamanda erkek çocuklarına verilen isimler) ile özdeşleştirilmeyecek. Tabii eğer birisini övmek isterken, söylemlerimizde ‘adam gibi adam’ gibi kalıpları kullanmayı; veya birisine kızınca ‘karı gibi dırdır etme’ laflarından uzaklaşmayı başarabilirsek.

Kadınların 21. yüzyılda halen hor görülmesi, baskılanmaya çalışılması, “kadının yeri evidir’ gibi söylemlerle düşüncelerin dil yoluyla insanların zihinlerine işlenmesinden kaynaklanıyor. İnsan duyduğu, bildiği şeyi uygular, zihinlerinde düşünceler dil sayesinde var olur. Bu sebepledir ki dilimizi politik doğruculuk şemsiyesiyle kullanma gayretindeler.

Sosyal Medya Dilimizi Nasıl Değiştirdi?

İçinde barındığımız sosyal çevre, yaşadığımız hayat tarzı, okuduğumuz yazılar, sosyal medya kullanımı, mesajlaşma… Bütün bunların hepsi konuşma dilimizi etkiliyor ve değiştiriyor. Dilimizdeki kelimelerin eski ve şimdiki manalarını öğrenmek, kültürel öğelerle dillere pelesenk olmuş kalıpların/ kelimelerin derinliğini, sorgulamakla yükümlüyüz. Bunların hepsi dili kullanırken daha dikkatli olmamız gerektiğini ve “Bin düşün, bir söyle.” gibi öğütlerin neden verildiğini anlamamızı sağlayacak. Hatta bir ihtimal, bu öğüdü uygulama zorunluluğu hissetmemizi sağlayacaktır.

Toplumsal olayların dilimize etkisini gözler önüne seren bir başka örnek ise Rusça’dan geliyor. 1860’dan bu yana; Dünya Savaşları’nın, Komünist devrimin, toplu tarım gibi gelişmelerin Rusça’daki akrabalık ilişkilerine dair terimlerin değişmesinde rol aldığını söylesek sizlere, hayret uyandırır mı?

Eltiler Ve Kayınbiraderlerin Amansız Savaşı

Rusça’da önceden tek bir kelime ile ifade edilen akrabalık terimleri şimdilerde tamlamalarla ifade edilir hale gelmiş. Artık o sıklıkla kullanılmıyor eski kelimeler. Kelimelere ihtiyaç kalmadıkça dilden çıkıyorlar. Bizlerin de bacanak, elti, kayınbirader gibi kelimeleri zihin dünyamızdan yavaş yavaş çıkarmamız gibi. Artık tam anlamıyla karşılıklarını doğrudan söyleyemediğimiz bir bacanaklar/eltiler familyası var.

Bunlar muhtemelen geniş ailelerden daha çekirdek ailelere doğru evrilmemizin bir sonucu olabilir. Bu eksilmelerden yola çıkarsak, nasıl Rusça’da tek kelimeyle ifade edilebilen kavramlar, şimdi daha uzun yollarla ifade ediliyorsa; aynı etki, başka kelimeler dilimizden çıktığında da olacak. Yani geniş çerçeveden baktığımızda bu durumun daha büyük sonuçları var. Dili kullanırken gün içerisinde hep kısıtlı seviyede kelime haznesiyle, aynı sözcüklerle hayatını idame ettiren toplumlar bir süre sonra derdini anlatamaz hale gelecek. Çünkü artık derdini anlatacak kelimeyi bilmez olacaklar. Bir oradan, bir buradan bahsedip konuları toparlamaya çalışırken bir bakmışız ki cümlenin başını hatırlayamaz hale gelmişiz.

Şu anda bile yaşamıyor muyuz bu hissiyatı?

Daha detaylı  ve “Toplumsal Söz Yitimi” üzerine okuma için: Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler