Batılı devletlerin Şark Meselesi kapsamında sahneye koydukları yeni oyun Ermeni Meselesi olmuştur. Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde kurulan millet sistemi içerisinde uzun yıllar boyunca Ermeniler, Osmanlı Devleti’nde huzur içinde yaşadılar. Osmanlı Devleti’nde “ Millet-i Sadıka ” adıyla anılan Ermeniler , devlet içerisinde önemli mevkilere getirilmişti.
Tıp, kuyumculuk, dış ticaret, inşaat gibi alanlarda uzmanlık kazanan Ermeniler ayrıca maliye, iç işleri, dış işleri ve adliye bakanlıklarında da görev alıyorlardı. 1878 Berlin Antlaşması’nda alınan kararlar Ermeni Meselesi ’nin çıkış noktasıdır.
Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı kullanmak isteyen Avrupalı devletler ilk olarak Ermeniler arasındaki mezhep ayrılıklarından faydalandı. Ortodoks olan Ermeniler arasında İngiltere ve Fransa’nın etkisiyle Katolik ve Protestanlık mezhepleri de yayıldı. Bu amaç doğrultusunda Osmanlı’da azınlık ve yabancı okulları açıldı. Bu okullarda Batılı güçler tarafından Ermeniler başta olmak üzere diğer azınlıklara Osmanlı karşıtlığı temelinde milliyetçilik fikri aşılanmaya başlandı.
1878 Berlin Antlaşması, XIX ve XX. yüzyılda yaşanan Ermeni Meselesi’nin başlangıcıdır. Antlaşmanın 61. Maddesine göre Avrupalı devletler, Osmanlı Devleti’nden Ermenilerin yaşadığı vilayetlerde zaman geçirmeden ıslahat yapmasını ve güvenliklerinin sağlanmasını istedi. Avrupa devletlerinin desteğiyle Ermenileri, Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmak amacıyla 1887’de İsviçre’nin Cenevre şehrinde Hınçak, 1890’da Tiflis’te Taşnak komitaları kuruldu. Bu tarihten itibaren Ermeniler, I. Dünya Savaşı’na kadar bir dizi isyan ve baskın girişimlerinde bulundu.
Sonuç olarak Osmanlı Devleti’ni parçalamak ve toprakları üzerinde kukla devletler kurmak isteyen Avrupalı güçler hedeflerine varmak için birçok yöntem denemiştir. Bu yöntemlerden biri de Ermeni komitacılar vasıtasıyla katliamlar yaparak provakatif eylemler yaptırmaktır. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde açığa çıkan isyanlar karşısında Müslüman Türk halkının bir kısmı Ermeni komitacıların baskın ve saldırılarından korunmak için yerlerini terk etmek zorunda kaldı.
Makale İçindekiler
İstanbul’da programı yapılan bu isyanı Hınçak ve Taşnak komitacıları başlattı. Erzurum isyanı, ondan sonra muhtelif yerlerde devam eden ve Avrupa’nın dikkatini Ermeni Meselesi’ne çeken hareketlerin ilkidir. Bu isyan, Avrupa’ya Osmanlı Devleti’nin Ermenileri katlettiği şeklinde gösterildi. Avrupa, bu gelişmeyi katliam olarak kabullendi.
Hınçak Komitesi 15 Temmuz 1890 tarihinde, İstanbul Kumkapı’da bir miting organize ederek ilk gövde gösterisini yaptı. Bu gösterinin amacı kamuoyu oluşturarak İstanbul’daki Ermeni nüfusunu isyana teşvik etmekti.
Ermeni komitacıları 1892 yılında Ermenileri isyana yönlendirme amacıyla yurt dışında bastırdıkları bildirileri Samsun, Merzifon, Yozgat ve Kayseri’de dağıtıp astılar. Bu gelişmeler üzerine Hükûmet gerekli tedbirleri alarak olayların büyümesine engel oldu.
Kumkapı gösterilerinde yer alanların bir kısmı 1891 yılında Batman’ın ilçesi olan Sason’a gelerek çeteler kurdu. 1894 yılında Hınçak Komitesi bölgede isyanı başlattı. İsyanda birçok Müslüman hayatını kaybetti. Ermeni komiteleri, bu isyandan umduklarını bulamadılar.
1895’te Hınçak Komitesi tarafından bir gösteri düzenlendi. Yaklaşık beş bin Ermeni Bâbıâli’ye yürüdü. Silahlı Ermeni komitacıları Bâbıâli’yi basarak büyük bir hâdise çıkarıp Avrupa’nın dikkatini Ermeni Meselesi üzerine çekip Avrupa’nın müdahalesini planladılar. İsyan kısa sürede bastırıldı.
Zeytûn, Maraş vilayetine bağlı, çok dağlık bir kaza merkeziydi. İsyan başladığında hükûmetin aldığı tedbirler sonunda Ermeni komitacılar istediklerini alamadı. Bu gelişme üzerine Avrupa duruma müdahale etti. İsyanı yönetenlerin bir kısmı İngilizlerin yardımıyla bölgeden kaçırıldı.
