FACEBOOK VE WHATSAPP KAYITLARININ BOŞANMA DAVASINDA DELİL OLARAK KULLANILMASI MÜMKÜN MÜDÜR?

Evlilik birliği içerisinde eşinden şüphelenen kişi, eşinin güven sarsıcı davranışlarda bulunup bulunmadığını anlayabilmek için ya da boşanma davası açma hazırlığında olan bir kişinin delil elde edebilmek amacıyla eşinin sosyal medya hesaplarına girdiği ve telefonundaki mesajlaşmaları ele geçirmeye çalıştığı uygulamada en çok karşılaşılan durumlardan biridir. Genel olarak belirtmek gerekirse facebook, instagram, twitter gibi sosyal medya platformlarında diğer eşin güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu, eşini aldattığına ilişkin deliller var ise bunların boşanma davasında kullanılıp kullanılamayacağı delilin ne şekilde elde edildiğine bağlı kılınmıştır. İlgili delil hukuka aykırı bir şekilde elde edilmiş ise; örneğin facebook şifresi kırılarak içeriğindeki mesajlar ve özel fotoğraflar ele geçirilmişse, bu şekilde delil elde edilmesi hukuka aykırı yolla olduğu için boşanma davasında delil olarak dayanılamayacaktır. Taraflardan herhangi biri böyle bir delili yargılama sırasında dava dosyasına sunmuş dahi olsa mahkeme tarafından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu gereğince hukuka aykırı yolla elde edilmiş olan delilin hükme esas alınmaması gerekmektedir.

Aynı şekilde casus programlar olarak adlandırılan telefon mesajlaşmalarını kaydeden, karşı tarafa gönderen programlar vasıtasıyla kişinin whatsapp kayıtları da ele geçirilmişse bu kayıtlarda hukuka aykırı yolla elde edilmiş olduğu için boşanma davasında hükme esas alınmamaktadır.

Herkese açık olarak yapılan paylaşımlar delil olarak kullanılabilir. Fakat özel yazışmalar kişi kendi isteğiyle bunları paylaşmadıkça hukuka uygun şekilde elde edilmiş olmayacağı için delil olarak kullanılamaz. Gizlice girme ya da şifre kırarak girme gibi yollarla elde edilen yazışmalar hukuka aykırı şekilde elde edilmiş olur. Ancak eşler arasındaki yazışmalar delil olarak kullanılabilir. Kişinin sosyal medya üzerinden yaptığı özel yazışmaları özel hayatının bir parçası olduğu için facebook ve whatsap bu yazışmaları mahkemelerle paylaşmamaktadır.

Facebook paylaşımları ya da eşler arasındaki konuşmalar delil olarak kullanılacaksa mahkeme bunların doğruluğunun tespiti için bilirkişi incelemesi ister. Bilirkişinin takdiri paylaşımların gerçek olduğu ve iddia edilen kişi tarafından yapıldığı yönündeyse delil olarak kullanılabilir.

Hukuka aykırı olarak elde edilen deliller mahkemede kullanılamaz. Kişinin sosyal medya hesaplarının şifresini kırmak ve verilerini ele geçirmek de hukuka aykırı bir fiildir. Ayrıca duruma göre sosyal medya hesabının şifresini kırmak Türk Ceza Kanunu’na göre suç da teşkil edebilir. Bu sebeplerle boşanma davasında sosyal medya hesaplarının şifrelerini kırarak el edilen deliller geçerli kabul edilmez.

Yargıtay’da vermiş olduğu kararlarında hukuka aykırı yaratılan veya elde edilen delillerin boşanma davasında hükme esas alınamayacağını belirtmektedir. Konunun önemine binaen ilgili Yargıtay kararının tamamını aşağıda paylaşmaktayız.

YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ

E. 2016/14742

K. 2017/2577

T. 7.3.2017

• HUKUKA AYKIRI YARATILAN VEYA ELDE EDİLEN DELİL ( 6100 Sayılı HMK Öncesindeki Yargısal Uygulamalarda Somut Olayın Özelliğine Göre Farklı Yaklaşımlar Olmakla Birlikte Temelinde Bir Delilin Hukuka Aykırı Olarak Elde Edilmesi İle Hukuka Aykırı Olarak Yaratılmasının Farklı Olarak Ele Alındığı / Hukuka Aykırı Yaratılan Delilin Hiçbir Şekilde Yargılamada Kabul Edilmemesine Karşın Hukuka Aykırı Olarak Elde Edilen Delil Konusunda Olayın Özelliğine Göre Farklı Değerlendirmelerde Bulunulduğu – İspat Aracı Olarak Kullanımının Artık Mümkün Olmadığı )

• FACEBOOK VE WHATSAPP KAYITLARI ( Sosyal Medya Hesaplarında Yapılan Paylaşımların Ancak Hesabın Sahibi Veya Aynı Paylaşım Ortamında Bulunan Kişilerce Delil Olarak Kullanımının Mümkün Olduğu – Sahte Profil Oluşturup Paylaşımlarda Bulunmak Veya Kişi Profillerinde Hesap Sahibinin Bilgisi Muvafakatı Ve İzni Olmaksızın Yapılan Paylaşımların Hukuka Aykırı Delil Kabul Edileceği )

• HUKUKA AYKIRI OLARAK ELDE EDİLMİŞ DELİL ( İspat Gücü Olmayacağı – Bir Davada İleri Sürülebilecek Her Türlü Delilin Mutlaka Hukuka Uygun Yollardan Elde Edilmiş olması Gerektiği / Yasak Delil Niteliğinde Olmaması Gerektiği )

• HAKİM TARAFINDAN RE’SEN YAPILACAK DEĞERLENDİRME ( Delillerin Elde Ediliş Biçiminin Mahkeme Tarafından Re’sen Gözönüne Alınması Gerektiği / Diğer Tarafça Bu Konuda İtiraz İleri Sürülmese Dahi Mahkemece Bu Sunulan Delillerin Caiz Olmadığına Karar Verilerek Dosya Kapsamında Değerlendirilmemesi İlkesinin Benimsenseneceği )

• DELİL ELDE ETME YASAĞI ( Hayatın Gizli Alanının Bu Kapsamda Değerlendirileceği )

ÖZET : Davacı nafaka yükümlüsü tarafından sunulan delillerin bir bölümünün hukuka aykırı olarak elde edilmiş olduğu, diğer delillerin ise hukuka aykırı bir şekilde yaratılmış olduğu gözetilerek, dosya kapsamındaki diğer delillerle de ispat edilemeyen nafakanın kaldırılması davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Birleşen nafakanın arttırılması davasında taraflarca bildirilen delillerin usulünce toplanması ve ulaşılacak sonuca göre istem hakkında bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile birleşen davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.

DAVA : Taraflar arasında birleştirilerek görülen nafaka davalarının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, nafakanın kaldırılması istemli asıl davanın kabulüne, birleşen nafakanın arttırılması istemli davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı – birleşen dosyada davacı asil tarafından duruşma istemli temyiz edilmesi üzerine; davanın niteliği gereği duruşma isteğinin reddiyle, temyiz isteğinin incelemesinin evrak üzerinde yapılmasına karar verilerek dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili; müvekkili ile davalının Aile Mahkemesi’nin 2013/254 E. 2013/946 K. karar sayılı ilamı ile boşandıklarını, mahkemece davalı lehine aylık 1.000 TL yoksulluk nafakasına hükmedildiğini, ancak davalının Erkan isimli kişi ile fiilen evliymiş gibi yaşadığını, davalının internet ortamında yayınladığı resim ve videolarla fiili evliliğin tespit edildiğini ileri sürerek, davalı lehine bağlanan yoksulluk nafakasının kaldırılmasını istemiştir.

Davalı vekili; Nafakanın kaldırılması davasında davanın reddini dilemiş, birleşen 2015/715 Esas sayılı davada ise; yoksulluk nafakasının 1.500TL’ye artırılmasını istemiştir.

Mahkemece; CD kayıtları ve dinlenen tanık beyanları ile nafaka alacaklısı olan davalının kısa bir süre de olsa evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi beraberlik yaşadığının ispatlandığı, TMK’nun 176/3. maddesinde yer alan koşulların oluştuğu gerekçesiyle; asıl davanın kabulüyle davalı lehine bağlanan yoksulluk nafakasının kaldırılmasına, birleşen davanın ise reddine karar verilmiş; hüküm, davalı – birleşen dosyada davacı tarafından temyiz edilmiştir.

