Doç. Dr. Nazife Sefi Yurdakul, Portekiz seyahat notlarını Ophthalmology Life dergisi okuyucularıyla paylaştı.
İstanbul’dan yaklaşık 4 saatlik uçak yolculuğu sonrasında spanya ve Atlas Okyanusu arasında
uzanan 11 milyonluk bir Avrupa Birliği ülkesi Portekiz’deyiz.Başkent Lizbon’dan 3,5 saatlik bir tren yolculuğu ile Porto şehrinin merkezindeki tarihi Sao Bento (1916) tren istasyonuna geliyoruz. stasyonun ana binası, sanatçı Jorge Colaço’nun Portekiz tarihini anlatan mavi çinili işlemeleriyle adeta bir sanat galerisi. Porto’da her yer yürüme mesafesinde. Ribeira bölgesi birbirine bitişik rengarenk binalarıyla Unesco Dünya Mirası listesinde. Douro nehrinin bir yakasındaki Gaia bölgesi şişe mantarı üretiminde dünya lideri olan ve tüm dünyada pazarlanan şarapların ağırlıklı olarak üretim yerleri ve mahzenlerinin bulunduğu bölge. Daha çok kadınların çalıştığı, meyveden sebzeye, çiçeklerden deniz ürünlerine, ne ararsanız bulabileceğiniz şehrin en büyük kapalı Balhao Pazarı (1914) ve sonrasında korunmuş tarihi
dokusu, orta bölümü yayalara ayrılmış geniş caddeleri ve kaldırımları ile şehrin yaşam alanı
Aliados Meydanı turistik açıdan önemli mekanlar.
PARKE TAŞLI CADDELERİ MEŞHUR
Tüm şehri panaromik olarak görebildiğimiz 76 m. yüksekliğinde ve 240 basamakla çıkılan Clerigos Kulesi (1763), ahşap ağırlıklı gotik Lello Kitapçısı (1906), Borsa Sarayı ve özellikle içindeki muhteşem ahşap dekorasyonlu Arap Salonu da görülecek yerler arasında. Otelimizin ve hemen karşısındaki ünlü Majezik Kafe’nin yer aldığı Santa Catarina caddesi ve Porto’nun hemen hemen tüm caddeleri özenle ve motiflerle döşenmiş parke taşları ile kaplı. Aynı özen diğer yerleşim yerleri için de söz konusu. Fotoğraflarını çekmekten kendimizi alamıyoruz. Porto’nun 50 km kuzeyinde, trenle gidip geldiğimiz, Portekiz’in doğduğu yer olarak bilinen Guimaraes Kasabası bir günde gezilebilen Porto’dan daha küçük ve sakin bir yer. Orta Çağ’dan kalma, yine iyi korunmuş düzenli sokak ve süslü mozayikli evleri, saray ve kalesi ile mart ayı olmasına rağmen oldukça kalabalık ve
dingin bir yer.
ULUSAL MÜZİGİ FADO
Portekiz’in ulusal müziği kelime anlamı ‘kader’ olan Fado. Daha çok kadın sanatçıların
seslendirdiği, gidip de gelmeyen denizci sevgililer ve eşler için yakılan ağıt, hüzün ve keder dolu şarkılar. ilk defa Fado ile tanışmak için Porto’da yerel halkın tercih ettiği bir lokantaya
gidiyoruz. Kadın sanatçının son derece hüzünlü sesiyle bize arabesk müziği çağrıştıran yabancı olmadığımız bir müzik. Fado, Fiesta-eğlence dışında, Portekiz diktatörü Salazar’a atfedilen, halkını yönetmek için kullandığı diğer iki araç; Katolikler için kutsal kabul edilen Fatima ve Portekiz’i onsuz bu kadar süre yönetemeyeceğini söylediği, kabullenme kültürünün üçüncü ayağı futbol.
