Türkiye, deprem kuşağında bir ülke; bu gerçeği bir türlü kabul etmek istemiyoruz. Marmara depremine değin Türkiye’deki depremler öğretici olmadı. Doğu’nun, bu anlamda da, geri kalması her felakette ortaya çıkan bir gerçeğimizdi.
Türkiye, Marmara depremiyle depremi, sosyal-ekonomik-insani sorun olarak görmeye, önlem almaya başladı. Ancak Van depremi de, bence birçok açıdan bir milat. Bir kere Kürt sorunu dediğimiz tarihsel olgunun ideolojik boyutunu da bütün çıplaklığı ile gördük.
TV kanallarında ve sosyal medyada boy gösteren gergedanlaşmış yüzler bize faşizmin ancak insanlıktan çıkarak (gergedanlaşarak) olabileceğini gösterdi. Dolayısıyla faşizmin sıradanlaşmasını anlatan o unutulmaz oyunu ile Ionesco, hiçbir zaman ölmeyeceğini bize bu vesile ile anlatmış oldu. Ancak, insanlıktan çıkmış bu gergedanları, neredeyse her kesimin mahkûm etmesi, olağanüstü dayanışma ve yardım seferberliği, hiç şüphesiz bu toplumun taze bir başlangıç (barış) yapma isteğini de anlatıyor. Dolayısıyla Van depremi, Yunus’un masum gözlerinde faşizmin, bu toplumu henüz teslim almadığını göstermiş oldu.
Bugün ekonomi dünyası, hem AB’den gelecek ‘krizi tamir’ haberlerini hem de bizim Merkez Bankası’nın ‘planını’ bekliyor. Ancak her ikisi de yeni ve heyecan verici (radikal) değişiklikleri içermeyecek bizce. Merkez Bankası’nın OVP’da, çok açık olarak gözüken, temkinli duruşa uygun bir kur hedefi doğrultusunda, eskisi gibi yalnız ‘fiyat istikrarını’ öne alan bir çizgiye gelmekte olduğunu şimdiden söyleyebilir miyiz, bilmiyorum. Ben böyle olmamasını, Merkez Bankası’nın düşük faizde ısrar etmesi gerektiğini düşüyorum. Ancak, Merkez Bankası bugün, şimdiye kadar yaptığı hamleleri bir pakette toplayıp, TL arzını, daha da daraltacak önlemleri buna ekleyecek muhtemelen. Bu, döviz çıkışının soluğunu bir müddet kesebilir. Ancak, Merkez Bankası’nın bu yönde bir adımı, hem durgunluğa giden ve yüksek faiz sarmalını yeniden geri getiren yola bizi sokacak hem de kur seviyesini, örtülü de olsa, hedeflediği için dış şoklara karşı ekonomiyi daha kırılgan ve duyarlı hale getirecek bir kısır döngü olabilir.
Tabii en esaslı kısır döngü AB’nin krizinde… AB liderlerinin beş maddelik planında en göze çarpan ayrım, Euro Bölgesi’nde mali bütünleşmenin derinleştirilmesi vurgusu. Ama zaten ortada, doğru dürüst bir mali bütünlük yok ki bu derinleştirilsin. Örneğin ortak tahvil ihracı gibi ivedilikle devreye girmesi gereken uygulamalar başlatılmalı ki bu vurgu, inandırıcı bir başlangıç olsun. Ben, Merkel ve Sarkozy varken AB’nin mali bütünlüğü sağlayıp krizden çıkış adımları atacağına çok inanmıyorum. Sonuçta, bugün krizin geldiği aşama, hem ulusal ekonomi birimlerinin hem de AB gibi ulus üstü yapıların geçici adımları ile geçiştirilecek eşiği çoktan geçti. Artık burada ciddi bir kopuşu göze alacak daha radikal adımlara ihtiyaç var.
—————————————————
Deprem ve ekonomik gelişme…
Tam burada Japonya’nın deprem ve ekonomik kriz arasında gidip gelirken yakaladığı büyüme dinamiğinin çok öğretici olduğunu söylemeliyim. Tablomuzda, Japonya’nın büyük depremleri ile büyüme hikâyesinin ilişkisini görüyorsunuz.
Japonya, İkinci Dünya Savaşı’nda, 1868’den beri inşa ettiği fiziki altyapının yarısına yakınını kaybetti. ABD’nin işgalle birlikte gelen yardımı ve Japon devletinin elektrik enerjisi, kömür, demir-çelik gibi dışsallık yaratan alanlara yatırım yapması, Japonya’yı bu dönemde, yüzde 9’un üzerinde büyüttü. Ama bu dönemde Japonya, çok önemli bir şey daha yaptı, yeni teknolojileri geliştirecek ve ABD’de savaş sonrası hızla ayağa kalkan ‘Silikon Vadisi’ ekonomisi ile yarışacak yeni bir eğitim anlayışına ve uygulamasına geçti. İşte bu anlayış, bugünkü Japon ekonomisini geometrik bir hızla yarattı. Ancak Japon ekonomisi, aynı zamanda, yaşadığı büyük depremleri fırsata çevirerek, bu depremler sonrası çok ciddi gelişme sıçramaları ve rekabet teknolojileri oluşturdu.
Tabloda seksenlerde başlayan ileri teknoloji sıçramasının doksanların sonuna doğru hızla düştüğünü ama bu düşüşün 1995 ve 1998 depremleri ile hızla yukarı çıktığını görüyorsunuz. İki binli yıllarda olan ve büyüklüğü 6.6 ile 9 arasında değişen devasa depremler ise görüldüğü gibi, Japonya’nın büyüme ivmesini yukarda tutmuş, yenilenme fırsatını ortaya çıkarmış.
Sonuç olarak, Türkiye, Van depremini, doğunun yeniden yapılanması ve bu yenilenmenin barışı getirmesi için iyi değerlendirmeli. İnsanın doğa ile mücadelesi yapıcı ve geliştiricidir.