Şu günlerde olmak isteyeceğim son kişi sanırım Hasankeyf’in mağaralarında hayata gözlerini açmış herhangi biridir. Hasankeyf yaşantısına baktığınızda bize ters gelip “hangi yüzyılda yaşıyoruz canım” dedirten bir manzara ile karşılaşırsınız. Çok değil on yıl öncesinde insanlar hala tarihi mağaralarda yaşamlarını sürdürüyordu. İnsanlar mağaralarda doğuyor, büyüyor ve yaşlanıp ölüyorlardı. Size ters geldi değil mi?
İlk bakışta günümüz şartları ile yargılayan herkese ters gelecek bu durumu aslında olayın kalbinde bizzat deneyimleyenlere sormak gerekiyor. Bugün otuzlu kırklı yaşlarındaki insanlara sorduğunuzda sesler titriyor, yüzler soluyor!
Tarihi binlerce yıl eskiye hatta önemli bir keşif olarak görülen Göbeklitepe gibi yerlerden bile eskiye dayandığı düşünülen bir yerleşim çok kısa bir zaman sonra tamamen sular altında kalacak. Gap projesi kapsamında 1954 yılında DSİ tarafından başlatılan baraj projesi, aradan geçen 65 yılın ardından faaliyete geçerek su tutmaya başladı…
Hasankeyf ne zaman kurulmuş bilen henüz çıkmadı. En azından bulunan tarihi eserler ışığında elimizde olan veriler, Bizanslılar, Sasaniler, Süryaniler, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Mervaniler, Artuklular, Eyyubiler, Moğollar, Akkoyunlular, Safeviler ve son olarak Osmanlılar tarafından ele geçirildiği yönünde. Yazılı kaynaklar ve geriye kalan arkeolojik kalıntılardan ulaşılabilenler bu milletlerin varlığını gösterse de aslında geri planda çok daha fazlasının yattığı herkes tarafından kabul ediliyor.
Bölgede Roma İmparatoru II. Constantinus tarafından yaptırılan iki adet kaleye sizin benim gibi insanların gitmesine izin yok. Basına yansıyan haberlerde bu kalelerde yapılan kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan yeni bir höyükte Göbeklitepe ‘den bile daha eski kalıntılar ortaya çıkarıldığı yönünde bilgilere rastladım. Aslı astarı varsa bu gerçekten tam bir tarih cinayetidir.
Bölge geçmişte göç ve ticaret yollarının kesişme yeri olduğu için geçmiş yüzyıllarda çok revaçtaymış. Ne zamanki Osmanlı İmparatorluğu bölgeyi 1515’de fethetmiş, o günden sonra bölgenin gelişimi de sona ermiş.
Hasankeyf kendisine hükmeden her milletten bir parça barındırıyor. Binlerce yıldır bağrına bastığı her millet bir iz bırakıp gitmiş ve bu izleri görmek için gelen insanlar azımsanmayacak kadar çok.
Bugün Dicle üzerinde sadece ayakları kalan köprü Artuklular tarafından yapılmıştır ve sular Hasankeyf’i teslim aldığında bu tarihi yapıya ne olacağı hala bir soru işaretidir. Sadece köprü mü? Tabii ki hayır. Hasankeyf’te müzede sergilenmeye uygun binlerce eser bulunurken, taşınan ve bırakılan Kaleler, Köprü, Zeynel Bey Türbesi, 3 Cami ve ikide saray bulunmaktadır. Burada size her birinin tarihi gelişimini açıklamak yerine farklı bir çağrı da bulunma amacım olduğundan bu kısmı es geçiyorum.
Tarihi eserlerin bir kısmı Yeni Hasankeyf isimli yerleşime taşınmış durumda. Bunda bir sorun yok. Lakin olduğu yerde suların insafına bırakılacak olan eserleri koruma ! adı altında yapılan çalışma gerçekten gülünç. Yayınlanan haberleri tararken karşıma çıkan bu bilgi, arkeoloji ve benzeri eğitim almamış biri olarak beni bile hayrete düşürdü! Mevcut tarihi eserlerin çevresini çamurla sıvayarak bırakacaklarmış. Birileri arkadaşlara suyun aşındırma kuvvetinin nelere kadir olduğunu anlatmalı bence!