(1896) Ermeni komitelerinin teşkilatlandığı yerlerden biri de Van ve çevresidir. 1 Haziran 1896 tarihinde başlayan Van İsyanı’nda yine Ermeni meselesinin arkasındaki devletler devreye girmiş ve komitacılar cezalandırılamamıştır.
Ermeni komitacılarının bankaları hedef seçmelerinin başlıca sebebi, bu kuruluşların yabancı devletlere ait olmasıdır. Bu olayla Ermeniler tarafından daha fazla dikkat çekme amaçlanmıştır.
Ermeni komitacılarınca 21 Temmuz 1905 Cuma günü Sultan II. Abdülhamit’e karşı bombalı suikast düzenlendi. Padişah, camiden geç çıktığı için suikasttan kurtuldu ancak birçok vatandaş hayatını kaybetti.
1909 yılında Adana ve havalisinde cereyan eden Ermeni isyanları ve olayları; yol kesme, karakol basma, sivil insanları katletme gibi saldırılar olarak ortaya çıktı. İsyan kısa sürede bastırıldı.
Şark Meselesi’nin bir parçası olan Ermeni Meselesi , isyanlarla çeşitli aşamalardan geçtikten sonra I. Dünya Savaşı’nda yeni bir karakter kazandı. İtilaf devletleri (İngiltere, Fransa ve Rusya) için Ermenileri kullanarak bir savaş başlatmak, Türkleri arkadan vurmak anlamı geliyordu. Ermeni isyanları Türk devletinin varlığını tehdit ediyordu.
I. Dünya Savaşı başladığında Rus Çarı, Ermenilere hitaben yayınladığı bildiride Ermenilerin Osmanlı Devleti’ne karşı savaşma zamanlarının geldiğini ifade etti. Bu çağrıyla birlikte Hınçak ve Taşnaksutyun komitacıları harekete geçti. Ermeni komitacıları yurt genelinde yeniden çetecilik faaliyetleri yapmaya başladı. Büyük ve sistemli hareketler için Ermeniler, İngiltere ve Rusya’dan gelecek işareti beklediler.
1915 Nisan ayı ortalarında Çanakkale Gelibolu’ya asker çıkartılmasından on gün önce İtilaf Devletleri, Ermenilerden genel bir isyan başlatmasını istedi. 15 Nisan’da Van’da, 17’sinde Sason’da, 18’inde Bitlis’te Ermeniler isyan başlattı. Sason’da devlet memurları ve jandarmalar katledildi. 20 Nisan günü Van’ın içinde büyük bir Ermeni ayaklanması başladı.
Ermeniler karakollara ve Türk evlerine saldırdılar. Banka ve Düyûn-ı Umûmiye İdaresi, postane vd. devlet binaları yakıldı. Rusların Ermenilerle bağlantı kurup beraber hareket etmeleri ve İtilaf devletlerince Gelibolu’ya çıkartma yapılması, Osmanlı Devleti’ni zor duruma düşürdü. 16/17 Nisan gecesi Van Rusların eline geçti. Van, bundan sonra birkaç kez Türklerle, Ermeniler ve onları destekleyen Ruslar arasında el değiştirdi. Ermeni ayaklanmaları yurdun güvenliğini tehlikeye düşürdü. Bu durum karşısında İttihat ve Terakki Hükûmeti tedbir aldı. 27 Mayıs 1915’te Geçici Sevk ve İskân Kanunu (Tehcir Kanunu) çıkartıldı.
Dâhiliye Nezareti’nin önerisi üzerine çıkarılan bu kanunla bir kısım Ermeni’nin savaş bölgelerinden uzaklaştırılması uygun görüldü. Bu suretle özellikle Van, Bitlis ve Erzurum vilayetlerinde isyana karışan Ermeniler, Halep ve Suriye vilayetlerinin bazı bölgelerine zorunlu göçe tabi tutuldular.
Tehcir Kanunu’nda göçe tabi tutulan Ermenilerin can ve mal güvenliklerinin sağlanması, yolculuklarının kolay geçmesi ve gönderildikleri yerlerde yerleştirilmelerine özen gösterilmesi de önemle belirtildi. Zorunlu göç, bütün Ermenilere uygulanmadı. Erzincan, Samsun ve Adana’daki Ermeniler zorunlu göç dışında tutuldular. İstanbul’da ise 77 bin 835 Ermeni’den sadece 235’ i ayaklanma nedeniyle tutuklandı. İzmir de yaşayan 20 bin Ermeni’den sürgüne gönderilen olmadı. Zorunlu göç nedeniyle bazı bölgelerde Ermenilerin silahlı direnişi yüzünden olaylar çıkmış, yollarda asayişsizlik ve hastalık sebebiyle kayıplar olmuş, Türkleri az tanıyan Batı kamuoyu kışkırtılmak istenmişti. Avrupa’da zorunlu göçe, adeta soykırım görüntüsü verilerek Batı’da basın yayın organlarında Türkler karşıtı propagandalar yapıldı.