Fıtratı Savunma ve Koruma Yolları

Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da O’nun pak Rasûlüne olsun.

Fıtrat, doğuştan bize bahşedilen vasat varlık…

Fıtrat, ifratla tefritin arasındaki denge… Sevgi, muhabbet, cesaret gibi iyi huylarla birlikte nefret, kıskançlık ve korku gibi kötü diyebileceğimiz huyları da kapsayan sistem… Aşırılıklardan azade, duru, saf ve faydalı… Örneğin cimrilikle israfın ortası olan cömertlik fıtrattandır.

Efendimiz(asv), her doğan çocuğun İslam fıtratı üzere doğduğunu ancak daha sonra ana babası tarafından fıtratının bozulduğunu buyururlar. Çocukken insan mükellef değildir ama ergenliğe girdikten sonra sorumluluk kapsamına girer artık. Anne babasına sorulduğu gibi kişinin kendisine de sorulur fıtrattan neden uzaklaştığı.

Mazlumların çektikleri hep fıtrattan uzaklaşanların yüzündendir. Dünyadaki keşmekeşin sebebi, fıtrattan uzaklaşanlardır. Kimseye bir pay bırakmayacak kadar zengin olmak, her şeye hükmetmeye çalışmak, Allah’ın koyduğu kuralların dışında yaşam tarzları üretip bunlarla yaşamaya çalışmak hep fıtratını unutanların icadıdır. Bunlara karşı çıkmaksa fıtratının ve vicdanının sesini dinleyenlerin işidir.

Kişi yiyip içtiklerinden çok fikirlerden beslenir. Zira kişinin yiyip içtikleri de fikriyatının neticesidir. Demek ki fıtratı bozan şeyler düşüncelerle başlar, büyür ve etki gücüne sahip olur. Madem elimizde bebeklikten kalma biraz yıpranmış bir fıtrat var, bu fıtratı savunmak ve korumak bizim öncelikli görevimizdir. Peki, fıtratı nasıl muhafaza edebiliriz?

Allah Fâtır’dır. Fâtır ise yaratan demektir. Kainatı yaratan kim ise fıtratı yaratan da O’dur. Fâtır olan Allah’tan, fıtratımızı korumasını ve bizi nefsimizin -yani fıtratımızı bozmaya çalışan içerdeki düşmanın- şerrinden koruması için O’na dua edelim. Bakınız nefsi ve şeytanı iman etmiş olan Peygamberimiz(ﷺ) nasıl dua etmiş:

“Allah’ım! Göz açıp kapayıncaya kadar hatta ondan daha kısa süre de olsa beni nefsimle baş başa bırakma.”

Nefis, fıtratın düşmanıdır. Fıtrat, tıpkı bir bebek gibi masumdur. Ancak nefs, fıtrattan gelen huyları kötüye kullandırmak için elinden geleni yapar. Fıtratın sevme özelliğiyle kötülükleri sevdirmeye, nefret özelliğiyle ahiretimize iyi gelecek şeylerden bizi soğutmaya hatta nefret ettirmeye çalışır. Elinden gelse namazdan, tesettürden, ibadetlerden soğutur. Ancak işte, sığınmamız kadardır korunmamız.

Kur’an, fıtratın en güzel çizgilerle çizilmiş haritası, sünnet de o haritanın sokak görünümüdür. Kur’an haritasında açık göremediğimiz ve net görmek istediğimiz durumlarda tabiri caizse Sünnet-i seniyyeye tıklar ve meseleyi net görürüz. Dolayısıyla Kur’an ve sünnet, fıtratı korumanın en etkili yoludur.

Fıtratı savunma ve korumada çevrenin rolü büyüktür. Fıtratı bozulmuşlarla aynı havayı solumak bile fıtrata darbe indirebilir. Taviz tavizi doğurur, derler. Fıtratı bozuk kötülerle dostluk kurmak, onların ortamında bulunmak bizim de zamanla onlar gibi olmamıza ya da en azından fıtratımızdan uzaklaşmamıza neden olur. Buna en güzel delil, Efendimiz(ﷺ)’ın “Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.” (Tirmizi, Zühd, 45) hadis-i şerifidir.

