İçerik
Malpraktis kavramı tıbbi bir terim olup, yanlış tedavi uygulamasını ifade eder.
Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları 13. Maddesi malpraktis kavramını; “bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeni ile bir hastanın zarar görmesi, hekimliğin kötü uygulanmasıdır” şeklinde tanımlamıştır.
Uluslararası belgelerde ise bu kavramın tanımı, tedaviyi uygulayan hekimin sorumluluğu nu genişletecek biçimde yapılmıştır. Dünya Hekimler Birliği tanımına göre malpraktis ; “hekimin tedavi sırasında standart, güncel uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavisini vermemesiyle oluşan hasardır.”
Görüldüğü gibi, Dünya Hekimler Birliği tanımında, hekimin ilgisizliği ve deneyimsizliğinden öte, tedavinin gerektirdiği standart ve güncel uygulamanın yapılmaması da malpraktis kapsamında değerlendirilmiştir.
Malpraktis, yanlış tedavi yi uygulayan doktorun ve bağlı olduğu kurumun hukuki sorumluluğunu doğurur. Bu sorumluluk tazminat ve bazı durumlarda ceza gerektirir.
Sağlıklı yaşam hakkı, en önemli ve evrensel insan haklarından birisidir. Sağlıklı yaşamın devamı için hukuka uygun tıbbi müdahale büyük önem taşır. Müdahalenin hatalı veya eksik uygulanması, hastada büyük acılara neden olan sonuçlar doğurur. Bazen bu sonuçlar telafisi imkansız ve kalıcı olup, hastanın tüm yaşamını baştan sona etkiler. Bazı durumlarda ise hastanın ölümüne yol açarak hayatına mal olur.
Hatalı tedavi , öncelikle Borçlar Hukuku kapsamında bir haksız fiil ve sözleşmeye aykırılık teşkil eder. Yargıtay yerleşmiş uygulamaları özel hastane lerde hasta ile doktor arasında bir vekalet ilişkisi kurulduğunu kabul eder ve malpraktis vakıalarının özel hukuk ayağı bu temelden hareket eder.
Doktor veya hastane hatası nedeniyle zarar gören hastanın, hem hekimden hem de varsa hekimin bağlı olduğu hastaneden maddi ve manevi tazminat talep etme hakkı bulunmaktadır.
Manevi tazminat ise hastanın, yanlış tedavi nedeniyle yaşadığı acı ve ızdırap, bu durumun yarattığı psikolojik sarsıntı ve hayattan alınan zevkin azalması karşılığında talep edilecek ve zararın büyüklüğüne göre hakimin takdiri ile belirlenecektir.
Hatalı tıbbi müdahale sonucunda ölümün meydana gelmiş olması durumunda, maddi ve manevi tazminat davası açma hakkı ölenin yakınlarında olacaktır. Bu durumda destekten yoksun kalma tazminatı da bir maddi tazminat kalemi olarak talep edilebilecektir.
Yanlış tedavi , hekimin şahsi hatasının ön planda olması durumunda vücut bütünlüğüne karşı işlenmiş bir suç oluşturur. Suçun niteliği, hastada meydana gelen zarara göre değişir.
Doktor hatasının ölüme sebep olması durumunda TCK 85. Maddesindeki taksirle ölüme sebebiyet verme suçu oluşacaktır. Bu suç, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezasını gerektiren bir eylem olarak düzenlenmiştir.
Birden fazla kişinin ölümüne veya birinin ölümü ile birlikte diğerlerinin yaralanmasına sebebiyet verilmesi halinde ise suçun ağırlaştırılmış hali oluşacak ve cezanın üst sınırı on beş yıl hapis cezasına çıkacaktır.
Malpraktis sonucunda ölüm gerçekleşmemiş, ancak hastada bir sağlık sorununa yol açılmışsa, taksirle yaralama suçu oluşacaktır. (TCK m. 89) Taksirle yaralama suçunun cezası ise üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası olarak düzenlenmiştir.
İlginizi Çekebilir : Gebelik Takibinde Malpraktis – Anomalili Doğum
Yanlış tedaviden tazminat davalarında görevli mahkeme, hastanenin özel veya kamu kurumu olmasına göre değişecektir.
