Gençlik Dönemi Sorunlarına Yaklaşım

Gençlik Dönemi Sorunlarına Yaklaşım

Gençlik dönemi, çocuğun bireyselleşme, bağımsızlaşma ve ailesi dışında akran gruplarıyla ilişkiye geçme dönemidir. Ergenin duyguları inişli çıkışlıdır, fiziksel özellikleri değişim geçirir. Akran grupları içerisinde yer edinme, saygı görme çabası gösterir. Artık ailesi dışında, arkadaşları ergen için önemlidir. Yaşanan hızlı değişim aile içi krizlere, ebeveynleriyle ilişkilerde çatışmalara yol açabilir.

Gençlik dönemi özellikleri

Uyum ve davranış güçlükleri yaşayan ergenler, içe kapanabileceği gibi aşırı hareketlilik öfke, kızgınlık patlamalarının yanı sıra yalan söyleme gibi tutumlar gösterebilir. Çocuğun ders kalitesinde düşme, sınıfta kalma ya da okulda öğretmenleri tarafından sürekli uyarı cezaları aldığı gözlenir.Bedeninde belirgin değişiklikler ortaya çıkar. Aşırı kilo kaybı, kollarında iğne izleri, sürekli öksürmesi, gözlerinde kızarıklık, uyku düzeninde bozukluk oluşur. Arkadaş grubu değişir, giyim tarzı değişir, kollarında dövme ya da kesikler görülür.

Öfkeli Bir Gençlik Geliyor

Günümüzde gençlerin ruhsal gelişim sorunları hızla artıyor. Gençlik sorunlarına ebeveynlerle iletişim çatışmaları, akran gruplarıyla yaşanan ilişki güçlükleri, patolojik aile ve toplum dinamikleri yol açıyor.

Ben Ötesi psikoloji derneği kurucusu psikiyatrist Mustafa Merter ve ekibi;İstanbul’da yaşayan 15-20 yaş arası gençler üzerinde yapılan psikolojik araştırmada ilginç sonuçlar ortaya çıktı.  İstanbul’da yaşayan 15–20 yaş arası gençler üzerinde yapılan 616 öğrencinin katılımıyla gerçekleştirdiği araştırmada gençlerin öfke, kaygı ve narsisizm duygularının her geçen yıl biraz daha arttığını belirledi. Gençlerin genel olarak kendilerini normalden fazla beğendikleri görülürken yüzde 88,8’inin klinik düzeyde kaygı sahibi olduğu saptandı.
Gençlerin kimlik oluşturma, arkadaş grubu tarafından kabul ve onay görme çabası ebeveynlerinden uzaklaştırır. Eğer bağımsızlaşma çabası yeterli düzeyde anlaşılmazsa aile içi ilişkileri krize dönüşür. Kriz ergenin, günlük yaşam aktivitelerini olumsuz etkiler. Aile ve akranlarıyla çatışma içerisinde iletişim kalitesi düşer. Araştırmada ayrıca kaygı oranı yüksek olan gençlerin yüzde 54’ünün halk arasında yoğun iç sıkıntısı olarak tanımlanan ‘anksiyete bozukluğu’ taşıdığı belirlendi.
15–20 yaş arası gençlerde öfke arttıkça kendine saygı da azalıyor.
Sağlık problemi yaşayan gençlerde öfke düzeyi yaşamayanlara göre çok daha yüksek. Hastalık sahibi gençlerin sağlıklı gençlere oranla kendilerine olan saygıları düşük. Duygusal düzeyde yaşadığı stres ve gerilim çevresine öfke, kızgınlık patlamaları olarak yöneltir. Okulda performans, derslerinde dikkat ve algıda sorunlar yaşar. Kızlar kaygılı, erkekler özgüvenli araştırmanın diğer bulgularına göre erkekler ‘öfkeyi kontrol edememe’, kızlar ise ‘kaygı yaşama’da daha yüksek puan aldı. Ayrıca erkeklerin kendine olan güveni kızlara göre daha fazla.

Gençler insanlara güvenilmeyeceğini düşünüyor!

