Geç Değil Genç Evlenin

“Bu gidişle evde kalacaksın!”
“Ne zaman evleneceksin?”
“Yok mu isteyen biri?”

Hayatımız boyunca bu sözlerden en az birini duymuşuzdur, eğer erken evlenmediysek. Erken dedik de, aslında erken dediğimiz belki de tam vaktidir. Zira evlilik de kendisinde acele edilmesi gereken hayırlardan biridir. İstisnalar hariç, geciktirdikçe tadı kaçar evliliğin.

Evlilik, en güzel gençlik çağında yaşanır. Henüz kalıplara hapsolmamış, şekillenmeye hazır genç dimağlar birbirleriyle kaynaşırlar, birbirlerinin huyuna alışır ve hatta birbirlerine benzerler. Genç yaşta değil de geç yaşta evlenenlerin ise artık belli yaşam tarzları ve alışkanlıkları vardır. Yaş ilerledikçe insan değişemez artık, hep karşıdakinin kendisine ayak uydurmasını ister. Bundan olsa gerek, boşanmaların çoğu geç yaşta evlenenlerde görülür.

Her şey vaktinde güzeldir. Ne erken, ne geç… Ülkemiz için konuşacak olursak erken –örneğin 13-14 yaşında- evlenen kız, belki ilerde iyi bir ev kadını olacak ama evliliğin ilk yıllarındaki sıkıntılar, yetersizlikler ve yükler ömür boyu onunla olacak. Çocuktu çünkü daha, saçı okşanacak, taranacak, örülecek yaşta idi. İlgi, sevgi ve merhamete muhtaçken birdenbire evlendi ve artık kendisi başkalarına ilgi ve merhamet göstermek zorunda kaldı.

Geç evlenmenin de zararları var. En başta zina tehlikesi… İffetsizlik adım başı kol gezerken, ahlaksızlık sağanak sağanak yağarken ıslanmadan kalmak kolay mıdır? Peki zina edip, gönlünü orda burda eğlendirip sonra tek bir kişi ile yetinmek?

Kişi zina etmese bile artık sosyal medyanın her çeşidinde bulunan sohbet grupları, odaları, görüntülü sohbet gibi birçok yerden tehlikeye girebilir. Bu tür mecralarda zarar gören sadece kişinin kendisi de olmaz üstelik. Başta ailesi, akrabaları, varsa bağlı olduğu vakıf, dernek, parti vs. hepsi zarar görür. Bu tür kötülüklere tevessül eden Müslümanların işlediği en büyük günahsa mukaddes İslam’a laf getirmektir.

Başörtülü, feraceli veya çarşaflı ise bütün tesettürlüler onun yüzünden töhmet altında kalır. Sakallı cübbeli ise de yine bütün Müslümanlar…

Geç evlenmek, bir tohumu toprağa geç atmaya benzer. O tohum belki filizlenir ama mevsimi olmadığı için meyve vermez. Geciken evliliklerde de aile, rayına zor oturur. Bu her manada böyledir. Annesinin yemeklerini 30-35 yıldır yiyen birinin, eşinin yemeklerine alışması çok fazla zaman alacaktır. Her şeyi buna kıyas edebiliriz.

Bir kadın ilk geç yaşta hamile kaldığı zaman doktor bile temkinli yaklaşıyor. İlk hamileliği 30 yaş üstünde olmuş ise, sıkı takipler, tahliller alıp başını gidiyor. Doğum için de genellikle sezaryen tercih ediliyor.

Alışılan baba evinden çıkmak ya da kendi evi varsa bekâr hayatını bırakıp bir yuva kurmak erkeğe de kadına da garip gelebiliyor. Halbuki genç yaşta evlenseler, tıpkı birlikte büyüyen çocuklar gibi birbirlerine alışır, birbiriyle hemhal olurlar.