1- )Asıl davaya yönelen temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Nafaka yükümlüsü davacı, nafaka alacaklısı olan davalının evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi beraber yaşadığını ileri sürerek, nafakanın kaldırılmasını istemiştir.

Türk Medeni Kanunun 176/3. maddesi; “İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır.” hükmünü içermektedir.

Öncelikle, mahkeme kararında gerekçe olarak dayanılan; davacı nafaka yükümlüsü tarafından ( facebook ve WhatsApp’tan alındığı iddia olunan ) görüntü kayıtlarından ibaret olan delilinin hukuken geçerli ve hükme esas alınabilecek bir delil niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

01.10.2011’de yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat hakkı” başlığını taşıyan 189/2. maddesinde; “Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamız.” hükmü ile açıkça hukuka aykırı olarak elde edilmiş delilerin ispat gücü olmayacağı kabul edilmiştir.

Böylece Hukuk Yargılamasında da ispat hakkının delillere dair yönünün hukuki çerçevesi çizilmiş; bir davada ileri sürülebilecek her türlü delilin mutlaka hukuka uygun yollardan elde edilmiş olması, eş söyleyişle yasak delil niteliğinde olmaması esası getirilmiştir.

Anılan düzenlemeye göre, hukuka aykırı olarak elde edildiği anlaşılan delillerin, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamayacağı düzenlenmek suretiyle yargılama sırasında taraflarca sunulan delillerin elde ediliş biçiminin mahkeme tarafından re’sen göz önüne alınması ve bu delillerin hukuken meşru yol ve yöntemlerle elde edildiği, delilin her ne suretle olursa olsun hukuka aykırı olarak elde edildiğinin tesbiti halinde, diğer tarafça bu konuda itiraz ileri sürülmese dahi mahkemece bu sunulan delillerin caiz olmadığına karar verilerek, dosya kapsamında değerlendirilmemesi ilkesi benimsenmiştir.

Diğer taraftan, hukuka aykırı elde edilen delillerin yargılamada değerlendirilmesi konusunda 01.10.2011 tarihine kadar Medeni Usul Hukukunda açık bir yasa hükmü olmadığı halde, gerek mülga 1412 Sayılı CMUK’nda gerekse de 5271 Sayılı CMK’nda açık düzenleme yapılmıştır. Mülga 1412 Sayılı CMUK’nun 254/2. maddesinde “Koğuşturma makamlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz.” denilmiş, 5271 Sayılı CMK’nun 206/2-a maddesinde “ortaya konulması istenilen delilin, kanuna aykırı olarak elde edilmesi halinde reddolunacağı” düzenlendiği gibi Anayasa’nın 38. maddesinin altıncı fıkrasında, kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği açıkça hükme bağlandığından ve bu Anayasal kural, her ne kadar, ceza yargısına dair gibi görünse de, tüm yargı çeşitleri, bu arada adlî yargı bütünü içinde yer alan hukuk yargısı bakımından da geçerlilik taşıyan bir düzenleme konumunda olduğu, yargısal uygulamalarda kabul edilmiştir.

Burada sözü geçen hukuka aykırılıklardan birisi de özel hayata yapılan haksız müdahaledir. Ancak özel hayatın gizliliği diye ifade edilen ve sadece bireyi ilgilendiren alana hiçbir şekilde müdahale edilemez. Örneğin, kişinin özel hayatı cinsel yaşamı böyledir. Hayatın bu gizli alanı ihlal edilerek bir delil elde edilmiş ise, bunu kim, nasıl ve hangi amaçla elde etmiş olursa olsun sözonusu delil ceza mahkemesinde delil olarak kullanılamaz. Zira, hayatın gizli alanı bir delil elde etme yasağı teşkil eder. ( Öztürk, B.Yeni Yargıtay Kararları Işığında Delil Yasakları, Ank.1995, s.116 vd. )

