Görünmez Aydınlık

Bitkiler oldum olası dikkatimi çekmeyi başarmıştır. Sahip oldukları ilginç formlarıyla renklerini bonkör bir şekilde göstermekten geri durmazlar. Uzaktan ilginizi yakalayıp sizi daha yakından bakmaya davet eder, ardından bütün ince işçiliğiyle sizi etkilerler. Detaylı bir şekilde baktıkça daha çok bakasınız gelir. Zarif damarlarının kusursuz yolculuğunu gözlerinizle takip edersiniz. Renklerin canlı kucaklamasıyla “Bir yaprak nasıl bu kadar kusursuz olabilir?” diye soramadan, karşınıza ölüm çıkar. Yaprağın ucundaki kurumuş, kahverengi, çatır çatır, ölüm sesinin duyulabildiği ölü bir alan… Yaşayageldiğiniz tatmin duygunuz beklemediğiniz sert bir darbeyle sarsılır…

Karantinanın en yoğun uygulandığı dönemlerde sürekli vakit geçirmek zorunda kaldığım evimde zaman esniyor, adeta bir hobi veya uğraş ile ilgilenmem için bana yalvarıyordu. Ben de çoğu kişi gibi mazeret olarak “Evde hiç duramıyoruz ki bakabilelim!” gibi cümlelerle erteleyip durduğum bitki bakıcılığı işinin, bu hapis sürecinde keyifli olacağını düşünerek araştırmalar yapmaya başladım. Yeni taşındığım evime ev hediyesi olarak gelen kauçuk bitkisi de bu isteğimi tetiklemiş olabilir. Bitkilerle ilgilenen bir tek ben olmadığımı sosyal medyada bitki bakıcılığı ile ilgili sayfalardaki hareketlilikten de anlamıştım. “Aklın yolu birdir” diyerek gülümsedim ve beni en çok cezbeden bitkileri bulmak için araştırmamı derinleştirdim.

Dua Bitkisi

Araştırmam sonucu birkaç türe vurulmuştum. Bunlardan ilki “Calathea” ailesiydi. Yaklaşık 59 farklı türü olan bu bitki ailesinin ana vatanı Güney Amerika Tropikal Ormanlarıymış . Birbirinden güzel örüntüleri bulunan yapraklarının, diğer bitkilere kıyasla daha ilginç bir özelliği olduğunu öğrendiğimde aradığım bitkinin bu olduğuna karar verdim. O özellik ise gece olduğu zaman yapraklarını yukarı doğru, yere 90 derece olacak şekilde kapatıp, gündüz olduğunda ise daha fazla güneş alabilmek için yapraklarını yere paralel hale getirmesiydi. Adeta bitkinin hareketlerini, canlı olduğunu, her gün ritmik döngüsü sayesinde görmek beni epey mutlu ediyordu. “Calathea” ismi bana çok bir şey ifade etmediği için bu türün Türkçe nasıl anıldığını araştırdım ve isminin “Dua Bitkisi” olduğunu öğrendim. Bitkinin karakteristik özelliklerini iki kelimede açıklayan, ne güzel bir isim…  Bitkiler gibi stabil canlılarda böyle bir dinamiklik görmek beni gerçekten etkilemiş ve tabii bu bitkilerden satın almama sebep olmuştu.

İlk “Hata”

Satın almadan önce yapmam gereken “Nasıl bakılır?” sorusunun cevabını, satın aldıktan sonra araştırmam ilk hatam sayılabilir. Hata olarak adlandırmamın sebebi, bitkinin doğal ortamı ile benim sahip olduğum ortam arasındaki uçurumu görmezden gelmemdi. Sulama rutinleri, sulanan suyun Ph değeri, ortamda bulunan nem miktarı, toprağının çeşidi, nasıl güneş alması gerektiği gibi hususların tek tek değerlendirilmesi ve hepsinin bitki için uygun olması gerekiyordu. Ben ise, ilk başta dediğim gibi, nasıl bakılır sorusunun cevabını “sezgisel” bir şekilde edinmeye çalışmıştım. Bitkiler memnun olmadıklarını güzelim yapraklarındaki kurumalarla dile getirmeye başladıklarında paniğe kapıldım. Ardından bitkinin sağlığının korunması için gerekli olan araçları, bilgileri ve yöntemleri edinerek bu koşulların hepsini sağlamaya çalıştım. Evimi Güney Amerika Tropikal Ormanlarına çevirme denemem başarısızlıkla sonuçlandı.