Geç yaşta evlendiniz ve çocuğunuz oldu. Özel güçleriniz yoksa çocukla ilgilenmek, özellikle de hiç bitmeyen oyun isteğini tatmin etmeye çalışmak, sorularıyla/sorunlarıyla uğraşmak inanın ki ileriki yaşlarda daha zor olur. Annelik de babalık da gençlik ve dinamizm istiyor. “Tamam ama ileriki yaşlarda hamile kalan nice insan var. Onlar nasıl bu yükü kaldırıyor?” Onlar bu yükü çoğunlukla genç yaşta Allah’ın kendilerine bahşettiği çocuklara yüklüyorlar. “Hadi kardeşini salla! Hadi mama yedir. Oyun oynat…” şeklinde. Geç evlenen hiçbir zaman genç evlenen gibi olmaz.

Bazı hadis-i şeriflerin bir kulağımızdan girip diğerinden çıkmadığına inanmak istiyorum. “Kişi evlendiği zaman dininin yarısını korumuş olur. Geriye kalan yarısı için de Allah’a karşı gelmekten sakınsın.” (Heysemi)

Aynı hadis-i şerif, erkeklere hitap edilmiş haliyle İmam Suyuti’nin Camiussağir’inde de var. Düşünün ki bir sınava gireceksiniz. Sınav kuralları içinde “Şunu yaparsanız sınavın yarısından tam puan alacaksınız.” diye bir ibare var. Hemen o şartı yerine getirmez misiniz? Peki hadis-i şeriflere karşı neden bu kadar kayıtsızız? Ahirette meleklerin “Sen evliymişsin ve dininin yarısı full!” demesi, amel defterimizin yarısının nurla dolu olması ilgi alanımıza girmiyor mu?

Rasulullah Efendimizin(asv) “Ey Gençler! Sizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlilik gözü harama bakmaktan korur. Tenasül uzvunu zinadan alıkoyar. Evlenmeye gücü yetmeyen de oruç tutsun. Çünkü orucun şehveti kıran bir gücü vardır.” (Ebu Davud, Nikâh,1; İbn-i Mace, Nikâh,1) mealindeki hadis-i şeriflerine dikkat edersek, Efendimiz(asv) zamanında orta yaş ve üzerinin zaten evli olduğu ancak gençlerin de bir an önce evlenmesi gerektiği sonucunu çıkarırız.

Evlenmeye gücü yetenlerin bile evlenmediği, şehvetlerini kırmaya da hiç niyetlerinin olmadığı bir asırda yaşıyoruz. İnsan sürüleri son sürat koşuyor nefsinin peşinden. Karşısına kim gelirse acımıyor. Sanalda, reelde, gönül eğlendirerek veya para harcayarak harama bulaşmanın bin bir türlü yolu icat edilmiş. Evlilik, nefs atına binmiş sürülerin önünden kaçıp sağlam bir kaleye sığınmak demektir.

Diyeceksiniz ki “Evliler günah işlemiyor mu?” Biz de diyoruz ki “Evliyken, eşiyle ihtiyaçlarını giderebiliyorken günaha yürüyen, bekar olsaydı acaba neler yapardı?”

Her şey vaktinde güzeldir. Nişan, kına, düğün, balayı, çocuk ve hatta torun… İnanın ki evlenmek için kafamızdaki kuruntuları atsak, birçoğumuzun aslında evlenmeye imkanı var.

“Mutlu olur muyum? Evleneceğim kişi ya kötüyse…”
“Etrafımda mutlu hiç kimse yok, ben de mutlu olmam…” tarzı düşünceleri bir kenara bırakın. O mutsuz gördüğünüz kişilerin çoğu yine tenhada birbirlerine ‘aşkım, canım’ diyor. 🙂

Hem ne demiş ünlü bir filozof? “Kesinlikle evlen! Karın iyiyse mutlu, kötüyse filozof olursun.” Ne dersiniz hanımlar? Bu durum bizler için de geçerli değil mi? Hepimize iki cihan dolusu mutluluk dualarımla…

Sezgin Özbay