FRANSIZ SOKAĞI

Yıllar önce idi. Neden şimdi hatırladım onu bilmiyorum. İstanbul, Galatasaray semtinde bir sokak yeniden restore edilmiş, restorasyona Fransız kültürü nü birazcık anımsatan emareler konmuştu.

Bu nedenle olsa gerek sokağın adına FRANSIZ SOKAĞI denmişti. Zamanın entel dantel geçinen bütün yeni ve eski yetmeleri oraya uğruyor olmuştu.

Meyve tabağı ve bir kadeh şarap içmek pek bir moda idi. Şarapla sirkeyi bir birinden ayırt etmeyi dahi beceremeyen, bir kadeh şarabı birden yudumlayıp  OH BE (!) nefis bir şarap diyenlere rastlamak pek mümkün idi.

Herkes Hürriyet yazarı Sn Özkö k değildi ki veya eski Trakya Üniversitesi Rektörü Sn. Prof. Dr. Duran hiç değildi şarabın seceresini anlatsın(!) Yok şarap sadece 9 günde olurmuş, yıllanması diye bir şey yokmuş, seki varmış, dömiseki varmış (!) vs,vs…

Gittiğimiz bir defasında masamızda garson nedense tatmak için, sol ön kolunda bembeyaz bir servis peçetesi serili ve kolu göbek hizasında kıvrılmış, öbür elinde şarap şişesinden (tabi ki önce masada sahipsiz bir kadehe şişeyi nazik bir şekilde hafif yüz seksen derece kendi etrafında döndürerek mantar kalınt ısı varsa benim kadehime dökülmesin diye biraz şarap döktükten sonra) benim önümdeki kadehe dökerek, doğruldu ve mağrur bir şekilde  en kaliteli şarab ımız buyurun efendim dedi. Sanki çok biliyor muşum gibi bende önce kadehi hafif yukarı kaldırarak rengine baktım şarabın.

prof-dr-rehat-faikoglu-fransiz-sokagi-2

Kadehi hafif sallayarak şarabın kadehte iz yapıp yapmayacağına baktım . Burnuma götürerek kokladım. Sonra bir yudum alarak ağzımda önce bir yuvarladım hemen yutmadım biraz tuttum nefasetini almak için, ve yuttum.

Üç beş saniye bekledim sanki mide me inmesini bekledim. Eski rektör öyle anlatmış ve öğretmişti şarabın tadılmasını(!) Bütün bunları yaparken garson beyefendi şarabı ve içmesini biliyorum gibi beni izliyordu ve sordu?

Nasıl çok güzel değil mi efendim? Cevabımla çok demoralize olmuştu. Ben lütfen bu şişeyi ayırın eve götüreceğim hanım evde sirke bitti, eve gelirken alır mısın? demişti deyince.

Yine bir Fransız sokağı ziyaretimiz olmuştu Basından saygın bir gazetenin köşe yazarı Sn. Çağlar abiyle. Tabii Çağlar abiye sevgilisi Şahsine hanım eşlik ediyordu.

Evde hanımı ile arasının açık olduğunu bana anlatmıştı. Tabii sevgilisi olduğunu öğrenmişti yenge hanım. Yakın takibe de almıştı.

Sohbetimizi yapmış birer kadeh şarabımızı içmiş ve kalkmıştık. Şahsine hanım ortamızda üçlü bir sıra halinde Galatasaray lisesi önüne doğru yürüyorduk.

Çağlar abi pek bir fiyakalı yürüyordu Şahsine hanım yanında olunca. Galatasaray da Yapı Kredi Bankası nın  heykeli boruların hizasına tam gelmiştik ki Çağlar abi Dr. Ben yokum dedi ve kayboldu.

Malum önümüzden taksiler ardı ardına geçiyor ve o yoldan sanki o cumartesi o saatte insan seli akıyordu. Az sonra Şahsine hanım ve ben Çağlar abinin hanımı ile göz göze, yüz yüze gelmedik mi?

Sevgilisi olduğunu Çağlar abinin hanımı öğrenmiş ama Şahsine hanım olduğunu bilmiyormuş. Bana dönerek Çağlar burada idi az önce gördüm Rehat bey? Deyince ben yok yenge yanılıyorsun Çağlar bey yok ve bu gün ben hiç görmedim ve konuşmadım dedim. Biz Dr. Hanım arkadaşımla, tanıştırayım Ayşe hanımla  yürüyoruz dedim. Yenge Hanım özür dile di ve uzaklaştı.

Çağlar bey önümüzden geçen bir taksiye atlamış, taksinin içine yatmış eve hanımından evvel  gidip pijama larını giymiş ve TV nin karşısına geçmiş. Yavuz hırsızlık yapıp hanımı gelince; sen benim haberim olmadan neden evden çıktın diye de hanımına bağırıp çağırmış. Neredeydin çabuk söyle diye de çıkışmış.  Kendimi iyi hissetmedim gazeteden eve geldim bir gün olsun evde otur  be kadın diye gürlemiş. Hanımı da inanmış. Sonraki gün hanımı beni telefonla arayarak; Çok rica edeceğim Dr. Bey Çağlara dünkü olaydan bahsetmeyin olur mu? ben söylemedim  diye ricada bulundu. Ben galiba halüsünasyon gördüm, Çağların günahını aldım.

Eve gittiğimde zavallı(!) evde pijama larını giymiş T.V karşısında oturuyor ve biraz da rahatsız idi dedi. Yenge öyle şey olur mu? Siz hiç merak etmeyin asla bahsetmem, bu aramızda kalır dedim(!)

Lütfen söyler misiniz benim bu yalanım beyaz yalan grubuna giriyor değil mi?

Kalın sağlıcakla…

Prof. Dr. Rehat Faikoğlu

www.heykadin.com.tr