SEKAM tarafından Türkiye genelinde 81 ilde, 5541 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bu çalışmada, öncelikle gençlerin insanlara güvenip güvenmediği araştırıldı. Katılımcılardan “İnsanlar hakkındaki genel düşünceniz nedir” sorusuna “çok güvenilir”, “güvenilir”, “güvenilmez”, “hiç güvenilmez” seçeneklerinden birini seçmeleri istendi. Bu soruya verilen cevaplara göre, gençlerin yüzde 58,6’sının insanlara güvenilmeyeceği cevabını verirken, yüzde 29,3’ü güvenilir, yüzde 10,7’si de hiç güvenilmez cevabını verdi. İnsanlara toplam güvenmeme oranının yüzde 69,3 düzeyinde olması ülke geleceği açısından ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Gençlerin yüzde 36’sı babasına bile güvenmiyor!

Güven sorunu başka bir boyutta incelenerek, katılımcılardan “Bugünün dünyasında insan babasına bile güvenmemelidir” yargısını değerlendirilmeleri isteniyor. Alınan cevaplara göre gençlerin yüzde 36’si babaya güvenilemeyeceğini ifade ederken, yüzde 21’lik bir kesimi de bu konuda kararsız kalıyor.

Gençlerin yüzde 66,4’ünün psikolojik desteğe ihtiyacı var!

Ayrıca araştırma kapsamında gençlere psikolojik bir desteğe ihtiyacınız oldu mu, eğer olduysa bu desteği kimden aldınız şeklinde bir soru yöneltilmiş, bu soruya alınan cevaplara göre katılımcıların ancak yüzde 33,6’sının herhangi bir psikolojik desteğe ihtiyacı olmadığı tespit edildi. Buna göre gençlerin yüzde 66,4’ünün psikolojik bir desteğe ihtiyaç hissetmiş veya hissetmekte olduğu sonucu ile karşı karşıya kalıyoruz. (SEKAM, Türkiye Gençlik Raporu,2013)
Ebeveynlerin pedagojik iletişim becerileri

Ebeveynlerin çocuklarıyla açık, duygularını anlamaya dönük ve güvenli iletişim kurmalı,

Çocuklarını dinleme ve anlama becerisi geliştirmeli,

Eleştirmek, yargılamak, suçlamak ve akıl vermekten kaçınılmalı,

Rehber ana-baba modeli olmalı,

Söyleyerek değil göstererek, örnek ve olumlu model olarak eğitmeli,

İhmal ve şiddetten kaçınılmalı,

Çocuğun sınırlarını, yaşamın kural ve değerlerini oluşturmasına yardımcı olmalı,

Yanlışlıklar karşısında, çocuğumuza hayır diyebilmeyi öğretmeli,

Çocuğa bilgiyi kullanabilme beceri ve davranış eğitimi verilmelidir.

Ebeveynler yaşanan uyum ve davranış sorunları karşısında genci anlamaya çalışmalı gencin kendi duygularını ifade edebilmesine yardımcı olmalıdır.
Açık iletişim içerisinde ergenle güvenli bir bağ kurulmalı.
Ebeveynlerin çocuklarıyla kuracağı güvenli yaklaşım çocuklarının birçok sorunu çözmesinde en etkili yaklaşımı oluşturur. Önce çocuğunu iyi tanımalı, neyi başarıp neyi başaramayacağını bilmeli, onu özgün kişiliği içinde değerlendirerek beklentileri oluşturmalıdır. Ailenin çocuğa ve sınava ilişkin olumsuz düşünceleri de kaygı düzeyinde etkili olur. Ailenin çocuğuna güvenmemesi, sınavın çok zor olduğu ve çocuğun bu sınavı kazanamayacağı gibi olumsuz düşünceleri kaygıyı arttırır. Çocuğunuzun tek, diğerlerinden farklı bir kişiliğe ve kapasiteye sahip olduğunu unutmayınız. Çocuklarınızı hiçbir zaman başkalarıyla kıyaslamayınız. Ona olan sevginizin belli koşullara bağlı olmadığını, her durum ve koşulda sevip destekleyeceğinizi davranışlarınızla ve sözlerinizle belli etmelisiniz. Anne babasının kendisine güvendiğini ve onu takdir ettiğini gören çocuğun, kendine olan saygısı ve güveni de artar. Kaygı bulaşıcı bir duygudur. Anne babalar çocuklarının en yakınında olan temel modelleridir. Çocuk duyduğunu değil, gördüğünü öğrenir ve uygular.

Fatih Kılıçarslan/ Sosyal Hizmet Uzmanı/ Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi