Saygıdeğer Arkadaşlarım;
Bu TESEV’ci Sorosçu Kemal Kılıçdaroğlu denen Amerikan devşirmesi, karanlık, hep gizli planları olan hain; kazanması kesin görünen Ekrem İmamoğlu’nu bloke etti. Bütün uyarılara rağmen koltuk hırsına kapıldı ve Tayyip’e bir seçim daha hediye etmiş oldu.
Bununla yetinmedi ihanette. “Altılı Masa” diye, kendi dışında tümüyle Ortaçağcı, Muaviye-Yezid Dincilerinden oluşan, yine Amerikan yapımı, Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının dünya görüşünü ve sınıf çıkarlarını savunan partilerden oluşan dünyada eşi benzeri olmayan ucube bir ortaklık kurdu. Onlarla ahlâksızca bir pazarlığa girdi: “Siz beni CB adayı gösterin, ben size CHP seçmenin oylarıyla 38-40 milletvekili hediye edeyim”, dedi. Bu ihaneti de yaptı.
Yahu, bu Karamolla’nın, Davidson Ahmed’in, Bebecan’ın, öbürünün bütün milletvekilleri, bütün ömürlerini Laik Cumhuriyet, Kuvayimilliye, Mustafa Kemal ve İnönü düşmanlığı üzerine inşa etmişler ve geçirmişlerdir. Bunları Meclise doldurdu. Hâlâ daha benim ihanet görevim bitmedi, ben CHP’nin başını bırakmam, diyor, çevresine topladığı kendisi gibi bir avuç hain grubuyla birlikte.
Biz bunun daha ilk günden nasıl bir ihanet projesinin sonunda CHP’nin başına Amerika tarafından kaset operasyonuyla çöktürülmüş olduğunu netçe gördük ve gösterdik. İşte bu kitabımız; “CHP’ye Umut Bağlamış İçtenlikli İnsanlarımıza” , adını taşır. Uyarı amacıyla yazılmıştır, uyandırma amacıyla yazılmıştır ve basım tarihi 2014’tür.
Buraya kitabın kapak resmini koyalım.
Hâlâ bu adama; “Yahu bırak git artık, yetti CHP’ye ve Türkiye’ yaptığın kötülükler!”, diyemiyor kimse yahu…
Hadi biz Komünistiz, bizim uyarılarımızı, eleştirilerimizi dikkate almıyorsunuz. Bakın, yıllarca eski CHP’ye Genel Başkan Yardımcılığı yapmış Onur Öymen ’in şu anlatımlarını bir dinleyin ya, bunlara bir kulak verin ya, bunları bir anlamaya, kavramaya, çözümlemeye çalışın ya…
***
Onur Öymen: Şimdi söylediğiniz konuya gelince, WikiLeaks belgelerinden önce şunu anlatayım size. “İpek Yolu” diye, “Silk Road” diye bir enstitü var, İsveç’te. Bu, Türkiye ve Orta Asya ülkeleri hakkında raporlar yazıyor, değerlendirmeler yapıyor. Amerika’daki John Hopkins Üniversitesiyle beraber çalışıyorlar. Şimdi bunun yöneticileri geldi, beni ziyaret etti, 2009 yılının başlarında. Dediler ki; biz işte Türkiye ile ilgili son raporumuzu size getirdik.
Neymiş bu rapor?
Efendim, Türkiye ile ilgili muhtemel senaryolar işte, 60-70 sayfalık bir rapor. Neler olabilir Türkiye’de…
3 tane senaryo var başlıca:
Bir tanesi; Türkiye Batı’dan tamamen kopar, bir İslam devleti olur. Tamamen Ortadoğu’nun bir din devleti olur. Böyle olursa nasıl olur? Uzun uzun anlatıyor. Ve onun olumsuz, vereceği olumsuz sonuçlarıda dile getirmiş.
İkinci senaryo; efendim 2011 yılında Türkiye’de bir askeri darbe olur. Bunu anlatıyor, ikinci senaryo. İşte şu olur bu olur bu olur, tabiî o da çok kötü olur.
Üçüncü senaryo; iç politikada önemli değişiklikler olur. Türkiye’de iç politikada önemli değişiklikler olur. Neymiş o? Anlatıyor bir şeyler. Ondan sonra diyor ki; CHP Genel Başkanı Deniz Baykal istifaya zorlanır, mecbur edilir.
Ayşegül Aslan: Bir daha söyler misiniz kaynağı?
Onur Öymen: Silk Road Enstitüsü’nün raporu: “İslam’la Demokrasi Arasında Çekiştirilen Türkiye. Turkey Torn Between Democracy and Islam” , esas başlığı.
Ayşegül Aslan: Hazırlayan bu Silk Road’u?
Onur Öymen: Silk Road’u hazırlayan, işte bu Silk Road Enstitüsü.
Ayşegül Aslan: Ve John Hopkins.
Onur Öymen: John Hopkins’le beraber çalışıyor.
Ayşegül Aslan: Beraber. Şimdi bunlar, “Think Tank” kuruluşları diyeceksiniz, tekrar etmenizi özellikle rica ettim. Ama Amerikan Kurmaylarının, Pentagon’un özellikle, çünkü başkanlar gidiyor geliyor ama Pentagon bir şekilde, yerleşik bir biçimde, onun zaten kontrolünde ve katkılarıyla oluşan bir şey.
Onur Öymen: Yani bunu o kadar söylemeyelim. Bu doğrudan doğruya İsveç enstitüsü ama Amerika’da John Hopkins’le beraber çalıştığını biliyoruz. Ama esas imza İsveç enstitüsü.
Ayşegül Aslan: Yani demek istediğim şu; hazırlayan bu raporu Amerikalılar demek istemedim. Demek istediğim şu; Amerikalıların senaryosuyla örtüştüğünü anlatmaya çalıştım.
Onur Öymen: İşte onu anlatacağım şimdi.
Ayşegül Aslan: Buyurun.
Onur Öymen: Burada diyor ki, işte iç politikayla ilgili senaryo, Deniz Baykal istifaya zorlanır. Onun yerine Kemal Kılıçdaroğlu gelir. Ve Kemal Kılıçdaroğlu partinin politikalarını değiştirir.
Ayşegül Aslan: Şimdi bunlar var mı?
Onur Öymen: Var, ismen.
Ayşegül Aslan: Kılıçdaroğlu adı da mı var?
Onur Öymen: Tabiî tabiî, o gelir.
Ayşegül Aslan: Siz bana anlattığınızda ben bu detayı bilmiyordum.
Onur Öymen: Ha, o başka bir şey. Size anlattığım başka bir şey.
Ayşegül Aslan: Ha, anladım. Tabiî…
Onur Öymen: Şimdi bu partinin politikalarını değiştirir, ve Avrupalı bazı partiler de ona destek olurlar, diyor. Ben bunu Kılıçdaroğlu’na da okudum vaktiyle, geldiğinde.
Ayşegül Aslan: Öyle mi?
Onur Öymen: Tabiî. Baykal’a da okuttum. Sayın Baykal’a, Genel Başkana okuttum. Kılıçdaroğlu’na da anlattım; “Sizin için böyle böyle diyorlar, haberiniz var mı?” filan diye. Yani bu onlar için de bir sürpriz değil.
Ayşegül Aslan: Ne dedi Sayın Kılıçdaroğlu?
Onur Öymen: Bir şey demedi, öyle dinledi filan, fazla bir yorum yapmadı. Ondan sonra Baykal’ın olayı oldu. O olaydan önce de ilginç bir şey var. Demin sizin de bahsettiğiniz olay bu. Şimdi ben bir gün İstanbul’da evdeyim, Baykal’ın istifasından 2-3 ay önce. Ve bir telefon…
Ayşegül Aslan: Yani o kaset olayı patlamadan önce…
Onur Öymen: Patlamadan önce, 2-3 ay önce bir telefon… Diyor ki; “Ben Hacettepe Üniversitesi profesörlerinden filancayım”, filan. İşte “size üzüleceğiniz bir haber vereceğim.”
“Ne oldu?”
“Sayın Baykal büyük bir trafik kazası geçirdi.” Ondan sonra, “Kurtarmaya çalışıyoruz.” Telaşa kapıldım. Partiyi arıyorum, Baykal’ın nerede olduğunu bilen yok. Evini arıyorum, evinde kimse yok. Arkadaşları arıyorum, kimsenin haberi yok filan.
Bir 20 dakika geçti, bir telefon daha: “Maalesef Baykal’ı kurtaramadık.”
Biz gerçekten çok büyük bir telaşa kapıldık. Anlaşıldı ki o sırada Baykal uçakta. Baykal uçakta olduğu için ona ulaşamayacağımızı biliyorlar ve böyle bir şey havası yaratmaya çalışıyorlar, panik havası yaratmaya çalışıyorlar falan.
Şimdi bu bir şaka mıydı? Dedik acaba birisi böyle kötü bir şaka mı yaptı? Yapsa bir süre sonra telefon edecek, nasıl da kandırdım sizi filan diyecek. Ama netice itibarıyla bu, son derece tatsız ve düşündürücü bir olay… Derken, Bunun üzerinden bir ay geçti yaklaşık. Biz…
Ayşegül Aslan: Yine Baykal istifasından önce…
Onur Öymen: Biz önce Brüksel’e gittik. Brüksel’de, Avrupa Birliği’nin Genişlemeden Sorumlu Komiserini ziyaret edeceğiz. Arabadayız, bu sefer İsviçre’den bir telefon. Bir Türk dedi ki; “Şimdi öğrendiğime göre”, dedi, “siz”, dedi, “Brüksel’desiniz. Ve Baykal’la birlikte Genişlemeden Sorumlu Komiseri ziyarete gidiyorsunuz.” Nerede olduğumuzu biliyor. Nereye gittiğimizi biliyor. “Aldığım bir bilgiye göre sizi uyarıyorum”, diyor. “Sayın Baykal’ı uyarıyorum, aldığım bir bilgiye göre”, diyor. “Giderken oraya, size, Sayın Baykal’a suikast yapılacak”, diyor. Baykal’a söyledim filan, pek o da ciddiye almadı. Bir şey de olmadı.
Döndük Türkiye’ye ve bir haber: Efendim, Türkiye’ye döndükten sonra aldığımız haber. Efendim Baykal’a, Brüksel’de suikast yapılacaktı da vazgeçtiler son dakikada filan. İçişleri Bakanlığına sorduk. “Vallahi öyle bir şey vardı ama tam bilmiyoruz. İstanbul bilir”, dediler. İstanbul Emniyetine bir arkadaşı yolladık. Dedikleri şu: “Evet, böyle birisi vardı, adını da biliyoruz, vatandaşlık numarasını da biliyoruz. Böyle bir suikasta niyetlenmiş fakat sonra vazgeçmiş.”
Şimdi onun üzerine tabiî dava mava açıldı. Davada ne olduğunu da bilmiyoruz. Bu olayı öğrendik biz. Ertesi sabah, o zaman genel sekreter Önder Sav’dı, onunla beraber ikimiz bir basın toplantısı yaptık. Ve bu olayı kınadık. Nasıl olur? Devlet bunu önleyemez, öğrenemez, bize haber vermez, filan diye tepki gösterdik. O gece kaset olayı patladı.
Şimdi siz bunu nasıl yorumlayacaksınız?
Ayşegül Aslan: Şimdi İçişleri Bakanının, Bakanlığının; “Ben bilmiyorum, İstanbul bilir”, demesi bile başlı başına…
Onur Öymen: Yani yeterince bilmiyoruz, İstanbul’da daha ayrıntılı bilgi var, dediler. Hiç bilmiyoruz demediler. Ama ona rağmen bize bildirmeleri gerekiyordu. Her neyse…
Ayşegül Aslan: Tekrar onun başına dönelim. Siz şimdi Brüksel’e gidiyorsunuz. Dediğiniz gibi siz neredesiniz? Kim kimsiniz?
Onur Öymen: Biz Sayın Baykal’la…
Ayşegül Aslan: Her şeyi adım adım biliyorlar.
Onur Öymen: Biliyorlar. Yani otomobille giderken sizin şimdi şu sırada, işte şimdi Avrupa Birliği Genişlemeden Sorumlu Komiseri ziyaret etmeye gittiğinizi biliyoruz, diyor ama adam bizden yana. Yani bizi uyarıyor ki, Baykal…
Ayşegül Aslan: Ama belki de güya…
Onur Öymen: Yo Yo, daha önce de bu zat, bir iki defa uyarmıştı tabiî. Neticede bir yerden duymuş Türkiye’den. Uyarıyor Baykal’ı ki, aman tedbirli olun, filan diye. Baykal fazla ciddiye almadı. Fakat sonunda anladık ki hakikaten böyle bir girişim varmış ve bu adam sonra vazgeçmiş. Şimdi bu birinci perde.
İkinci perdesi şu:
Baykal’ın ayrılmasından sonra, partide görev değiştirmesinden sonra, 2-3 ay sonra, WikiLeaks Belgeleri sızdı. WikiLeaks Belgeleri 248 bin sayfa. Bunu okumak için bir ömür lazım. Ama bunların içinde arama yapmak kabil, belli isimlere göre filan, neyse. Araştırdık ve şu çıktı ortaya: CHP ile ilgili birçok şey var, binlerce sayfada CHP’den bahsediyor. İşte bir kısmı basın açıklaması, bir kısmı her birimizle yaptıkları konuşmalar var; Baykal’la, benimle, arkadaşlarla. Her neyse. Onlar o kadar önemli değil.
Şimdi bir yerde… CHP’den bahsederken bir kere çoğu zaman şunu söylüyor; CHP virgül Kemalist (yani kötü bir sıfat) virgül milliyetçi virgül Laik. Bunlar CHP’nin kötü özellikleri onların gözünde. Her neyse, bir yerinde iç politika değerlendirmesi yapıyor. Türkiye şöyledir, böyledir, iktidar öyledir, muhalefet böyledir, dedikten sonra bir yerde, diyor ki; efendim diyor; “Türkiye’de derler ki”, diyor, “Türkiye’de bütün kötülüklerin sebebi derin devlettir. Bunun aslı yoktur”, diyor. “Bütün kötülüklerin sebebi Deniz Baykal’dır”, diyor. “Onun için Deniz Baykal’ın”, tam tabiriyle söyleyeyim, belgedeki tabiriyle; “Deniz Baykal’ın, defedilmesi lazımdır. Yerine bizim makul göreceğimiz bir insanın gelmesi lazımdır. Bu, belki de iktidar değişikliğine yardımcı olur.” Bir de öyle bir laf var yani, iktidarı da çok fazla tuttuklarından değil, istedikleri, istedikleri değişimi yaptırmak Türkiye’de. Muhtemelen hem muhalefette hem iktidarda, ama iktidar üzerinde fazla durmuyor, bir cümleyle geçiyor.
Derken, bunun üzerine 6 ay geçiyor. 6 ay geçtikten sonra Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Ankara’ya bir telgraf çekiyor ve o telgrafta diyor ki… Sanki Baykal istifa etmiş gibi, Baykal’ın ayrılmasına da daha 7-8 ay var. “Baykal’ın yerine Kemal Kılıçdaroğlu olur mu? Olursa, Baykal’ın gücü onu engellemeye yeter mi?” filan. Ondan sonra birtakım sorular soruyor alt alta filan.
Ona büyükelçiliğin verdiği cevabı okuyamıyoruz çünkü o yok WikiLeaks Belgelerinde. Belki onu kuryeyle mi gönderdiler, ne yaptılar falan, bilmiyoruz. Ama yani bizzat Dışişleri Bakanı, CHP’de yönetim değişikliği konusu üzerinde duruyor, yönetim değişikliği söz konusu değilken, daha kurultaya 7-8 ay varken.
Şimdi bir parantez daha açalım. Hepsini birbiriyle birleştirirseniz mana çıkıyor, yoksa bunları tek tek alırsanız o öyledir, bu böyledir; her birine birisi bir izah olabilir. O da şu:
Bu sene, 2018 yılının 18 Şubat tarihinde, New York Times’ta bir makale yayınlanıyor; bir yazı, uzun bir yazı. Eski istihbarat başkanları, CIA başkanları, istihbarat uzmanları filan. Bunları toplamışlar, onlara soruyorlar. Diyorlar ki; “Rusya’nın Amerikan seçimlerine müdahale etmiş olduğuna ihtimal veriyor musunuz?” Yani gerçekten Rusya bu konuda etkili olmuş olabilir mi, Trump’ın seçilmesinde.
Cevap: “Bizce muhtemeldir”, diyorlar. “Bizce, Rusya’nın Amerikan seçimlerini etkilemiş olması muhtemeldir. Ama”, diyor, “size şunu söyleyelim: Bizim tespitlerimize göre Rusya 36 ülkede iktidarların değişmesinde etkili olmuştur. Seçim yoluyla veya darbeler yoluyla 36 ülkede iktidarın değişmesinde etkili olmuştur. Ama biz,” diyor, “Amerika olarak 81 ülkede bunu yaptık”, diyor. 81 ülkede… Ve neler yaptıklarını anlatıyorlar.
***
Görüyorsunuz işte; çok açık ve net biçimde, kesin biçimde, hem de yüzde yüzlük bir kesinliğe sahip biçimde, bu haini Amerikalılar getirmiş, CHP’nin başına çöktürmüştür. Bunun görevi Tayyip Erdoğan’ı iktidarda tutarak iktidar-muhalefetçilik oyunu oynayarak Türkiye’nin BOP cehennemine götürülmesinde kendisine düşen rolü oynamaktır. Ve o görevi çok başarıyla yapmıştır bu hain.
Yahu bunu artık defedemiyorsunuz CHP’nin başından. CHP belediyeleri, CHP seçmenleri, CHP il, ilçe yöneticileri; bu adama bir defol git diyemiyorsunuz yahu…
Sizin Tayyip’in “hülooğğ”cularından ne farkınız var ya?..
Tayyip’in cahil bırakılmış, binbir tarikatın, cemaatin, Kur’an Kursunun, tarikat yurtlarının, İmam Hatip okullarının, İlahiyat Fakültelerinin, Muaviye-Yezid Dininin afyonuyla afyonlanmış “hülooğğ”cularından ne farkınız var ya?..
Kahredici gerçekliğimiz; eğitim sistemimiz, kültür geleneğimiz ne yazık ki, Özerk-Özgür Kişilik yetişmesine izin vermiyor. Hep Kul Kişilikler yetiştiriyor. 3-6 yaş arasında ve 6-12 yaş arasında mahvediyoruz insanlarımızı, kullaştırıyoruz. Sorgulayan bir akla sahip olmaktan alıkoyuyoruz, özgür düşünceden alıkoyuyoruz, Kendilik Değeri oluşmasına izin vermiyoruz. Böylece Kul Kişilikler oluşuyor ve onun sonunda da ortaya bir Biat Toplumu çıkıyor. Ne yazık ki insanlarımızın, insani kalitesi, düzeyi bu.
İşte bu yüzden böyle ciğeri beş para etmez hainler; Mustafa Kemal’lerin, İnönü’lerin Kuvayimilliye’nin zaferi üstüne inşa ettikleri bir partinin tepesine çöktürülebiliyor. Tayyipgiller’le birlikte Laik Cumhuriyet’e art arda saldırılarda bulunabiliyor. Ve hâlâ da onu kolundan tutup kimse CHP’nin yönetiminden dışarıya atamıyor yahu…
Yazıklar olsun kaderin böylesine!
Kalın sağlıcakla…
8 Temmuz 2023