PORTO’DAN LİZBON’A DÖNÜŞ
Dört günlük Porto-Guimaraes gezisi sonrasında Lizbon’a farklı güzergahtan gitmek için otobüsü tercih ediyoruz. ilk günümüzde otelimizden 15-20 dakika yürüme mesafesindeki Rossio tren istasyonundan oldukça rahat ve konforlu trenle 37 dakika sonra Lizbon’a bağlı olan Sintra’ya geliyoruz. Portekiz’in 7 harikasından biri olan 1400’lerde küçük bir manastır olarak yapılıp, 1800’lerde saray haline dönüştürülmüş, şimdi müze olarak kullanılan, Sintra’ya hakim oldukça dik bir tepede, masal diyarı gibi rengarenk bir yapı Pena Ulusal Sarayı’nı görüyoruz. Doğal güzellikleri, müzeleri ve Avrupa karasının en batısında, sert rüzgarların estiği, sarp kayalıklı Cabo da Roca ve deniz feneri ile eski bir balıkçı kasabası Cascais’i ziyaret etmeden geçemiyoruz. Lizbon, Tejo (Tagus) Nehri’nin oluşturduğu haliçte, istanbul gibi yedi tepe üzerine kurulu bir şehir. Atlas Okyanusu kıyısında ve refah düzeyi ile Portekiz’in en zengin bölgesi. Ekonomisi başkent olması nedeniyle daha çok hizmet sektöründe yoğunlaşmış. Şehir, 1755 depreminde binaların büyük kısmının yıkılmasının ardından planlanarak yeniden inşa edilmiş. Geniş meydanları, birbirini dik kesen cadde ve sokaklarıyla şehrin merkezi olarak Baixa ve Rossio meydanı, Lizbon halkının ve turistlerin buluşma, uğrak yerleri olarak şehrin kalbini oluşturuyorken, Chiado bölgesi alışveriş, Baira Alto sanat ve eğlence merkezini oluşturuyor. Şehrin en eski mahallesi ise şehrin tepeden görüldüğü Sao Jorge Kalesi ile Tejo nehri arasındaki yamaçta bulunan ve adı Arapça hamam’dan gelen Alfama. Alfama, islamiyet döneminde şehrin neredeyse tamamını oluşturuyormuş.
TARİH KOKAN ŞEHİR
Lizbon depremden pek etkilenmediği için dar ve tarihi sokaklar günümüze kadar kalabilmiş.
Balkonların bulunmaması nedeniyle dar sokaklardaki evlerin dışında, gerilmiş iplere asılı
çamaşırlar, Fado barlarının ve lokantaların arasında ilginç görüntüler oluşturuyor. Kaleye çıkarken Santa Maria Katedralini görmek, ‘Hırsızlar Pazarı’ olarak bilinen bitpazarında eski porselenlerden, koloni dönemi mobilyalarına, eski kartpostallara kadar her şeyi bulmak mümkün. Lizbon şehri Roma, Gotik, Manuelin, Barok, Geleneksel, Modern ve Postmodern yapılar açısından çok zengin. Görülmeye değer yerler arasında Ticaret, Rossio ve Restauradores Meydanları, Geçmişte Baixa ve Bairro Alto’yu birbirine bağlamak için kurulan Santa Justa Asansörü, Jeronimos Manastırı, Fronteria Sarayı, Cristo Rei Anıtı, Belem Kulesi, Keşifler Anıtı, Ulusal At Arabası, Etnografya, Fado, Klasik Eser ve Gülbenkyan müzeleri sayılabilir.
