29-30 Temmuz 2016 tarihinde İstanbul’da yapılan DİSK Genişletilmiş Başkanlar Kurulu sonuç bildirgesi yayımlandı.
Bildirgede, DİSK’in her türden darbeye karşı olduğunun altı çizilirken, darbeler “halk egemenliğine karşı girişimler” olarak niteleniyor. Ülkemizin 7 Haziran seçimlerinden bu yana “olağanüstü bir dönem” yaşadığı belirtilerek, OHAL rejimine en kısa sürede son verilmesi çağrısı yapılıyor.
BANK-SEN Genel Başkanı Duygu Çalışkan’ın toplantıda yaptığı konuşmada yer alan,
“yaşanan darbe girişiminin laiklikten uzaklaşmanın ağır sonuçlarından biri olduğu” vurgusu sonuç bildirgesinde de yer alıyor. Sonuç bildirgesi şöyle:
04
DİSK GENİŞLETİLMİŞ BAŞKANLAR KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ
29-30 TEMMUZ 2016 – İSTANBUL
29-30 Temmuz 2016 tarihlerinde Şişli Belediyesi Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde toplanan DİSK Genişletilmiş Başkanlar Kurulu aşağıdaki yer alan konuları görüşerek aldığı kararları kamuoyu ile paylaşmaktadır :
15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişiminin ardından yapılan ilk DİSK Genişletilmiş Başkanlar Kurulumuz, darbe girişimini lanetleyerek hayatını kaybedenleri anar ve DİSK Yönetim Kurulu’nun “her türlü darbenin karşısında duran” tutumunu desteklediğini ilan eder.
12 Eylül 1980 askeri darbesine giden süreçte kurucu Genel Başkanımız Kemal Türkler öldürülmüş, 12 Eylül cuntasında Genel Başkanımız Abdullah Baştürk olmak üzere 52 yöneticimiz idamla yargılanmış, üyelerimiz işten atılmış ve tutuklanmış, faaliyetlerimiz durdurulmuş, kapımıza kilit vurulmuş ve üyelerimiz silah zoruyla başka konfederasyonlara üye yapılmıştır. Bugüne dek darbelerden en büyük zararı görmüş örgütlerin başında olan DİSK’in darbeler karşısında tutumu nettir .
Genişletilmiş Başkanlar Kurulumuz, başarılı olsun olmasın demokratik siyaseti sekteye uğratan bütün darbelere karşıdır. Parlamenter demokrasinin vazgeçilmezi olan yurttaş iradesine ve çoğulculuğa herkes saygı duymalıdır. NATO üyesi bir ülke olan Türkiye’de askeri darbelerin kışkırtılmasında ve hedeflerine ulaşmasında büyük oranda emperyalistlerden aldıkları desteğin belirleyici olduğu bilinmektedir ve bu açıdan da darbeler halk egemenliğine karşı girişimlerdir .
Darbe girişiminden ve olağanüstü hal ilanından önceki son bir yıla bakıldığında da olağanüstü bir dönem yaşadığımız ortadadır . 7 Haziran 2015’teki genel seçimlerde halkın ortaya koyduğu iradeye saygı gösterilmemesinin ardından “ya başkanlık ya kaos” olarak dayatılan süreç, ülkemizin en uzun ve kanlı yıllarından biri olmuştur. Katliamlarda, terör eylemlerinde, çatışmalarda binlerce insanın yaşamını yitirdiği bir yılda, hukuki olmamakla birlikte fiilen başkanlık rejimine geçilmiş, parlamento işlevsiz hale getirilmiş, yürütmenin vesayeti altına giren hukuk sistemi çökmüş ve son olarak da bu ortamı fırsat bilenlerin tezgahladığı kanlı bir darbe girişimi söz konusu olmuştur.
Öte yandan bu kanlı darbe girişiminin panzehiri, olağanüstü yönetim biçimleri değildir. Parlamentoyu işlevsizleştiren, demokrasinin “olağan” işleyişinden daha da uzaklaştıran Olağanüstü Hal rejiminden en acil bir biçimde çıkılmalı , yargı önünde suçu ispatlanmadan “cezalandırma” yöntemlerinden vazgeçilmelidir.
15 Temmuz darbe girişimine karışanlar ve destekçileri, bugün hangi konumda bulunurlarsa bulunsunlar , keyfilikten uzak ve “suçların kişiselliği” ilkesi çerçevesinde adil bir biçimde yargılanarak cezalandırılmalıdır . Unutulmasın ki, Anayasa’ya ve uluslararası sözleşmelere göre adil yargılanmak bir haktır, yargısız infaz ise insanlık suçudur.
Öte yandan bu süreç iktidara karşı muhalif olan herkesi hedef alan bir cadı avı na dönüştürülmemelidir. Böylesi yöntemlerin “demokrasi” getirmeyeceği, sadece ve sadece çatışmayı derinleştirip hukuku askıya almayı gelenek haline getireceği ülkemiz tarihinde defalarca görülmüştür.
Askeri darbelerin panzehiri kalıcılaşmış bir olağanüstü hal düzeni veya sivil otoriter rejim arayışı değil gerçek bir demokrasi dir, hukuk devleti dir, güçler ayrılığı ilkesi nin eskisinden de sağlam biçimde yeniden kurulmasıdır, parlamenter demokrasi nin güçlendirilmesidir, örgütlenme ve ifade özgürlüğü nün önündeki engellerin kaldırılmasıdır, toplumun örgütlenerek demokrasinin halkın örgütlü gücü yle desteklenmesidir, meydanlar ın halkın tüm kesimlerine açılmasıdır.
Başarısız darbe girişimi sonrası yükselen demokrasi talepleri, toplumun tüm kesimlerinden gelen talepler olarak görülmeli, çatışmasızlık ve kalıcı bir barış için ölümlerin yaşandığı çatışmalı ortam sona erdirilmeli , yaşanan süreci uzlaşı ve barış iklimi ne evriltmek için herkes üzerine düşeni yapmalıdır.
Ülkemizde laikliğin altının oyulmasının ağır sonuçları da son darbede kullanılan aktörlere bakınca daha net bir biçimde görülmektedir. Laik, bilimsel ve kamusal eğitim sistemden uzaklaşan eğitim politikaları da, darbe girişimine kalkışan cemaate insan gücü kazandırmıştır. Öte yandan darbecilerin devlet içinde yapılanmasına olanak sağlayan, laikliğin altının oyulmasından güç alan “biat” anlayışı yerine “liyakat” sistemi kurulmasallaştırılmalıdır .
Demokrasinin olmadığı yerde emeğin hakları, emeğin haklarının olmadığı yerde de demokrasi olmaz ve tam da bu nedenle “demokrasinin inşası” sorunu emeğin sorunudur. Sendikalaşma başta olmak üzere, örgütlenmenin ve hak aramanın önüne koydukları barajlar/yasaklar ortadan kaldırılmadan, sosyal devlet daha güçlü bir biçimde kurulmadan, tüm güvencesiz çalıştırma biçimlerine son verilerek kölece çalıştırılmaya son verilmeden, işçi sınıfını bölen, parçalamayı ve birbirine düşman hale getirmeyi amaçlayan ayrımcı söylemler/politikalar sona ermeden demokrasiden bahsedilemez.
Tüzüğünün 3. Maddesinde de belirtildiği gibi “toplumcu, çoğulcu, katılımcı ve özgürlükçü temellere dayalı gerçek demokrasi” den yana olan Konfederasyonumuz DİSK’in Genişletilmiş Başkanlar Kurulu yukarıdaki tespitlerinden hareketle şu kararları almıştır: