Zaman zaman sosyal medyada veya yakın çevremizde muhtemelen rastladığımız bir fenomen vardır. Görme ya da işitme duyularından yoksun kalan kişilerin başka duyularının keskinleştiği, hatta bazen süper duyular haline geldiği iddia edilir. Araştırmalar gösteriyor ki bu iddialar küçümsenmeyecek kadar doğru. Görme kaybı olan kişilerde, görmeyi kontrol ettiği bilinen beyin bölgeleri nin diğer duyusal uyaranlara yanıt verebildiğini destekleyen çalışmalar da bu araştırmalara olan ilgiyi giderek artırıyor diyebiliriz.
Bir veya daha fazla duyu kaybının diğer duyuların gelişmesine yol açan ayarlamalar, tabii ki bir bireyin yaşam süreci içerisinde gerçekleşir. Görünen o ki bu ve benzeri etkiler araştırmacılarda yeni bir bakış açısının gelişmesine yol açtı. Bunu da şuradan anlıyoruz ki evrimsel zaman çizelgesinde benzer “ayarlamalar” yaşanmış olabilir.
Primatlarda koku alma reseptörü (OR) genlerinin bozulmasını araştıran Almanya’daki Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsünden Yoav Gilad ve İsrail’deki Weizmann Enstitüsü’ndeki meslektaşları OR genlerinin kaybı ile tam trikromatik renkli görme arasında bir bağlantı bulmuş olabilirler.
OR genleri (koku duyusunun moleküler temeli) memeli genomlarındaki en büyük gen süper ailesini oluşturur. Ancak bu genlerin yüksek bir yüzdesi, artık işlevsel olmayan genlerin kalıntıları olan “pseudo genler” (işlevini kaybetmiş, herhangi bir üretim yapmayan genler) dir. Göründüğü kadarıyla “kullan yada kaybet” kuralını takiben pseudo genler, mesela 100’e karşı 120 gene sahip olmanın seçici bir avantaj olmadığı, daha büyük gen ailelerine evrimleşme eğiliminde oluyorlar. İnsanlar, insan olmayan primatlar ve fareler hemen hemen aynı sayıda OR genine sahipken, insanlarda çok daha yüksek bir yüzdesi, %60 kadarı pseudo gendir, insan olmayan maymunlarda yaklaşık %30 ve farede yaklaşık %20 pseudo gen gözlenmektedir. Öyle görünüyor ki, işitme veya görme gibi diğer duyulara bağımlılık geliştiren canlılarda hayatta kalmak için koku alma duyusuna güven azalır. İşlevsiz genlerin bu yüksek oranını gözlemlerken bunun primatlara özgü bir özellik olup olmadığı sorusu akla geliyor. Eğer değilse bu artış primat evriminin hangi safhasında ortaya çıkmıştır?
Lemurların da dahil olduğu 19 primat türünde araştırma yapan Yoav Gilad ve takım arkadaşları rastgele bir şekilde, türlerin her birinden 100 farklı OR genini sıraladı. Çalışma ekibi, Eski Dünya maymunlarının, insan olmayan maymunlarla kabaca aynı OR pseudo genlerine sahip olduğunu; ancak “Uluyan Maymun” ( Alouatta sp.) hariç Yeni Dünya maymunlarından çok daha yüksek bir yüzdeye sahip olduğunu buldu. Uluyan maymundaki OR pseudo genlerin yüzdesi, Eski Dünya maymunlarına ve şempanzelere Yeni Dünya kuzenlerinden çok daha yakındı. Görünüşe göre koku alma duyusu hem şempanzelerde, hem Eski Dünya maymunu soyunda, hem de yeni dünya maymunlarından olan uluyan maymun soyunda giderek kötüleşti. Eski Dünya maymunları, şempanzeler ve uluyan maymun tek bir ortak atayı paylaşmadığından, bu bozulma her iki grupta da bağımsız olarak evrimleşmiş gibi görünüyor. İşin ilginç yanı ise burada ortaya çıkıyor. Şaşırtıcı bir şekilde, uluyan maymunlar, şempanzeler ve Eski Dünya maymunları ile başka bir duyusal özelliği paylaşıyor: trikromatik renkli görme.
Young-Helmholtz renk görme teorisi olarak da bilinen trikromatik renk görme teorisine göre, retinada renk algısından sorumlu üç alıcı vardır. Yeşil, Mavi ve Kırmızı. Bu üç renge duyarlı alıcıların beynin görme merkezine gönderdiği sinyaller ve oranları bizde renkli görmeyi ve bildiğimiz renk spektrumunu oluşturur. Trikromatik renk görüşünde, “opsin” adı verilen üç retina proteini pigmenti, beynin tam renkli görüntüler üretmek için işlediği çeşitli ışık dalga boylarını soğurur. Şempanzeler ve Eski Dünya maymunları üç opsin geni taşırlar ancak çoğu Yeni Dünya maymununda yalnızca iki tane bulunur, istisna olarak dişilerde bazen üç tane olabilir. Sadece uluyan maymunlar rutin olarak her iki cinste de oluşan üç gene sahiptir. Verilerden anlaşıldığına göre, tam trikromatik renkli görme biri yaklaşık 23 milyon yıl önce şempanzeler ve Eski Dünya maymunlarının ortak atasında ve bir kez de yaklaşık 7-16 milyon yıl önce uluyan maymun soyunda olmak üzere primatlarda iki kez evrimleşmiş gibi görünüyor.
Araştırmanın yazarları, koku duyusundan sorumlu OR genlerindeki pseudo genlerin artışı, renkli görüşün evrimi ve koku duyusundaki bir bozulmanın aynı zamana denk geldiğini ve aralarında bir ilişki olduğunu iddia ediyorlar. Ancak yine de yiyecek bulmak, avcılardan sakınmak, sosyal ilişkilerin gelişmesi gibi görsel ipuçları, bu türlerin araştırılmasındaki bağlantıların doğasına daha iyi ışık tutacak.
23 Milyon yıl önce koku duyusunun giderek bozulduğu hususundaki çıkarımların nasıl yaşandığı konusunda hiçbir fikrimiz yok tabii ki. Eldeki verilerden ve bakış açılarından tahminlerde bulunan bilim insanları mümkün olduğunca tutarlı sonuçlara ulaşmaya çalışıyor. Bilimin itici motorunu da bu tür bakış açılarındaki küçük değişimler oluşturuyor. Koku duyusundaki sebebi bilinmeyen bir bozulmanın mı renkli görmeyi tetiklediği ya da renkli görmeye neden olan bir seçilimin mi koku duyumuzu bozduğunu henüz bilmiyoruz. Öğrenmek için ise sanırım daha çok bakmamız ve bakış açılarımızda oynamalar yapmamız gerekecek gibi duruyor.
Bu konu ilginizi çektiyse, bu videoya da göz atmak isteyebilirsiniz: Beyin ve Koku
Editör: Kadir Sarıkaya