Türk Milleti olarak yabancı dile meraklıyızdır. Çok spesifik konularda, hedefe yönelik yabancı dil öğrenme yeteneğimizin müthiş olduğunu herhalde anlatmaya gerek yok.
Skeçlere bile konu olacak derecede yabancı dil konuşma stilimiz var. Örneğin bağırarak yol tarif ederiz. “YUUUU GOOOO TUUUU AKSARAY”. Okullarda da neredeyse tüm öğrenim hayatımız boyunca yabancı dil öğretirler bize. İlkokul 3-4 sınıflardan itibaren başlayan yabancı dil eğitimimiz, üniversitede birinci sınıfta gördüğümüz yabancı dil dersine kadar on yıllarca boyunca devam eder.
Üniversitede de lisans eğitimi sonunda, ardından da yüksek lisans sonunda ihtiyaç duyulmadan idare edebiliyoruz ama iş doktoraya gelince şapa oturuyoruz. Doktora eğitimi için birçok fakültede dil sınavından 65 (bazılarında 55) almak zorunlu. ÜDS sınavı, bu on yıllık yabancı dil bilgimizi fışkıra fışkıra dökebileceğimiz bir sınav. Ama gel gör ki sapır sapır dökülüyoruz. Bu sınavı geçmek için tonla para verip dil kurslarına gidiyoruz. Sonunda da ancak geçecek kadar not alıp yola devam ediyoruz.
Hoop doktora bitti, Yardımcı Doçentlik var, Doçentlik var, Profesörlük var. Kademe arttıkça dil sınavı zorluk seviyesi de artıyor. Dolayısıyla Profesör olmuş bir hocamızın en azından 25-30 yıllık bir İngilizce eğitim kariyeri olmuş oluyor.
Bu kadar yoğun İngilizce eğitim kariyerinden sonra ise, almış olduğumuz yabancı dil eğitimi nedense “vat iz diz? Tis iz e buk” tan öteye gidemiyor. Bunu nereden mi iddia ediyorum? Buyurun size bir örnek;
“Hydrobiology Engineering” kelimesini Google Amca’ya sorun. Neler çıkıyor akıllara zarar. Birkaç üniversitemizin böyle bir bölümü varmış haberimiz yok. İşin komiği buradan mezun olduğunuzda Su Ürünleri Mühendisi olarak çalışabiliyorsunuz ama aldığınız mühendislik eğitimi “Hydrobiology Engineering”.
Keza son zamanlarda öğrenci bulamayan bazı üniversitelerimiz de Su Ürünleri Mühendisliği ismini yanlış çevirerek (ya da bilerek) “Marine Science Engineering” yazabiliyor. Türkçesi “Deniz Bilimleri Mühendisliği” olan bu fakültemizde bir de İÇSULAR Biyolojisi Bilim Dalı mevcut. Hatta bazı fakültelerdeki akademisyen kadrosunun %60’ı da İç Sular Biyolojisi Bilim Dalı’ndan. Fakültenin adı Marine Science ama İç Sular Biyolojisi ve/veya alabalık-sazan yetiştiriciliği okutuluyor. Şimdi burada okuyunca “Marine Science Engineer” oluyorsun ama “Truot Farming”de Engineer olarak imza atabiliyorsun. Perhiz ve lahana turşusu misali…
Bu kavram kargaşası zaten bizim meslekte hep var oldu. Mesleğimizin temel ihtiyaçlarını ve sorunlarını yıllarca görmezden gelen bazı akademisyenlerimiz sun-i çözümlerle mesleği kurtaracakları gibi bir fantezi içerisindeler. Sorunun temelinde mesleki hak ve yetkilerin yattığı, fakülte sayısının fazla olduğu, fakültelerde verilen mesleki ve mühendislik eğitimlerinin eksik ve yetersiz olduğu, değil mesleki eğitim İngilizce eğitiminin bile sınıfta kaldığı bir eğitim sistemini yıllarca hep göz ardı edenler şimdi “SÜFAK Nasıl Kurtulur?” telaşında.
Size, yakın zamanda internette paylaşmış olduğum bir iş ilanının sonucuyla ilgili aldığım bilgileri yazarak veda edeyim.
İsmi malum bir Arap ülkesinde ülkemizin değerli su ürünleri mühendislik firmalarından birisi çok ciddi ve başarılı bir proje yapar. Proje sonucunda, projenin sermayedarı ile proje başında bulunan Avustralyalı mühendis hayranlıklarını dile getirirler. Projeyi yapan meslektaşımız da ülkemizde su ürünleri (marine science (!)) alanında çok iyi eğitim almış, çok başarılı işlere imza atmış birçok Su Ürünleri Mühendisi bulunduğunu ve bu projenin de yürütülmesinde ciddi katkılar sağlayacağını söylemiş. Avustralyalı mühendis aslında Yunan mühendis çalıştırmayı düşündüklerini ancak bu durumdan sonra Türkiye’de iş ilanı vermek istediklerini söylemiş.
Bunun ardından bana e.posta ile iş ilanı ulaştı. İlan İngilizceydi. Sosyal platformlarda bu ilanı paylaştım. Elimdeki verilere göre 2.000 kişiye ulaşmış bu ilan. İlan sonucunda 3 arkadaş başvurmuş ve bu arkadaşlar mülakata çağırılmışlar. Mülakatta, Avustralyalı mühendis, bizim arkadaşlarla çevirmen aracılığıyla iletişim kurmuş. Bu arkadaşlar 4.000 TL maaşlı bir işi yabancı dil yüzünden kaçırdılar. Kendilerini ayıplamıyorum, bizleri bu hale getirenleri ayıplıyorum.
Şimdi sorgulayalım:
Hepinize “HEV E NAYS DEY”ler dilerim.
Cem Kadeş
Su Ürünleri Müh
.