Salgın İçinde Salgın

Bitkilerin hassas ve zarif yapraklarının hem güneş almaları hem de direk güneşten kaçınmaları gerekiyordu. Bundan dolayı, bitkilerin ev içinde durmaları gereken doğru noktayı bulmak diğer eşyaları uzun süre rahatından etmişti. Evimdeki eşyaların konumlarının nasıl olacağını belirleyen 14 bitki, 5-6 aylık bir süre içerisinde öldü. Adapte olamadıkları ortamdaki memnuniyetsizliklerinin sonunu ise “Spider Mite” denilen, ufacık yaratıkların yapraklarını sömürmeleri getirdi. Salgın yüzünden kapatıldığım evimde, bitkilerimin sonunu getiren de bir diğer salgın oluşmuştu. Her ne kadar bana uygulandığı gibi, bitkileri farklı odalara ayırarak karantinaya alıp ilaçla o ufak örümceklerden kurtulmaya çalışsam da olmadı, hepsi sırayla öldü.

Bütün bitkilerimin ölmesinin ardından beklemediğim bir duygu ile karşılaştım; rahatlama. Meğer ben onca zamandır kontrolümün altında sandığım bitkilerimin canlarını kurtarmak için anlamsız bir stresin içerisine sokmuşum kendimi. Evimi Güney Amerika Tropikal Ormanlarına bile çevirsem, o bitkiler ölebilirdi. Ben ise “Onlara gereken her şeyi sağlarsam, yaşayacaklar.” gibi bir düşünceyle kendimi perişan edip, haddimi aşmıştım.

Görünmez Olanı Görmek

Bu olay yaşandıktan dört ay sonra sevdiğim insanlardan oluşan bir masada, başıma gelen bu olayı anlattım ve gözümden kaçan bir diğer unsuru orada fark ettim. Kazıp çıkarttığımız bu bilgiyi şöyle özetlesem yanlış olmaz: Bir şeyin “canlı” olması anormal, “cansız” olması ise normaldi; canlılık aslında birçok değişkenin, ahenkli bir şekilde çalışarak ortaya çıkardığı mucizeden başka bir şey değildi; bu mucizenin oluşması için hiçbir değişkenin göz ardı edilmeden, doğru sırayla, doğru içerikle ve doğru ortamda bir araya gelmesi gerekiyordu. Bunu anladığım zaman aslında canlılığın aydınlığa, cansızlığın ise karanlığa benzediğini fark ettim. Uzayda normal olan karanlıktır, anormal olan ise aydınlık. Bu iki düşünceyi hazmedince, etrafımda var olan her canlı; hayalini kurduğum, karanlığı aydınlatan bir ışığa dönüştü.

Editörün Notu

Dikkat! Bu yazıda anlatılan hikâye, yaşanmış bir olaydan alınmıştır. Ancak yazarın “ben” dili kullanmasına rağmen yazının kahramanı bir hayal ürünüdür. Hatta tamamen size ait bir hayal ürünü olabilmesi için yazar özellikle size kahraman ile ilgili bir detay vermemiştir. Bu yüzden az önce yazıyı okurken zihninizde canlanan tüm resim, fotoğraf veya animasyonlar tamamen sizin ürününüzdür. Ama biz AçıkBeyin’liler olarak oldukça meraklıyız, bilirsiniz. Bu yüzden merak ediyoruz: Zihninizde bu yazıyı okurken canlanan imajda kahraman nasıl biriydi? Bir tanıdığınıza mı benziyordu? Yoksa bambaşka, çevrenize hiç ait olmayan biri gibi miydi? Bize kahramanınızın fiziksel özelliklerini hatta karakteristik özelliklerini yorumlarda anlatın ki biz de yeni bir hayal dünyası ile tanışıp zenginleşelim.

Evet sevgili okur, özellikle sen yaz; ne kadar çok kişi yazarsa yazsın sen yazmazsan, sayı olarak 1 KİŞİ ama zihin olarak 1 DÜNYA eksilmiş olacağız.

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Sarı Kravat