Malum bin yıllardır yaşamın sürdüğü Hasankeyf’te hala yaşayan 6500 civarı insan var. Sular yükseldiğinde bu insanların nereye gidecekleri de devlet tarafından düşünülmesi ve çözülmesi gereken bir sorundu. Devlet çözümü bu insanları su seviyesi üstünde kalan bir yamaçta yerleşik kurulan bir bölgeye taşımakta bulmuş. Dıştan bakıldığında daha medeni bir yaşama kavuşulacağı düşünülürken işin aslı içine girince ortaya çıkıyor.
Yeni Hasankeyf adı verilen bu yerleşimde alt yapı sorunları hala can sıkıcı boyutta. En başta enerji olmayışı, evlerin kalitesiz işçilikle yapılmış olması ve işin komiği insanların ellerinden evlerini alıp yeni evleri iki katı ücrete satmaları! Evet yanlış duymadınız. Devlet hem insanları doğup büyüdükleri yerden koparıp atıyor hem de mağdur ettiği insanların üzerinden rant elde ediyor!
Komik olan bir diğer konu da yer değişimi sırasında kişilerin medeni durumuna bakılıyor. Yani eğer evli değilseniz yeni evlerden ya da çarşıdan yer alamıyorsunuz. Üstelik eski eviniz, iş yeriniz olmasına rağmen! Yani insanların ellerindeki servetleri de bu şekilde gasp edilmiş durumda. Ne yani şimdi bana ait olanı geri alabilmek için evlenmem mi gerekiyor?
Tabii bir de kültürel yıkım boyutu var. İnsanları alıştıkları yaşam tarzından kopardığınızda aslında ruhlarından bir parçayı da onlardan zorla söküp almış olursunuz. Hasankeyf’in eski, tozlu sokaklarındaki o ruhun kaçta kaçını Yeni Hasankeyf’e taşıyabilirsiniz?
Eyyubiler döneminde yapımına başlanan Sultan Süleyman Camii’nın ustası ve kalfası arasında tartışmalar yaşanır ve bu tartışmalar neticesinde usta kalfasını kovar. Bunu yediremeyen ve ustalığını göstermek isteyen kalfa El Rızk Camii’nin yapımında görev alır. Görevini tamamlayıp caminin açılış zamanı geldiğinde ustasını da davet eden kalfa ustasına bir oyun oynamıştır.
Minarenin girişine geldiklerinde ustasından minarenin üzerine çıkmasını ister. Usta yavaş yavaş minarenin merdivenlerinden yukarı çıkıp karşısında kalfasını görünce çok şaşırır. Zira kendisini yolda görmemiştir. İki yollu minare olarak adlandırılan bu minarede iki ayrı merdiven vardır. İnip çıkan iki insan birbirini görmemektedir. Usta da bu durumdan çok etkilenir ama kalfasını kutlayıp hakkını teslim etmeyi gururuna yediremez. Bir rivayete göre usta minareden atlayarak intihar etmiştir.
Günümüzde de benzer durumları ifade etmek için kullandığımız “Boynuz Kulağı Geçer” sözünün kaynağının bu olay olduğu düşünülmektedir.
Hasankeyf bu ve benzeri pek çok hikayesi ile, 5000 kadar mağarası ve bu mağaralarda yaşanmış anıları, sanat eserleri ve güzellikleri ile birkaç ay içinde ılısu barajdan salınacak suyun metrelerce altında kalacak.
Yazılacak çok şey olsa da orada yaşamamış biri için kullanılacak her cümle tamamen yüzeysel kalacaktır.
Bir tarafta insanlara faydalı olacağı düşünülen bir baraj, diğer tarafta insanların geçmişinin üzerine su salınacağı gerçeği. Gel de çık işin içinden…
Medeniyetler beşiği Mezopotamya güneşi altında o muhteşem manzaraya bakarak içilebilecek son kahveler şu an satılıyor. Ne UNESCO ne de yerel güçler bu duruma son verebilecek gibi değilken tek dileğim mümkün olan en çok sayıda tarihi eser ve arkeolojik buluntunun bölgeden taşınması olabilir. Bir de vicdanlı(!) bir siyasetçinin olaya müdahil olup orada yaşanan haksızlıkların önüne geçmesi…
Hasankeyf çok yakında sular altında kalacak. Siz de bu tarihin son günlerine tanıklık ederek bölgeyi kısmen bozulmamış haliyle görmek isterseniz, elinizi çabuk tutmanızı öneririm…
Vakit ayırıp okuduğunuz için teşekkürler. Sevgiyle kalın <3