Sahih-i Buhârî’de geçen bir hadisi şerife göre yüz kişiyi öldüren bir adamın tövbe ettiğini, kendisini irşad eden kişinin tavsiyesiyle kötülerin diyarından iyiler diyarına yöneldiğini, adamın yolda ölmesi üzerine iyiler köyüne giderken öldüğü için iyilerden sayıldığını öğrenmişizdir.(Bkz. Buhari, Enbiya 50) Bu hadis-i şerif, “Sen yeter ki fıtrata yönel! Rahmet kapılarını açar Allah.” diyor adeta.

Fıtratı bozan şeylere tepkisiz kalmamak da fıtratı koruma yollarından biridir. Sapkın ideolojiler, rezil yaşam tarzları, ağza alınmayacak küfürler, gıda sayılmayacak şeylerin gıda olarak tüketilmesi, giyim sektöründeki aşırılıklar, sosyokültürel yozlaşma vs. Bunlar hep biz alıştıkça normalleşiyor ve bizim fıtratımız bunları tam olarak normal kabul etmese de gelecek nesiller açısından büyük sorun teşkil ediyor.

Biz fıtratımızın reddettiği şeylere aslında en çok da sonraki nesiller için karşı çıkıyoruz. Biz değiliz, çocuğumuz da olmaz belki ama birkaç kuşak geriden gelen nesillerin cinsiyetsiz, karaktersiz veya şahsiyetsiz olmaması için de olmalı çabamız.

Fıtratı korumanın en etkili silahı takva, en güzel kalkanı edeptir. Edep kalkanıyla bertaraf edilir fıtrata yönelen taarruzlar. Takva ile püskürtülür en acımasız saldırılar. Öyle ya, Allah’tan korkacaksın ki uçurumlarda işin olmayacak. Allah’a karşı, Peygamberine, Kur’an’ına, meleklerine ve Hakk dostlarına karşı edebin olacak ki kalbin fıtrattan yüz çevirmeye başlayınca imanın tehlike sinyali verecek. Yoksa bu iş sadece Müslüman olmakla olmuyor. Modern çağ, “Çağ sana uymaz, sen çağa uy!” telkinleriyle fıtratın büyük çoğunluğunu silip süpürüyor.

Fıtrat, tabiri caizse bizim fabrika ayarımızdır. İnsanlık yazılımımızdaki ilk kodlarımızdır. Bir telefonun, kendisine format atılması gerektiğini bilmediği gibi biz de fıtrattan saptığımızı ve düzelmemiz gerektiğini bilmeyebiliriz. Hz. Ömer’in sözündeki gibi, inandığımız gibi yaşamadığımız için yaşadığımız gibi inanmış olabiliriz. Böyle bir durumda da yapacak hemen hiçbir şeyimiz yoktur. Rabbim böyle bir acziyete düşmekten cümlemizi muhafaza buyursun.

Allah’ım, bizi ve kıyamete kadar gelecek olan neslimizi fıtratın huzuruyla yaşayanlardan ve bozulmadan huzuruna varanlardan eyle. Fıtratımızı Kur’an ve sünnetle besle, asrın bozuk fıtratlılarının şerrinden bizleri muhafaza eyle.

Ey Rabbim… Eğer fıtratımız bozulup da bunu fark edemeyecek duruma gelirsek, bize bizi düzeltecek kullarını gönder. Sözleriyle, hal ve hareketleriyle bizi irşad edecek, bizi yeniden fıtratımıza döndürecek kimseleri başımızdan eksik etme.

Allah’ım, fıtratıyla dünyadaki bütün sahte ışıltılara karşı oruç tutup cennetin en nurlu ve en latif nimetleriyle iftar etmeyi bize nasip eyle. Âmin…

Sezgin Özbay / Nisanur Dergisi, Ağustos 2020