300 yıllık bir geleceğe sesleniyorum. Beni duyuyor musunuz kardeşlerim? Sizlere seslenmemin sebebi biraz sonra yazacaklarımın benim devrimin insanlarınca anlaşılmayacak olması. İlerde bu yazıyı okuyunca tebessüm ettiğinizi görür gibiyim…
Hemen konuya girelim: İçinde bulunduğumuz zamanda enerjiye ‘kısıtlı’ diyorlar. Böylece enerji kaynaklarına sahip olan güçlü, hegemon oluyor. Güçsüzlerin varlıklarına el koymak içinde bahane.
İnsanoğlu yeryüzündeki varlığı uzun zaman olmasına rağmen enerji elde etmek için hidroelektrik, termik, güneş, rüzgâr, nükleer enerji oldukça ilkel bırakılan teknolojilerle çalışıyor.
Araçların depoları genel ortalama gelire göre oldukça yüksek maliyetle doluyor. Elektrik faturaları sektörde aracı şirketleri var etmek için eklenen ilave ücretlerle şişiriliyor.
Hali hazırda bulunduğumuz bilimsel seviyeyi çok yüksek zannediyoruz. Oysa teknolojide temelli bir gelişme yerine bilinenlere özellik katma, işlevini geliştirme ile göz boyanıyor. Araç, cep telefonu, televizyon gibi araçlarda x, y, z, 1,2,3, pro, prime, mega gibi sıfatlarla köpük oluşturuluyor.
Gelişmiş ülkelerde bilimi tekel altına almış az sayıdaki akademisyen ve mühendisin kabulleri genel teveccüh görüyor. Eğer Türkiye gibi gelişmesi engellenmiş bir ülkeden yeni bir fikir çıkarsa batıdaki bu tekelci adamların kitapları bizim garibanın önüne atılıp, ‘burada yok ki’ deniliyor. Yazık ki ne yazık…
Bugün enerji kısıtlı diyenler art niyetli değilse yerçekimini anlama konusundaki yetersizliklerindendir.
Bir maddenin potansiyel enerjisinin üzerinde yer çekimini çarpan olarak kabulü için unsurlarını bilmek gerekiyor.
İşte madde sayıyorum. Ey istikbaldeki karilerim siz artık biliyorsunuz ki; Yer çekim kuvvetini oluşturan şey sadece kütle değil. – Bir kütlenin çekimi olabilmesi için hareketli şu unsurlar gerekiyor: 1-Hareketli olması. 2- Başka bir harekete tabi olması. 3-Elektrik üretmesi. 4- üzerinde elektromanyetik dalga olması.
İstikbaldeki karilerim siz biliyorsunuz ki; Dünya kendi ekseni etrafında dönmese, kutupları olmasa, güneşin etrafında dönmese yer çekim gücü olamaz idi. Ayın yer çekim kuvvetinin dünyaya görü düşük olmasının sebebi kütlesinin küçük olması değil, hareketine tabi olduğu dünya kütlesinin güneşe göre küçük olmasından.
Sizler tüm bu anlatamaya gayret ettiklerimin ispatının ışık olduğunun da farkına varalı çok oldu. Işıkta hareket var. Bir yerden bir yere gidiyor. Üzerinde bir geçişkenlik anlamında elektromanyetik yapı var. Fakat, bir başka unsurun hareketine tabi değil. Bu sebeple ışıkta yerçekimi söz konusu olmuyor. Yani ışık sizin anlayacağınız kafasına göre takılıyor. Dünyadaki tüm varlıkların dönüşüme, atomun içindeki 129 ayrı yapıya ihtiyacı var. Bu noktadan hiçliğe ulaşan bir bağ ise olmazsa olmaz. Hiçliğin arkasında ise mutlaka bir mutlak varlık olmalı…
İşte bu noktada bugün türlü türlü izah getirilmeye çalışılan; “güneşten yüz milyonlarca kat büyük yıldızlar bulunmasına rağmen uzay niye karanlık” sorusunun da cevabını vermiş olduk.
Yani, Dünya dönmeseydi çevremizdeki aydınlığı aynı şekilde göremeyecektik.
Gelecekteki karilerim, sizler artık bunları bilip, uyguladığınız için kullandığınız makine ve araçlar yaklaşık 150 – 200 bin kat daha verimli. Trenlerinizde yapay yer çekimi üreten merkezler olmalı. Uçaklarınız kalkışta elektromanyetik fonksiyonu değiştiriyor. Motor hareketini bu fonksiyona uygun oluşturmuşsunuz. Yer çekimi uçağı yüzde 35 civarında daha az etkiliyor. Havalandı mı gerisi kolay yakıtsız seyir ediyorlar zaten.
Biz halen Nuh Nebi’den kalma barajları kullanıyoruz. Elektrik üretiyoruz. Motor sisteminde yaptığınız çok da zor olmayan bir düzenlemeyle 300 kat fazla üretim yapıyorsunuz. Jeotermal kuyularına indirdiğiniz bir karbon muşamba ile soğuk, sıcak farkından bugüne göre 700 kat fazla enerji üretmeyi de başardınız. Bizim zamanımızda bu muşambayı yer altındaki su tabakalarına indirecek imkanlar kömür, petrol gibi sektörlerin elindeydi. Çok direndiler, jeotermalin gücünü yer üzerine ulaştırmamak için. Rüzgârın önünde çift kanat çevirip elektrik üretmeye çalışıyorlar. Herhalde bir 30-40 yıl daha oyalanırlar. 10 km hızla esen rüzgârı uygun açıyla hortumsu yapıya sokup, 700 km’ye ulaştırmaya, dünyanın her yanında elektrik üretmeye karşı da çok direndiler. Yerçekimi değiştirip, havadaki kurşunu durdurma hatta geri göndermek bile mümkündü oysa.
En basiti de ışığın temelini oluşturan fotonu parçalayacak yapıdaki güneş panellerini bulmaktı. Tüm İstanbul’un ihtiyacını bir oda büyüklüğündeki yeni nesil panelin karşılayacağını bir bilselerdi.
Deniz ve nehir kenarlarına kömür, gaz, yakan santraller yaparak milyarlarca insanın erken ölümüne sebep oldular. Dünya’nın iklimin dengelerini değiştirdiler. Ters çekim uygulayarak atomun elektronunu çekirdeğine yaklaştırmayı becermeleri biraz geç oldu. 128 bin kat fazla enerji demekti bu. Üstelik radyasyon riski en aza indirilmişti böylece. Yeni Çernobiller, Fukuşimalar artık olmuyordu.
Velhasıl; tüm alemlerin enerjisini tek bir atom taşıyordu. Atomun içindeki polarizasyon perde geçişlerini kullanmayı öğrenince enerji kısıtı bitti. Tek bir elektron ile tüm kâinata enerji vermenin mümkün olduğunu gördünüz artık.
Şimdi dönüp çağdaşlarıma sesleneyim; Zorlayın bu yazıda işaret edilenleri. Bunlar mucize değil. Çalışınca olacak.