CALOUSTE GÜLBENKİAN SANAT MÜZESİ
Lizbon’daki en güzel sanat müzelerinden biri, dünyanın en önemli koleksiyonerlerinden 1869 Üsküdar doğumlu Calouste Gülbenkian’a ait. Sanatçı, 1955 yılında hayata veda ettiğinde Türkiye tarafından çeşitli nedenlerden kabul edilmeyince, tüm serveti ile birlikte 10 bin civarında eseri adına kurulan vakfa bağışlamıştı. 1969 yılında açılan ve vakfa bağışlanan eserlerden oluşan bu sanat müzesi Lizbon’un göz bebeklerinden biri. Mısır, Yunan, Roma, islam, Avrupa ve Asya sanatına ait klasik ve modern eserlerden oluşan göz kamaştırıcı bir müze. Böyle bir müze ve vakfın ülkemizde olmaması ve yaşananlar nedeniyle üzülüp duygulanıyoruz, ülkemiz adına büyük bir kayıp.
AVRUPA’NIN EN UZUN KÖPRÜLERİ’NE SAHİP
Lizbon, Tejo Nehri’nin karşı kıyısına iki önemli köprü ile bağlanıyor. “Salazar” adıyla hizmete
açılan ve sonradan Karanfil Devrimi’ne ithafen adı değiştirilen altı şeritli yol, iki şeritli tren
rayı ile “25 Nisan Köprüsü” Avrupa’nın en uzun asma köprülerinden biri. Diğeri, 1998’de Vasco da Gama’nın deniz yoluyla Hindistan’a ulaşmasının 500. yılında hizmete açılan “Vasco da Gama Köprüsü”, 17,2 km’lik uzunluğuyla Avrupa’nın en uzun köprüsü. Geçmişte keşif seferlerinin yapıldığı yer olarak kullanılan, şu anda da en çok turist çeken Belem bölgesi Tejo Nehri’nin batı kıyısında. Bu bölgede bulunan Belem Kulesi, Vasco da Gama anısına ve
Tejo nehrinin giriş ve çıkışını kontrol etmek için 16. yüzyılın başlarında yapılmış. Portekizli
denizcilerin dünyayı keşfe çıktıkları yeri temsil eden 52 metre yükseklikteki Keşifler Anıtı’nda,
başta Vasco da Gama ve Macellan olmak üzere denizci, bilim adamı ve sanatçıların figürleri yer almakta.
PORTEKİZ MUTFAGI
Lizbon’un Rossio bölgesine yakın sokaklarında keyifle oturup şaraplarını tadıp, Fado
dinleyebileciğiniz, fiyatları son derece makul lokantalar var. En sevilen yemekleri Portekiz’in
sembolü morina balığı-bacalhau, diğer deniz ürünleri (ahtapot salataları müthiş), bizlerin damak tadına pek uymayan biftek ve domuz eti ile yapılan hafif acılı, üzerinde yumurta ve peynir olan, tost benzeri, patates ile tabakta servis edilen, Francesinha ile Porto usulü işkembe. Portekiz mutfağı hamur işi tarzındaki pasta ürünleri konusunda çok zengin. Vitrindeki görüntüler tablo gibi.
ULAŞIM
Portekizde şehir içi ulaşım ağırlıklı olarak metro ve otobüslerle, şehirlerarası ise trenle
yapılıyor. Ulaşım ve müzelere yönelik özellikte, günlük, 2 veya 3 günlük geçerli kartlar mevcut. Nostaljik tramvaylar dışında taksi ücretleri de oldukça ucuz.
DİLENCİ SAYISI DİKKAT ÇEKİCİ
Portekiz bizlerden adres sormaya kalkacak kadar fiziksel görünüm olarak Türklere benzeyen (çok güzel ve de yakışıklı olmayan) ancak daha sakin, mutlu ve doğal insanların yaşadığı bir ülke. Son derece ilgili ve yardımcılar. Yaşadıkları görkemli yılların izleri şehircilik ve mimariyle ortada. Ancak şu anda içlerinde bulundukları ekonomik durum pek parlak gözükmüyor. işsizlik oranları bizi geçmiş durumda ve sokaklardaki dilenci sayısı dikkat çekici. Bunların arasında bizim bir vatandaşımız da eksik değildi.
Ophthalmology Life 2016 23. Sayı