6100 Sayılı HMK öncesindeki yargısal uygulamalarda somut olayın özelliğine göre farklı yaklaşımlar olmakla birlikte temelinde bir delilin hukuka aykırı olarak elde edilmesi ile hukuka aykırı olarak yaratılmasının farklı olarak ele alındığı, hukuka aykırı yaratılan delilin hiçbir şekilde yargılamada kabul edilmemesine karşın, hukuka aykırı olarak elde edilen delil konusunda olayın özelliğine göre farklı değerlendirmelerde bulunulduğu görülmektedir. Ancak, Anayasanın 2. maddesindeki Hukuk Devleti ilkesi ile Anayasanın 38/6. maddesindeki hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilen delillerin hiçbir şekilde yargılamada kullanılamayacağı yolundaki düzenleme ve yukarda açıklanan 6100 Sayılı HMK’ nun 189/2. maddesi birlikte değerlendirildiğinde; açıkça hukuka aykırı olarak elde edilmiş delillerin ispat gücü olmayacağı kabul edilmiştir. Dolayısıyla, hukuka aykırı ( yaratılmış veya elde edilmiş ) delillerin hiçbir şekilde ispat aracı olarak kullanımı artık mümkün değildir.

Bir delilin mahkemece kabul edilmesi için, o delilin usulsüz ve hukuka aykırı olarak yaratılmamış olması ve hukuka aykırı biçimde elde edilmemesi şarttır. Yasak delilin kapsamına hukuka aykırı bir şekilde yaratılan deliller ile hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilen deliller girdiğinden artık bu kapsamda kabul edilen deliller hiç bir şekilde hukuka uygun ve meşru bir delil olarak kabulü olanaklı değildir.

Anılan ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 15.02.2012 tarihli ve 2011/2-703 E-70 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

Somut olayda, toplanan delillerin birlikte değerlendirilmesinden; nafaka alacaklısı olan davalının, tanık olarak dinlenen şarkıcıya ait şarkının klip çekimi sebebiyle … isimli oyuncu ile birlikte yer aldığı çekim görüntülerinin, ( klibin yayınlanmasından vazgeçilmesi üzerine ) davacı nafaka yükümlüsü tarafından hukuka aykırı olarak elde edildiği sabittir.

Diğer taraftan, hukuka aykırı olarak elde edilen klip görüntülerinin, paylaşımlarının yapıldığı sosyal medya hesaplarının kendisine ait olduğu hususu da davalı tarafından kabul edilmediği gibi, davacı taraf sosyal medya hesaplarının ( Facebook/WhatsApp ) ve bu hesaplardaki paylaşımlarında davalı tarafından yapıldığı hususunu da ispatlayamamıştır.

Ayrıca, sosyal medya hesaplarında yapılan paylaşımların, ancak hesabın sahibi veya aynı paylaşım ortamında ( facebook/WhatsApp ) bulunan kişilerce delil olarak kullanımının mümkün olduğu düşünülebilecektir. Diğer bir anlatımla, sahte profil oluşturup paylaşımlarda bulunmak veya kişi profillerinde hesap sahibinin bilgisi, muvafakatı ve izni olmaksızın yapılan paylaşımların delil olarak sunulması halinde, bunların 6100 Sayılı HMK’nun 189/2. maddesi kapsamında hukuka aykırı delil kabul edilmesi gerekir.

Hal böyle olunca, mahkemece; davacı nafaka yükümlüsü tarafından sunulan delillerin bir bölümünün hukuka aykırı olarak elde edilmiş olduğu, diğer delillerin ise hukuka aykırı bir şekilde yaratılmış olduğu gözetilerek, dosya kapsamındaki diğer delillerle de ispat edilemeyen nafakanın kaldırılması davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.

2- ) Birleşen davaya yönelen temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Nafaka alacaklısı davacı, birleşen davada; boşanma davasında hüküm altına alınan yoksulluk nafakasının aradan geçen süreç içerisinde yetersiz hale geldiğini ileri sürerek, nafakanın artırılmasını istemiştir.

Bu durumda, mahkemece; birleşen davada taraflarca bildirilen delillerin usulünce toplanması ve ulaşılacak sonuca göre istem hakkında bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile birleşen davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda birinci ve ikinci bentte açıklanan sebeplerle hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince davalı-davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 6100 Sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 Sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 07.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Boşanma davalarında hak kaybına uğramamak adına alanında uzman aile avukatı ya da boşanma avukatından hukuki yardım alınmasını önermekteyiz.