Öğrenmenin, dolayısıyla gelişmenin bir yaşı yok. İnsan her gün, hatta her an kendini geliştirebilir. Gelişim ve öğrenim için çevremizde gördüğümüz her şeyden faydalanabiliriz. Günümüz dünyasında, özellikle teknolojinin bu kadar geliştiği bir küresel dünyada, öğrenmenin kolaylığından çok iyi derecede yararlanmamız gerekiyor.
Çoğumuzun sanal ortam dediği aslında gerçek dünyadan daha büyük bir ortam olan internet aleminde bilgiye ulaşmak o kadar kolaylaşmış durumda ki… Her birimizin artık hızlı bir şekilde adım attığı bu büyük dünyada bilgi uçsuz bucaksız bir şekilde önümüze serilmiş durumda. Tabi bu sınırsız bilgiye ulaşabildiğimiz alemde, her şeyden önce bize lazım olan bilginin tesbitini yapmaz isek, kaybolup gideriz. Dahası yanlış bilgiyle de zihnimizi gereksiz bir şekilde doldurabiliriz. Bize ne lazımsa onu araştırmak ve öğrenmek için çaba sarf etmemiz gerekiyor.
Son günlerde beni bir ingilizce öğrenme merakı sardı. Yıllarca okullarda bunun eğitimini almış olsakta, öğrendiğimiz bir şey yok. Ben öncelikle bunu sorguladım. Neden biz yabancı dil konusunda bir çok ülkeye göre başarısızız! Araştırınca çarpıcı sonuçlarla karşılaştım.
Burada bir parantez açıp, dünyada en iyi eğitim sistemi hangi ülkede uygulanıyor diye araştırdığımda gördüm ki, Finlandiya dünyanın en başarılı eğitim sistemini oturtmuş ve başarılı bir şekilde uyguluyor. Ülke nüfusunun 5 buçuk milyon civarında olması bir avantaj herşeyden önce. Tabi ki bizim ‘kalabalık bir öğrenci topluluğuna sahibiz’ deyip işin içinden çıkmamız doğru bir yaklaşım olmaz. Bizim ülkemizle Findandiya’yı kıyaslama adına sadece şu kadarını söyleyeyim; Finlandiya’da öğretmenlik mesleği ülkenin ilk sırasında geliyor. Öğretmenlik çok önemli ve değer verilen bir meslek. Öğretmen olmak için yüksek lisans yapmak mecburi. Sonrasında ise 3 aşamalı bir sistemle elemeler yapılarak ancak öğretmen olunabiliyor. Öğretmen olduktan sonrada bitmiyor ve her yıl mecburi olarak çeşitli eğitimlere katılmak zorundalar. Bizdeki eğitim sistemi ile kıyaslandığında çok tuhaf geliyor ama, öğrenciler günlük 4 saatini okulda geçiriyor. Her gün okul yok, haftada 20 saatlerini okulda geçiriyorlar. Kesinlikle ev ödevi diye bir şey yok. Sınav yok. Öğrenciler ilk sınavlarına 16 yaşında giriyorlar. Dolayısıyla rekabet diye bir şey söz konusu değil. Okullara öğrenciler kendileri gidip geliyor. Ailelerin okula bırakma gibi bir alışkanlığı söz konusu bile değil. Yani öğrenci okulu evi gibi görüp, seve seve gidiyor. Zaten okulların bina yapıları da evlerden farklı değil. Bizdeki gibi sıralar yok, öğrenci isterse bir kanepeye uzanıp dersi dinleyebiliyor. Okul servisi diye bir şey yok. ‘Eğitim okulda alınır’ mantığı tıkır tıkır işliyor anlayacağınız Finlandiya’da.
Ülkemizdeki yabancı dil eğitiminin başarısızlığına dönersek, bu ülkenin eğitim sisteminde gördüğüm bir şey var ki, sanırım en önemli eksiklerimizden biri bu. Eğitmen yani öğretmenin yetersizliği. Haksızlık etmiş olmayalım ama bizde öğretmenlik üniversite tercihlerinde, ‘hiçbir şey olamassam öğretmen olurum’ diye düşünenlerin yazdığı bir meslek.
Türkiye’de dil öğrenememizin sebeplerinin başında eğitmenlerimizin yetersizliği geliyor. Özel kurslara girmek bile istemiyorum! Sırf para kazanmak için, belki de bir kaç saatte öğretilecek yabancı dil bilgisi, aylara bölünüyor! Öğrenmek isteyen talipli de bu durumdan sıkılıp, gerçek bilgiyi alamıyor…
İngilizce çalışmaya başladığımda gördüm ki, internet ortamında çok güzel hazırlanmış videolar var. Yıllardır en büyük eksiğim olarak gördüğüm yabancı dil bilgimi tamamlamak için, bu videoları izleyip notlar almam, kelime öğrenmem ve bolca okuma yapmam yeterli oluyor.
“İki günü eşit olan ziyandadır” peygamber sözünün muhatabı olan biz müslümanların, dünyaya açık olmamız ve dünya gerçeklerinden uzak kalmamamız gerekiyor. Sürekli bir eğitim şart. Çünkü yine İslam Peygamberi’nin bir sözüyle dile getirirsek; “beşikten mezara kadar ilim öğrenmek” bize farz. Kutsal kitabımızın ilk ayeti ‘oku’ değil mi? Evet bize bu emrediliyor.
Sürekli olarak okumak, araştırmak ve ihtiyacımız olan bilgiyi almak, yani öğrenmek içinde yeniliklere açık olmamız gerekiyor. Yeniliğe ve öğrenmeye açık olursak inanın bilgiye ulaşmak çok kolay. Ne durumda olduğumuzun hiç bir önemi yok. Önemli olan nerede olmak istediğimiz ve olmak istediğimiz yere ulaşmak içinde kendimizi ‘sürekli bir eğitim’e tabi tutmamız. Yeter ki, bilgilenmeye ihtiyacımız olduğunu bilelim ve ‘beşikten mezara kadar’ ilim öğrenmemiz gerektiğinin şuurunda olalım.
Yenigün Gazetesi / 30 Mayıs 2016