Doktor ile hasta arasında kurulduğu kabul edilen vekalet ilişkisinin bir sonucu olarak bu davalarda tüketici mahkemelerinin görevli olduğu kabul edilmektedir. Özel hastanede uygulanan yanlış tedavi nedeniyle hastane ve hekime karşı tazminat davası nın tüketici mahkemelerinde açılması gerekmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki, hasta ile Özel hastane arasındaki tedavi hizmeti, dairemizin öteden beri değişme göstermeyen kararları kapsamında vekalet akdi olarak değerlendirilmekte olup, bu bağlamda eldeki davanın da vekalet ilişkisi kapsamında değerlendirilmesi gerekir. 6502 sayılı yasanın 87.maddesi doğrultusunda 28.5.2014 tarihinde yürürlüğe giren aynı yasanın 3/L maddesinde vekalet akdinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda Tüketici yasasının uygulanması gerekmekte olup, bu nedenle vekalet ilişkisinden doğan uyuşmazlığında Tüketici Mahkemesinde görülmesi zorunludur.
(Yargıtay 13. H.D. 2014/30305 E, 2014/35473 K)
Kamu kurumu niteliğindeki devlet veya üniversite hastanesindeki yanlış tedavi sonucunda meydana gelen zararların tazmininde görev idari yargıdadır.
İdare aleyhine tam yargı davası açılmasından önce yazılı başvuru yapılması kanun gereği zorunludur. İdarenin, zararın tazmini talebini reddi veya talebe 60 gün içerisinde cevap vermemesi halinde dava açma yoluna gidilebilir.
Özel hastanede meydana gelen hekim hatasından dolayı açılacak tazminat davası nda, Borçlar Kanunu’ nun vekalet ilişkisi ne uyguladığı zaman aşımı süresi geçerli olacaktır. Bu süre beş yıldır. Beş yıllık süresinin başlangıcı ise hatalı tıbbi müdahalenin neden olduğu zararın öğrenilme tarihidir. Yani malpraktisten kaynaklanan tazminat davası nın zararın öğrenilme tarihinden itibaren beş yıl içerisinde açılması gerekmektedir.
Zararın varlığının öğrenildiği tarihte davacının dava açma hakkı doğar ve zamanaşımı da işlemeye başlar. Zararın varlığının öğrenilmesi zamanaşımının başlaması için yeterli olup, ayrıca zararın kapsam ve miktarının öğrenilmesi, zamanaşımının başlaması için bir koşul olarak aranmamaktadır. O halde somut olayda, 12.12.2005 tarihinden itibaren zamanaşımı süresi işlemeye başlamıştır. Taraflar arasındaki ilişki vekalet sözleşmesine dayanmaktadır. B.K.nun 126/4. maddesine göre vekalet sözleşmesinden doğan davalar beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
(Yargıtay 13. H.D 2011/2343E, 2011/11552 K, 12.07.2011 tarih)
“Dava, davalı doktorların hamilelik kontrollerinde vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırı davranmaları sonucu, çocuğun anomalili doğması nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların tazmini talebine ilişkindir. Hemen belirtilmelidir ki, vekil, vekalet görevini yerine getirirken, yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değilse de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabadaki özen eksikliğinden dolayı sorumluluk altındadır.Eğer, bu özen eksikliği nedeniyle müvekkil bir zarara uğramış ise, vekilin tazminat sorumluluğu gündeme gelecektir.
Vekil müvekkil ilişkisinde, vekilin özen ve sadakat borcuna aykırı davranışının bir zarar doğurduğu, müvekkilin buna dayanarak tazminat talep etme hakkını kazandığı durumlarda, müvekkilin tazminat isteme hakkının doğacağı ve dolayısıyla zamanaşımı süresinin başlayacağı tarihin, müvekkilin söz konusu zararın varlığını öğrendiği tarih olacağı açıktır.
Davalı vekillerin özen borcuna aykırı davranışlarının doğurduğu zararın, davacı küçük A.’nın doğumu anında bütün unsurları ile ortaya çıkmış bulunduğunun kabulü gerekmektedir. Zira, yukarıda ayrıntılarıyla değinilen anomalilere bağlı olarak, bazı uzuvların hiç mevcut olmadığı bazılarının da yeterli fonksiyona sahip bulunmadığı, doğum anında bellidir. Bunların tamamının veya bir kısmının teşhis edilebilmesi, buna bağlı olarak zararın davacılar tarafından öğrenilebilmesi ve tazminat davasının açılabilmesi için, doğumun üzerinden belirli bir zamanın geçmesi ve gelişen bir durumun tamamlanmasının beklenmesi gerektiğini gösteren herhangi bir delil yoktur.
Tersine, davacılar vekilinin muhtelif beyanlarından, gerek mevcut anomalilerin ve gerekse bunların doğurduğu sonuçların doğumdan hemen sonra öğrenilmiş oldukları anlaşılmaktadır. Keza, doğum anında mevcut anomalilerin geçen zaman içerisinde olumsuz yönde değiştiği, geliştiği yönünde de hiçbir bulgu mevcut değildir; uzunca bir zaman süren tedavi sonucunda bunlarda kısmi bir düzelme oluştuğu; yani zararın artarak değil, azalarak sürdüğü de açıkça anlaşılmaktadır.
tazminat isteminin dayandırıldığı zarar yönünden gelişen durumdan söz edilmesine hukuken olanak bulunmamaktadır. Dolayısıyla, davacıların, zararın varlığını buna dayalı bir tazminat davası açmalarını mümkün kılacak tüm unsurları ile birlikte doğum anında öğrenmiş olduklarının; zararın tazminine ilişkin her türlü talep ve dava hakları yönünden yasal zamanaşımı süresinin 31.1.1994 doğum tarihinde başladığının kabulü gerekir.
Başlangıç tarihi bu şekilde belirlenen zamanaşımının süresine gelince:
B.K.nun 126/4. maddesine göre, vekalet akdinden doğan davalar beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Bu duruma göre, 27.1.1995 günü açılan asıl dava zamanaşımı süresi içerisinde, 7.11.2000 günü açılan ek dava ise, bu süre geçtikten sonra açılmıştır.” (Yargıtay HGK 2002/13-1011 E, 2002/1047 K, T. 11.12.2002)
Kamu kurumu niteliğindeki d evlet ve üniversite hastaneleri nde meydana gelen yanlış tedavi nedeni ile idare aleyhine açılacak tam yargı davaları nda ise İYUK hükümleri gereğince bir yıllık hak düşürücü süre uygulanacaktır. Bu durumda da bir yıllık süre zararın öğrenilmesinde itibaren başlayacaktır.
Kamu kurumunda sunulan sağlık hizmetindeki hata veya malpraktis durumunda;
Malpraktis , kısaca hekim hatası demektir. Tıbbi müdahale sırasında hasta hakları nın ihlali, ihmal veya yanlış tedavi sonucunda hastanın zarar görmesine neden olunması malpraktis olarak kabul edilir.
Malpraktis, hastanın yaralanmasına yol açmışsa taksirle yaralama, ölümüne neden olmuşsa taksirle ölüme sebebiyet verme suçu oluşur. Yaralama durumunda şikayet halinde, ölüm halinde malpraktisin tespiti halinde resen ceza soruşturması yapılır.
Yanlış tedavi nin neden olduğu zararlar için maddi ve manevi tazminat davası açılabilir. Yanlış tedavi için hastaneye karşı yapılan ödeme, hastanın sağlığına kavuşmak için harcaması gereken tedavi masrafı , iş gücü ve kazanç kaybı maddi tazminat olarak talep edilebilir. Özel hastaneye karşı tazminat davası kural olarak tüketici mahkemesinde açılır. Ölüm halinde asliye hukuk mahkemeleri görevli olur. Devlet hastanesi veya üniversite hastanelerine karşı ise tam yargı davası açılmalıdır.
Yanlış tedavi ve malpraktis durumunda özel hastane, devlet hastanesi ve üniversite hastanelerine karşı maddi ve manevi tazminat davaları hakkında bilgi için bkz. Mersin Sağlık Hukuku Avukatı
Hasta hakları , malpraktis ve doktor hatası durumunda başvurulacak hukuki yollar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Hasta Hakları ve Hatalı Tedavi
Sağlık hukuku davaları, aile hukuku , iş hukuku, idare hukuku , miras hukuku, uluslararası hukuk , tazminat hukuku ve tüm avukatlık çalışma alanlarımıza buradan ulaşabilirsiniz: Arslanbuğa Mersin Avukatlık Bürosu